Babam ilk sürgününü 1949 yılında yedi. 1949 yılında İstanbul’a mührünü vuran en başarılı vali/belediye başkanlarından Lütfi Kırdar ve bütün İstanbul kaymakamları, Nihat Erim’in Başbakan Yardımcısı olduğu Şemsettin Günaltay Hükümeti tarafından görevden alındı.
Prof. Dr. Nihat Erim, genç bir siyasetçi idi ve gerektiğinde hürriyetlerin üstünün şalla örtülebileceğini açıkça savunuyordu.
Büyük yazar Sabahattin Ali, benim doğumumdan birkaç ay önce gözaltında kaybedilerek öldürüldü.
Zincirli Hürriyet dergisini yayınlayan Mehmet Ali Aybar, “Cumhurbaşkanına hakaretten” tutuklandı. (Yani eleştiriyi Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması yapmak, tek parti rejiminden kalma bir gelenek. Sabahattin Ali’nin ilk hapisliği de Atatürk’e hakaret diye nitelenen bir şiirinden dolayı idi.)
Aziz Nesin, Özgür Gündem gazetesi gibi, Marko Paşa’yı kapatıldıkça, bir başka isimle yeniden açıyordu ve dergiden dolayı Özgür Gündem gibi açılmış yüzlerce dava vardı.
Bir düzmece dava ile 1938 yılında hapsedilen Nazım Hikmet açlık grevindeydi, Grup Yorum müzisyenleri gibi.
Despotlar ve despotluğa soyunanlar şiir ve müzikten haz etmezler pek; halkımız ise “çile bülbül çile” şarkısına bayılır.
Eski Tarih Kurumu Başkanı olan (önemli pozisyon!) Şemsettin Günaltay, umutsuzca, sözde çok partili rejime geçmiş olan ama anlayışı hala devam eden tek parti rejimini umutsuzca ayakta tutmaya çalışıyordu. Cumhuriyet gençliği, muhalefete kayıyordu, sosyalizme kayanların başı dertteydi, ötekiler ise, “yetmez ama evet” deyip DP için çalışmaya başlamıştı.
Askeriyede ise, Milli Şef iktidarı seçim ile devretmezse, “müdahale yapmak” üzere Cevdet Sunay öncülüğünde genç zabitan tarafından bir cunta kurulmuştu. Hava Kuvvetleri’nin ilk diplomalı, “Atatürk’ten altın saatli pilotlarından amcam Zeki Zarakol’un da parçası olduğu. (Bk: Abdi İpekçi/Ömer Sami Coşar, 27 Mayıs, İhtilalin İçyüzü, Uygun Y. 1965).
İşte tam bu ortamda genç ve hırslı Şalcı Nihat’ın başbakan yardımcısı olduğu Günaltay Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Emin Erişirgil, Vali ve kaymakamlara DP’lilerin takip altına alınmasını isteyen bir tamim yolladı. Mehmet Emin Erişirgil Türkçü çevrelere yakın bir araştırmacı yazardı aynı zamanda. Zayıflayan iktidarların, muhafazakar ve Türkçü çevrelerle bağlantı kurması ilginç. İlk İmam Hatip Okulu’nu açma şerefi de bu hükümete aitti. Köy Enstitüleri kapatılmamakla birlikte zaten tek parti rejimi tarafından kızağa alınmıştı.
Yassıada’da kalp krizinden ölen Dr. Lütfi Kırdar’ın taltif edilerek sürgün edildiği yer, Stockholm Büyükelçiliği oldu. Ama onu DP’ye kaptırmak istemeyen, tek parti rejimi birkaç ay sonra onu boşalan Manisa’dan CHP milletvekili yaptı.
Babamın payına ise Karamürsel Kaymakamlığı düşmüştü. Kısa bir süre içinde orada ortaokul yapmayı başardı. DP Hükümeti, 1951 yılında onu Beykoz’a kaymakam atadı. Oradan 1952 yılında Bakırköy’e geçti.
1954 seçimlerinde DP çok daha büyük bir oy ile seçilince, burunlar büyümeye başladı. Babam, kısa sürede DP Bakırköy ilçe başkanı ile çatıştı, nemalanma çabalarını engelledi.
DP’den ilk sürgünü o zaman yedi. 1954 yılında “taltif edilerek” Balıkesir Vali Muavinliği’ne atandı.
6-7 Eylül olaylarından sonra, yara sarma döneminde rütbesi indirilerek, Şişli Kaymakamlığı’na atandı.
Babam rütbe indirimini kabul etti. Çünkü abim teknik üniversitede okuyordu. Ve Balıkesir’de kira evinde oturuyorduk. Orada da DP yöneticisi ile kısa süre sonra çatışmasa olmazdı, dürüst, ilkeli bir idareci olarak. Çağlayan yöresindeki gecekondu ahalisine sahip çıkıp evlerinin yıkımını engelledi. Arazinin kamuya ait olduğunu, Osmanlı dönemi belgelerinden çıkararak kanıtladı. DP yöneticisi ise özel bir şahsa ait olduğunu iddia edip, yıktırmaya çalışıyordu Çağlayan gecekondularını…
Bu sefer, tam 1960 başında Şişli’den alınıp Eminönü kaymakamlığına atandı. 28 Nisan olayları onun döneminde patlak verdi. İstanbul Valisi onu protestolar sırasında başka bir yere göreve yolladı. Polisin saldırısını engeller diye. Emniyet Amiri Zeki Şahin, İstanbul Rektörü’nü yerlerde sürüklemişti. Ertesi gün Zeki Şahin’i düşünceli halde görür. Rektörü sürüklediğini söyleyince, “İyi yapmamışsın” der.
27 Mayıs darbesi sonrasında, valilik makamı askerlerce doldurulur ülkede. Bu arada cunta yönetimi, “DP döneminin kaymakamı” deyip onu Tarsus Kaymakamlığı’na sürer. Oradan da Sakarya Hendek kazasına. Birkaç ay sonra da “görülen lüzum üzerine” 1961 genel seçimleri öncesi 56 yaşında emekli eder.
Babamın son projesi İstanbul Üniversitesi’nde okuyan Tokatlı öğrenciler için bir yurt açılmasını sağlamaktı. Eminönü’ndeki kısa kaymakamlığı sırasında bunu başlatmayı başardı. Erken emekliliğinde onun için çaba harcamaya devam etti. Yurt açıldı kısa süre sonra, Tokatlıları seferber etmesi sayesinde.
Bu yurt artık yok. Çünkü İstanbul Üniversitesi binaya el koydu!