Avantine Tepesi’ne toplanan plebler gibiyiz. Milattan Önce 494 yılında, Roma’nın egemen sınıfı patrikler tarafından haklarını müzakere talepleri reddedilen plebler, kent yakınlarındaki Avantine Tepesi’ne çekildiler. Patriklerin müzakereyi ret sebebini Jacques Rancière şöyle aktarıyor: ‘Çünkü, (patriklere göre) plebler insani konuşma melekesine sahip değildi. Onların ağızlarından çıkan şey dil değil, sadece açlık, öfke ya da histeri çığlıklarıydı: Bir zekânın tezahürü olmayıp bir ihtiyaç göstergesi olan bir tür bağırış.’
İşte bu nedenle reddedilmişti plebler. Olmayan bir dil ile, dili olmayan bir toplulukla müzakere edilemezdi. Ama plebler, kentin çalışan ve üreten sınıfı oldukları için onların yokluğunda Roma sokakları boşalmış, ekonomik ve sosyal hayat felç olmuştu. Sonunda efendilerin hayatta kalma içgüdüsü kibirlerine galip geldi ve Avantine Tepesi’ne temsilci göndererek pleblerle konuşmak zorunda kaldılar. Böylelikle de büyük bir yenilgiye uğramış oldular. Çünkü, Rancière devam ediyor, ‘Pleblerin söylediklerini anlamanın önkoşulu, konuşan varlıklar olduklarının kabulüydü. Bu, geçinmek için çalışmak zorunda olanların özgür yurttaşlarla ortak meselelere ve bu ortak meseleleri belirlemek, tartışmak için bir sese sahip oldukları yeni bir algısal evren gerektiriyordu.’ O gün, Roma yakınlarındaki Avantine Tepesi’nde böyle yeni bir kozmos kuruldu.
‘Secessio Plebis’ olarak bilinen bu vaka, insanlık tarihinin bilinen ilk genel grevi olarak da anılır. Rancière için ise öz bilincin ve radikal eşitliğin kuruluş momentidir. ‘Tarihimizin başlangıcı’ diyor Fransız düşünür.
1932’de Hawar (Çığlık) dergisinin yayına başladığı gün olan 15 Mayıs, Kürt Dil Bayramı olarak kutlanır. Hawar ile birlikte ilk kez Latin alfabesiyle Kürtçe bir yayın başlatılmıştı. Seksen sekizinci sene-i devriyesinde, son seçimlerden bu yana Kürt illerinde seçilmiş yerel yöneticilerden geriye kalan dokuz tanesi daha gözaltına alınarak, Siirt, Iğdır, Kurtalan, Altınova ve Baykan belediyeleri de ortadan kaldırılmıştır. Bunlar olurken, Millet İttifakı’nın faşist bileşeni de HDP ile seçim öncesi görüştüğünü asla ve kat’a inkâr ederek ‘terörist’ çığlıkları atma ihtiyacı hissetmiştir. Türk kimliğinin dibi, Kürt Dil Bayramı’nı böyle kutlamıştır.
Bu durumda, Avantine Tepesi’ne çekilmiş pleblerden bir farkımız yok sanki. Pencerelerimizden dışarıya, salgın nedeniyle sokakları boşalmış şehre bakarak Milattan Önce 494 senesinin Roma’sını hayal edebiliriz. Ama tarih bazen tersinden tekerrür ediyor. Kayyumcuların gözünde patriklerin kibri değil, istila ve yağma peşindeki barbarların ihtirası okunuyor. Nefret ve korku ile birlikte.
Dilleri de öyle. Bugün kimin ağzından çıkanın bir zekânın tezahürü olmayıp öfke ya da histeri gürültüsü olarak adlandırılmayı hak ettiğini saptamak için herhangi bir televizyon kanalına kısa bir bakış yeterli. Sürü toplanmış, bir devrimci müzisyenin mezarına saldırıyor, bir başkası silah depolayarak ölüm listesi hazırladığını ilan ediyor, ötekisi herkesi öldürüp eşlerine ve çocuklarına tecavüz edeceğini haykırıyor.
Yetmiyor, Canan Kaftancıoğlu, Berna Laçin ve Nevşin Mengü’ye yönelik bir tehdit ve hakaret fırtınası başlatılıyor. ‘Etik kurallara uyan milli hesaplar’ tarafından yalnızca muhalif oldukları için değil, kadın oldukları için de küfür ve hakaret saldırısı altında bu üç insan.
Kendi aralarında dalaşmaları da cabası. Kemal Tahir’in “Kurt Kanunu” romanı, youtube kaset savaşları şeklinde her gün dozu yükselen küfürler ve hakaretlerle tezahür ediyor. Sürü içinde zayıf düşmüş olana çöküp parçalama içgüdüsü ile salya köpük didişiyorlar.
Bu kez, bunlarla konuşacak bir şeyi olmayanlar Avantine Tepesi’ne çekiliyor. Onların lisanının seviyesine inmemek adına.
Not: Sokaklardan çekildiğimiz bu zamanda, onların anlayamayacağı her dilde okumaya bol bol vakit ayırabiliriz. Fransız düşünür Rancière’den yapılan alıntılar şurada: Jacques Rancière, “Uyuşmazlığın Takdimi”, Vira Verita, 23.3.2020, Çeviren: Mustafa Demirtaş.