PKK Lideri Öcalan’ın uzun yıllar avukatlığını yapan Cengiz Çiçek, Öcalan’ın, ‘Kürt statüsüzlüğü’ üzerine kurulan Ortadoğu dengesini bölgenin bütün halkların lehine değiştirecek bir siyaset geliştirdiğini vurguladı
PKK Lideri Abdullah Öcalan, 21 yıl aradan sonra yaptığı ilk telefon görüşmesinde, Kürt ulasal birliğine yönelik sözlerini, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik eleştirilerini, Irak Federe Kürdistan Bölgesi ile yaşanan gelişmelere ve Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) eleştirlerini uzun yıllar Öcalan’ın avukatlığını yapmış, HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Cengiz Çiçek, Öcalan’ın telefon görüşmesinde verdiği mesajlar ve Öcalan üzerinde devam eden tecride ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan Ferhat Çelik’e konuştu.
Cengiz Çiçek’in konuşmasının satır başları şöyle:
İmralı’da uygulanan tecrit
İmralı tecridini kapitalist hegemonik güçlerin (ABD/AB/Rusya) Ortadoğu ve Türkiye politikalarından bağımsız düşünmek elbette imkânsız. Soğuk Savaş sonrası Ortadoğu’ya yönelik ilk müdahalelerden birisi olma özelliği taşıyan komplo ve sonrasında geliştirilen mutlak tecritle amaçlanan Öcalan’ın deyimiyle bölgedeki emperyalist “oyunları bozan” Kürt özgürlük hareketini siyaseten tasfiye etmekti. Bu tasfiye karşılığında Türkiye, adım adım ABD/NATO’nun bölgesel politikalarının taşeronu yapılacaktı. Sonrasında devrilen Ecevit iktidarı ve günümüze kadar varlığını bir şekilde sürdüren Erdoğan’lı yılların bu komplocu hukukla bağını düşünmek son derece reel bir okuma olacaktır. İlk günden itibaren komplonun ve tecridin mantığı da bu politikalara dayanmaktaydı. O nedenle İmralı’daki korsan hukukun ve Öcalan’a yönelik siyasal yönelimlerin doğrudan Kürt halkının demokratik mücadelesine ilişkin yaklaşımların turnusol kağıdı olduğunu zihnimizde sürekli canlı tutmak gerek.
Demokratik muhalif güçlerin İmralı tecridine yaklaşımı
İmralı adasında reel politiğin doğal bir gereği olarak kurulacak ya da kurulması gereken her müzakere masası, başta Kürt sorunu olmak üzere bütün sorunlarımızın çatışma, kutuplaştırma siyasetinin uzağında barışçıl, demokratik çözüm olasılığının ve dolayısıyla normalleşme seçeneğinin güçlenmesi demek. Bu tespiti yapmak için tarafınızın neresi olduğunun önemi yok. Demokratik muhalif güçler, hukuk dışılıkları kanıksadığı oranda da hukuk dışı rejimin bütün ülkeye bir virüs gibi yayılmasına engel olamıyor. İmralı tecrit uygulamalarına yaklaşım özelinde ortaya çıkan bu müphemlik ve tutarsızlıklar, politik muğlaklıklar silsilesini, yanılgılarını da beraberinde geliştiriyor, büyütüyor. Sonuç, hep beraber toplumsal/siyasal tecridimize çentik atıyoruz. İmralı ideolojik, politik-psikoloji, kolektif hafıza, toplumsal değer, kültür ve hukuk gibi mücadele alanlarını belirleyen merkezlerden birisidir. Dolayısıyla “Ermeni’yi dövdürtmeyecektik” hikâyesindeki tarihsel bilinçle “Kürdü dövdürtmemeliyiz” şeklinde özetleyebileceğimiz güncel mücadele bilincini, birliğini ve ortaklığını, İmralı mutlak tecridi ve Kürt siyasetini yok etme politikaları karşısında sağlamalıyız. Kürde dayatılan hukuksuzluk, teslimiyet ve tasfiyeciliğin sonuç alması demek, bir bütün demokrasi güçlerinin ve Türkiye halklarının eşitlik, adalet ve özgürlük zeminlerinin berhava olması demektir.
Öcalan’ın HDP’ye yönelik sözleri
HDP’yi tüm eksik ve yetmezliklerinin ötesinde tarihsel bir özeleştiri partisi olarak kurmak, yürütmek ve halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesinin başarısının temel aktörü kılmak, öncelikli başlıklardan biri olmak zorunda. HDP kurulduğu günden itibaren bu yönlü umut olmayı başardı. Yeter mi elbette hayır. Zaten Öcalan da buna vurgu yapıyor; bağrında halklar ve ezilenler lehine bu umudu taşımasa ve iktidar odaklarına korku salmasa bu denli yönelimin muhatabı da olmayacaktı. Öcalan “HDP kendisini büyütmeli, güç kılmalı” derken de bardağın boş tarafına ya da en riskli alanlarına işaret ediyor. Risklerden birincisi, sürekli iktidar ortaklarının siyasal soy-kırım operasyonlarının tehdidi altında olması. İkincisi ise tarihsel olarak iktidar ve sermaye birikimi olarak ortaya çıkan ulus devlete ve bunun örgütlenme kapasitesine karşı, toplumsal zeminde ne kadar siyasal örgütlü güç biriktirildiği ve bunların reel politikte ne düzeyde harekete geçirildiğiyle alakalı bir tehlike işareti.
‘Kürt sorununun çözümünde zorlama’
Öcalan’ın daha çok demokratik halk örgütlülüğüne ve siyasetin toplumsallaştırılmasına vurgu yaptığını düşünüyorum. En etkili demokratik güç birliklerinin, ağlarının ve örgütlenmelerinin, mevcut siyasal oluşumların temsiliyet düzeyini de aşan hayatın içinden kurularak “aşağıdan müdahalenin” sonuç alıcılığına dikkat çektiğini de belirtmek mümkün. “Yukarıdan müzakere” siyasetinin siyasetsizliğe dönüşme riskini de minimize edecek ve sonuç alıcı kılacak politik tahayyül oluşturmanın zorunluluğunun kaçınılmazlığına da vurgu yapmak gerekir. O nedenle başta HDP gibi sisteme köklü eleştirileri olan partilere içkin komisyon, komün, meclis, kooperatif ve dayanışma ağlarının örgütlenmesinin ve bunların politik mücadele etme biçimi olarak günlük yaşamlarımıza değmesinin ertelenemez bir ödev olarak görmeliyiz. Bu yeni yaşam kuruculuğuna soyunmak aynı zamanda kayyım atamaları başta olmak üzere her türden yok etme hamlesinin boşa çıkarılmasıdır. HDP, toplumsal alan örgütlenmelerine verdiği katkı ölçüsünde ve bu alanı örgütleyebildiği oranda, programına aldığı temel mücadele başlıklarının ve Kürt sorununun toplumsal muhataplığını büyütecek ve iktidar odaklarını bu konuların çözümünde zorlama kapasitesini de büyütecektir.
Öcalan’ın birlik çağrısı
Öcalan’ın -benim bilebildiğim- en az otuz yıldır Kürtler arası barış ve işbirliğine kafa yorduğu ve bunu politik çalışmalarının merkezine aldığı biliniyor. Son yıllarda Kürt ulusal birliği olarak tanımlanan bu siyasetin temelinde Ortadoğu ve Kürdistan coğrafyasını çıkarları için savaş aralığında tutan küresel kapitalist tekellerin ve “ulusal bütünlüklerini” Kürtlerin varlık olarak inkârında gören Pers, Arap ve Türk ulus devletlerinin politikalarını boşa çıkarmak da yatıyor.
Egemen devletlerin -özellikle Türkiye’nin son yıllardaki Güney Kürdistan ve Rojava siyasetinde de görüldüğü üzere- tehlikeli gördüğü Kürt siyasetinin yok edilmesi karşısında, başka Kürt yapılarına alan kazandırma, ön açma siyasetinin her şeyden önce Kürt halkına ve onun ulusal çıkarlarına kaybettirdiğinin somut tespitinden yola çıkar ulusal birlik arayışı. O nedenle Öcalan, tüm Kürt siyasal oluşumlarının kendi tarihlerinden de dersler çıkararak ve farklılıklarını koruyarak, ulusal çıkarlarda ve bunun ilke ve programında ortaklığını oluşturmaya çalışmaktadır. İmralı’da bu konuda ilettiği her mesajın Kürt halkında nasıl bir ağırlığı olduğunu en fazla mutlak tecrit politikasını dayatanlar bilmektedir. Öcalan’ın tarihsel birikimi ve politik liderliğiyle Kürt ulusal birliği mücadelesinin en etkili aktörlerinden olması, İmralı tecridinin de en temel nedenlerinden birisidir. Çünkü Öcalan, Kürt statüsüzlüğü üzerine kurulan Ortadoğu dengesini, sadece Kürt halkının değil, bütün Ortadoğu halklarının lehine değiştirecek bir siyaset geliştiriyor. Kendi içinde birlik ve barışık olan Kürt, Ortadoğu halklarının kardeşliği ve barışının sömürgecilerin aleyhine güçlendirilmesinin de öncülüğünü yapacaktır. Bu durum Ortadoğu’daki yüz yıllık komplonun da boşa çıkarılması demektir. Böylesine tarihsel sonuçlar ihtiva eden Kürt ve Kürdistan sorununun birlik temelindeki ‘iç çözümü’, hem Kürtler üzerindeki komploları boşa çıkaracak hem de bölgenin statüko düzenini geri dönülmez bir şekilde sarsacaktır.
Rojava’ya yönelik eleştirileri
Az önce gerek HDP gerekse Kürt ulusal birliği başlığında Öcalan’ın öne çıkardığı yaklaşım tarzının Rojava için de geçerli olduğunu söylemek mümkün. Öcalan’ın mesajını, tüm insanlığa yeni yaşamı öneren ve bunun moral değerlerini ayakta tutan Rojava devriminin, kendi varlıksal direnişinin yanı sıra bu direniş ve yönetim ortaklığına halkları, inançları katabildiği ve bunun demokratik yaşamını kurabildiği oranda başarı şansının olacağı şeklinde yorumlamak da mümkün. Kanımca, Rojava eleştirisinde, en çok göz önüne alınması gereken bu yönler oluyor. Bu başarıldığı takdirde, hem ABD ve Rusya gibi küresel güçlerin alana müdahaleleri minimize edilebilecek hem de Kürtlerin statüsüzlüğünü kendi varlık gerekçeleri olarak gören bölge devletlerinin oyun ve planları boşa çıkarılacaktır.
İSTANBUL