Her şey sokakta başladı aslında. Sokakta bir araya gelmeler, bir araya gelmek için çabalar ve görüşmeler. Fikir alışverişi esnasında önerilerin hafızaya yerleşmesi, günü gelince gerçekleşmesi… Mevzu şu son dönemde, şair ve yazarlarla deyim yerindeyse çarşıyı karıştıran bir yayınevi-kolektif olunca bunlar geliyor aklıma.
Eskileri düşündüğümde, eskilerin bizleri nerelere götürüp hangi badirelerle sınadığını düşündüğümde çok farklı, mesafelerin ölçemeyeceği zamanlar düşüyor aklıma. İlk temas olarak 2008 ya da 2009’u hatırlıyorum. O zamanlar Ormanşehir Sanat Edebiyat Kolektifi olarak tanıdığım bu oluşum, daha sonra Kaos Çocuk Parkı Sanat ve Edebiyat Kolektifi olarak yol aldı. Oluşumun çıkardığı bazı fanzinlerde şiirlerim yayımlanmıştı. Tanışıklık edebiyat üzerineydi. Sonra başka çıkışlar yapıldı ve yol almanın adabıyla hep ve durmadan adımlar atıldı. Bazen sessizlik geldi, bazen ani çıkışlar. Sonra 2017 sonunda, Beyoğlu’nun kendine has mahallesi Tarlabaşı’nın Ömer Hayyam’ında başladı yeni adımlar.
Lokman Kurucu taşranın, şiirin, mahpusluğun, fukaralığın, isyanın, aşkın içinden çıkıp gelmiş, Ömer Hayyam’da bir oda kiralamıştı. Az aşağıda benim evim vardı. İkimizde kiracı komşular olmuştuk. Hatta daha sonra Lokman’ın ‘Ne Güzel Suçtur Öfke’ adlı şiir kitabı bu meşhur sokaklarda gezinirken yazıldı desem yeridir. Lokman aynı zamanda müzisyen olduğu için bir klip çalışmasına hazırlanıyordu. Randevulaşıp buluştuk bir akşam. Ben elimde bir şarap şişesi, cebimde plastik bardakla gittim Kasımpaşa’nın metruk bir merdivenine. Lokman geldi, hastaydı. Elinde bir su şişesi vardı. Oturduk, hayattan, şiirden, hayallerden, atlatılan badirelerden varılmış umutlara, gömülen umutsuzluklara dair bir süre konuştuk. Yağmur yağmaya başladı. Ben bohem hayatımdan o bohem akıldan bahsetti. Düşündüklerimiz, düşlediklerimiz, yaşadığımız hayatların içinde bir mandal gibi sallanıyordu, nerede neyi tutturacağını bilmeyen. Kimin göğüne asılan iplerde sallandığımızı bilmeyerek… Düşsek veya düşündüklerimizi düşürsek bir gazetede haber bile olamayacaktı belki. Dünya yorgun ve yoğundu çünkü. İnsanlar zaten yanımızdan geçip tekinsiz bakışlar atıyordu. Biz yine konuşmaya devam ediyorduk. Yağmur hızlanınca karar aldık, bir yere sığınacaktık.
Sokakların içinde dolandık, bir pastane bulup daldık. Yarıda kalan konuşmamızı sakladığımız gibi şarabı da saklamamız gerekti. Girdik pastaneye. Hikaye yağmurun yarım bıraktığı sohbet ile istenmeyen çayın arasında başladı. Serüven desek daha doğru aslında. Öyle ya, şiir serüven sayar, şiir serüvenin bizatihidir. Lokman müzik albümünden girip var olan yayınevlerini manipüle edecek çocukların şiirlerini doludizgin salma amacını anlattı. Ankara’daki bir yayınevinde 22 kitap yayınlayacaklardı. Kaos Çocuk Parkı Serisi olarak bazı isimler ülke sathına yayılacaktı. İlk etapta az sayıda baskı olacaktı ama belki sonrası gelecekti. Benim bir şiir dosyam vardı, bunu biliyordu. Dosyamı listeye eklemek istediğini söyledi. 22 kitap ve aniden yayılacaktı. Bu Türkiye’deki yayın dünyası için büyük bir adımdı. Hem de algıları yıkacak adımların başıydı. Tamam dedim. Pastanede Lokman çay ve kurabiye yerken ben paltomun içinden çıkardığım şarabı yudumluyordum. Pastane sahibi bize baktığında kurabiyelerin güzelliğinden söz ediyor askıda bıraktığımız hayallerin sessizliğine ses olmaya devam ediyorduk. İlk adımlar önemliydi ve bazı kararlar birtakım naylondan efsaneleri yerle bir edebiliyordu.
Bir yayınevinde yayınlanacaktı kitaplar ama Kaos’un adı olacaktı. Bir kitaplık edebiyata bir tembih olacaktı. İçinde şiir, öykü, anlatı, roman ve deneme kitapları olan bir seri. Salıverilecekti onca kitap yayın ve okur dünyasına. Öyle başladı heves, bugünlere kadar geldi. Tabi bundan önce yine kaosvari işleri vardı kolektifin. Daha önce deli bir fikir gibi görülen ‘fanzin kitap’ çalışmaları yapılmıştı. Sırrı Süreyya Önder, Pınar Selek ve Cezmi Ersöz’ün kitapları fanzin olarak basılıp dağıtımı yapılmıştı. Ayrıca birçok fanzin derginin öncülüğüyle birçok mazi ve deneyim biriktirdi. Yeraltından fanzin olarak gelen bir oluşum sessiz ama fırtına koparacak rüzgarları çağırıyordu aslında.
2018’de Lokman Ankara’ya taşınma kararı aldı. Tuhaf karşıladım ama o durmazdı, biliyordum. Bir süre sonra beni arayıp yayınevi fikrini anlattı. Ankara’da artık Kaos Çocuk Parkı Yayınları (KÇP) kurulacaktı. Lokman ve o dönem Genel Yayın Koordinatörü olan Emre Hepdeniz yönetecekti yayınları. İlk etapta seri olarak çıkan kitapların tekrar basımı yapılacak ve birçok şaire, öykücüye, romancıya ve çevirmene ev sahipliği yapılacaktı. Sonra basımı pek yapılmayan çevirilere ağırlık verildi. Tuğla gibi kitaplar basıyor bu yayınevi ve uzak kıtalara kadar gidiyordu. Arap şairlerin, kadın şairlerin, Afrikalı devrim şairlerinin çeviri kitapları basılıyor, Kürtçe şiir kitaplarına yer veriliyordu. Bu da yetmedi, yayınevi içinde Dip Serisi oluşturuldu. Benim Cinnetzede şiir kitabım da dahil 22 kitap yayınevince tekrar basıldı ve Panik Seyir adlı deneysel metnim de Dip Serisi’nden yayınlandı. Halen de yayınevinin Dip adı altında underground üretimleri devam ediyor. Bu da yetmedi, çünkü yayınevinin adı kaos yani parçalanıp büyüyecekti. Bu defa kendi içinde Klaros Yayınları’nı doğurdu.
Klaros Yayınları ise yayın ve özellikle şiir dünyasına sert ve seri bir giriş yaptı. Klaros’un Genel Yayın Koordinatörü de Nuray Tunç oldu. Kuşkusuz Tunç, yoğun hem de çok yoğun emekler verdi ve veriyor. Daha önce yayınlanıp unutulmuş, hiç yayınlanma fırsatı bulamamış kitapların seri basımını yaptı Klaros. Bu girişim Türkiye’de bir efsane olan algıyı kırdı. Çoğu yayınevi şiir kitaplarının okunmadığını, bu yüzden yayınlamak istemediklerini söylüyor, şiir dosyalarına okunmadan ret cevabı veriyor. KÇP kolektifi bu anlamda algılara müdahale ederek kapı oldu birçok kesime.
Kolektif bazen tezcanlı bildirilerle yeni başlıklar açmaya girişti, bazen de tartışmalara koyverdi kendini. Yazarından çevirmenine herkesin önerisine daima kulak veren bir ritimle çalışmalarına devam ediyor hâlâ. Tüm bunlarda bir çıkarım, yeni bir oluşum arandı. Adı kaos ile başlayan bir yayınevi kendini parçalayarak çoğalıyor. Şu günlerde başka alanlarda kitaplar ve dergiler için yeniden arayışlara giriyor. Öyle ya, kaos dinamiktir ve yıkıcıdır. KÇP’nin yıktığı çok şey oldu, şüphesiz yaratımları da öyle. Edebiyata bırakılan bu kaos başka dereleri en uzak denize de dökebilir. Kolektif ruh kaostur.