10-16 Mayıs Engelliler Haftası. Farkındalık için yapılsa da göstermelik şovlarla geliyor ve geçiyor. Sonra sorunlar kaldığı yerden devam ediyor. CHP’li eski vekil Şafak Pavey, iktidarın salgın konusunda engellileri ‘unutmasını’ bir anısı ile paylaşıyor
Gülcan Dereli/İstanbul
Hep bir ağızdan “Evde Kal” çağrıları yaparken arka planda evde kalmanın imkansızlığı, çalışmak zorunda olan emekçiler, ihtiyaçları için dışarıda olması gereken büyük bir ülke nüfusu var. Yanı sıra bir de zaten çoğunlukla hep “Evde Kalmaya” mahkum edilenler var… Koronavirüs olmasa da… Onlar engelliler… Daha doğru bir ifadeyle engellerine yeni engeller konulanlar… Çok azı engelleri aşarak dışarı çıkabiliyordu. Türkiye ve bölge kentlerinde nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan engelli bireyler, hükümetin sosyal politikaları nedeniyle de yalnızlığı yaşıyor. Çözüm üretmeyen iktidar, engelli bireyleri de toplum dışına itiyor. Koronavisün en çok etkilediği kesimlerin başında onlar geliyor. Virüs öncesi binlerce engelli birey her sabah kalkıyor, hazırlanıyor, eğitim aldığı kuruma gidiyordu. Orada arkadaşları, öğretmenleri ile buluşuyor, rehabilite oluyordu. Ama bir anda bu süreç durdu. Ve eğitim sisteminin bir B planı yoktu. 10-16 Mayıs Engelliler Haftası. Göstermelik etkinlikler yine yapılsa da farkındalık yine zayıf. Biz de Yeni Yaşam gazetesi olarak konuyu CHP eski Milletvekili Şafak Pavey, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG Meclisi) Av. Onur Deniz, Mezopotamya Psikologları İnisiyatifi’den Zelal Avcı ve özel gereksinimliler öğretmeni ile konuştuk.
CHP Eski Milletvekili Şafak Pavey:
- 10-16 Mayıs Engelliler Haftası. Her yıl bu tarihlerde yapılan etkinleri nasıl yorumluyorsunuz?
Engelliler için yapılan etkinlikler dikkat çekmek açısından çok değerlidir ama her çalışmada olduğu üzere pozitif yanı kadar popülerleşmesi ve gerçek sorunlarla mücadele planları hazırlamak ve uygulamak yerine gösteriye dönüşmesi tehlikesi de içeriyor. Sosyal bir konuda popülerleşme çok fazla ilgi görmek açısından iyidir ama bu ilgiyi hızla sabun köpüğüne dönüştürme olasılığı kötüdür. Özellikle sorunları kendi toplumsal ihtiyaçları tartışarak değil, küresel olarak dünyadaki fikir akımlarından etkilenerek tanımlayan toplumlarda ‘sabun köpüğü’ riski çok yüksektir.
AB yakınlaşmasının olduğu yıllarda AB kuralları açısından engellilerin topluma katılımı çok önemli olduğu için ülkemizde de bir dikkat yoğunluğu vardı. Çünkü süreç engellileri toplumun doğal üyeleri kabul eden pozitif bir baskı yaratıyordu. AB süreci bir köşeye atıldıktan ve siyasi süreç başka bir şekilde ilerlemeye başladıktan sonra engellilerin 2011 ya da 2012’de görüldüğü kadar toplumsal dikkat altında olmadığını hissediyorum. Siyasi gösteri, siyasi rant getirmeyince engelli sorunlarıyla ilgilenmek gerçek insan hakları savunucularına ve sosyal demokratlara kaldı. Belki de kalabalık çekilince çözümlere daha gerçekçi yollarla ilerlenebilir ve daha gerçek çözümlere doğru yol alınmasını umut ediyorum.
- Koronavirüs salgını nedeniyle evde kalmak zorunda olan engelliler nasıl sorunlar ile karşılaşıyor?
Bu içinden geçtiğimiz seferberlik halinde en doğru soru diye düşünüyorum ve somut bir örnekle açıklamak isterim. İşitme engelli biri bir gece bana görüntülü aramayla hiç anlamadığı korona sorununu sordu. Tarihi de vermek isterim. Hükümet halka bu konu ile ilgili uyarıları 15 Mart’tan itibaren yapmaya başlamıştı. Biz 24 Mart akşamı konuştuk. Televizyonda işaret dili ile ilgili hiçbir salgın uyarısı yapılmadığı için durumdan haberdar değildi ve sınırlı kelime bilgisiyle Amerikalıların başımızdan aşağı ilaç döktüğünü ve böylece hasta olma ihtimalimiz olduğunu sanıyordu. O gece hemen sosyal konulardaki hassasiyetini bildiğim Özgür Özel’i aradım ve kendisi 25 Mart sabahı İsmail Küçükkaya’nın programında işitme engelliler için işaret dili, görme engelliler için sesli betimleme ile Covid-19 uyarılarının ve çocuklar için erişilebilir uzaktan eğitimin mecburiyetini açıkladı. Ve o hafta işaret dili ile duyurular başladı. Elbette hükümet bunu muhalefet milletvekilinin hatırlattığını itiraf etmedi ama kimin hatırlattığının önemi yok. Yapılması önemli.
Bence bu engel durumlarına göre bilgi edinme hakkından, sosyalleşme hakkından, korunma ve ekonomik destek hakkından mahrum olmalarının nelere yol açtığının çok minik bir örneği… Engelliler bir felakette aklımıza en son geliyorsa (ya da hiç gelmiyorsa) henüz engelliler için hayatı yaşanır kılma sorumluluklarımızı yeterince taşımıyoruz demektir.
- Engellilerin yaşadıkları sorunlara Türkiye’de ne kadar çözüm olunabiliyor?
Çözüm olması için birkaç temel davranış biçiminin toplumsal olarak benimsenmesi gerekiyor ki bence hala başlardayız diye düşünüyorum. Engellilik bireysel bir gerçeklik değildir. Bütün bir aile etkilenir. Bu nedenle engelli ailelerinin içinde bulundukları zor durumdan mahcubiyet duymalarının önüne geçilmeden hiçbir toplumsal engelli çalışması başarılı olamaz. Toplumun bunun bir mahcubiyet değil bir gerçeklik olduğu mutabakatına ulaşması şart.
İkinci olarak engellilere merhamet ve vicdan temizleme topluluğu olarak bakılması eşit onur hakkını ihlal eden çok densiz bir yaklaşım. Engellilere sadaka vermek yerine ekonomik imkanlara ulaşmalarının önünü açmak hem toplumun hem bireylerin haysiyetlerini koruyacaktır.
Önce sosyo-psikolojik bakışımızı değiştirmeyi başarırsak ekonomik çözümleri uygulamak doğal bir sonuç olacaktır diye düşünüyorum.
- Sorunların çözümü için ne yapılmalı?
Bir önceki cevapta açıklamıştım ama yine de birkaç önemli noktanın altını tekrar çizmek isterim: Engelliler için eğitime ulaşmak, sosyalleşemeye ulaşmak, engellilik türüne göre ihtiyacı olan araçlara (ve/veya ilaçlara) ulaşmak, kendi ekonomik bağımsızlığını sürdürülebilir tutmak kalıcı bir çözümdür. Bu kadar basit bir programla engellileri toplumun bir problemiymiş gibi görünmekten kurtaracaktır.
‘İşten çıkarılamazlar’
İSİG gönüllüsü Av. Onur Deniz
- Virüsten dolayı ücretsiz işten çıkarmalar söz konusu; bu konuda elinizde veri var mı?
İSİG Meclisi olarak, başta güvencesiz çalışmanın hakim olduğu sektörler olmak üzere, salgının ilk bir ayında 81 işyerinde işten çıkarmalar yaşandığını tespit ettik. Konaklama ve inşaat işkolunda yoğunlaşan işten çıkarmaları tekstil, AVM, liman işletmeleri takip etti. Salgın krizini işgücü maliyetlerini düşürmek için ‘fırsat’ olarak gören işverenler, işyerinde alınmayan önlemlere itiraz eden ya da ücretli izin talebinde bulunan işçileri ve altı aydan az süredir çalışan işçileri hiçbir haklarını vermeden işten çıkardı. Tespit edebildiğimiz 251 işyerinde işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığını ve işçilerin salgına yakalanmaya açık halde çalışmaya zorlandı. İnsanlar bir yandan virüse yakalanmama ve bir yandan da işsiz kalma kaygısı ile hayatlarını idame ettirmeye uğraşmaktalar.
- Engelli işçilerin şimdi içinde bulunduğu durum nedir?
İşçilere bir gelir güvencesi ve devlet korumasının sağlanmaması, işçilerin kendi ödediği fonda biriken parayı aldığı ve asıl olarak işverenleri koruma mantığı ile ve işverenlerce başvurulan ‘kısa çalışma ödeneği’ prim ödeme zorunluluğu nedeni ile birçok işçiyi kapsamına almamıştır. Bu nedenle “İşten atmayı yasaklama” adı altında “ücretsiz izin” yasal hale getirilmiş, günlük 39 TL’lik bir miktar sefalet ücreti olarak işçilere dayatılmaktadır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda engelli bireyler için de özel hükümler yer almaktadır. Buna göre işverenlerin, engelli ve engeli olmayan tüm çalışanların, çalıştıkları işyerlerinde güvenliğini sağlamaları, risk değerlendirmesi yaptırması zorunludur.
- Bu şekilde işten çıkarılan engelli yurttaşların hakları için ne yapmalı?
İşçiler yasal yollara başvurarak ödenmeyen, eksik ödenen ücret alacaklarını talep edebilecekleri gibi, haksız ve hukuka aykırı olarak iş akdinin feshedilmesi nedeniyle “işe iade” davası açma haklarını da kullanabilirler. Asıl olan emeğin önceleyerek, tüm dünyanın karşılaştığı büyük felaketlerden biri olan bu salgının faturasının emekçiler üzerinde bırakılmaması, ekonomik yükün işçiler karşısında güçlü konumda bulunan işverenler yoğunluklu olarak yüklenilerek zor durumda bulunan emekçilerin devlet politikaları ile korunmasıdır.
‘Herkese sorumluluk düşüyor’
Mezopotamya Psikologları İnisiyatifi’nden Zelal Avcı
- Engellilik nedir?
Aslında bu soruyu yanıtlayabilmemiz için öncelikle “engellilik” kavramının ne anlama geldiğini bilmemiz ve anlamamız gerekir. Engellilik genel olarak; doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmek olarak tanımlanıyor. Bu kayıplar ile beraber günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükler ile karşılaşıyorlar ve toplumsal yaşama uyum sağlamakta da zorlanıyorlar.
- Engelliler koronavirüs sürecinde nasıl psikolojik sorunlar yaşıyor?
Bu süreç agresyonlarını artırmakta. Örneğin, nesneleri fırlatma, bağırma, ağlama krizleri gibi tepkiler gösterebiliyorlar ya da uyku düzenlerinde bozulmalar olabiliyor. Dışarı çıkabilen engelli bireyler eve geri gitme konusunda zorluk yaşayabiliyorlar, eve geri gitmek istemeyebiliyorlar. Aldıkları eğitimlerle kazandıkları becerileri, tekrar yapamadıkları için kaybedebiliyorlar. Bunun yanında ailelerinde sürecin belirsizliğinden, sağlık endişesinden, bazı ailelerin beraber yaşadıkları engelli bireylere nasıl yaklaşılması gerektiğini bilememelerinden kaynaklı kendilerini gergin, stresli ve üzüntülü hissedebiliyorlar.
- Peki ne yapılmalı? Nasıl destek olunmalı?
Engelli bireylere normal koşullarda bakım, rehabilitasyon, danışmanlık, psiko-sosyal destek, eğitimler gibi destekler verilebiliyordu. Bu süreçte bu destekler daha zor şartlarda verilebiliyor ya da verilemiyor. Engelli bireyler ile aynı yaşamsal alanları paylaşan kişilere daha fazla sorumluluk düşüyor. Bu süreçte ailelere eğitimler verilmeli ve gerekli durumlarda ailelere de psikolojik destek verilmeli. Bu eğitimler engelli bireylerin sağlığı için de önemli. Engelli bireyler için online eğitimlerin sayısı diğer eğitimlere göre daha az. Örneğin EBA TV’de engelli bireyler için yeterli destek bulunmamakta. Resmi Covid-19 bilgilendirmeleri yapılırken işitme engelliler için yeni teknikler kullanılabilir. Gerekli durumlarda yetkin kişiler tarafından engelli bireylere bire bir destek ya da grup terapileri gibi destekler verilmeli. Verilen desteklerin ücretsiz olması ve tüm engelli bireylere ulaşması önemli. Bunun için özellikle Sağlık, Milli Eğitim ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlıklarının bir planlama içerisinde olması gerekir.
İlk gözden çıkarılanlar
Özel gereksinimlilere öğretmenlik yapan bir öğretmen, “Bazı şeyleri deneyerek öğreniyoruz. Biz de eğitimciler olarak daha önce yaşamadığımız bir süreci yaşıyoruz. İlk baştaki şaşkınlığımız yavaş yavaş yerini daha işlevsel neler yapabiliriz kaygısına bıraktı. Yüz yüze eğitimin özel gereksinimli bireylerde ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladık. Özel eğitim ara verilebilecek bir sistem değildir. Çocuklarımıza kavuşmayı dört gözle bekliyoruz. Örneğin işten çıkarmaların çok yoğun olduğu bu süreçte işe yerleştirdiğimiz engelli bireyler ilk işten çıkarılanlar oldular” diyor.
‘Engelli örgütleri dahil edilmeli’
BM Engelli Hakları Özel Raportörü Catalina Devandas Aguilar, geçtiğimiz mart ayında Cenevre’de “COVID-19: Engelli insanları kim koruyacak?” başlıklı bir açıklama yayınlamıştı. Önemli konulara dikkat çeken Devandas; “COVID-19 pandemisi sırasında, engelliler yüksek risk grubunda olmalarına rağmen, onları korumak için gerekli rehberlik ve desteği sağlamak adına çok az şey yapılmış durumda” demişti. Cezaevleri gibi kapalı alanlarda olan engellilerin durumuna da dikkat çeken Devandas, “Kısıtlamalar, hukuka uygun olarak şekillendirilmeli ve halk sağlığını korumak için en az müdahaleci yöntemler kullanılmalıdır. Sevdikleriyle iletişimlerini sınırlandırmak, engellileri kapalı kurumlardaki her türlü ihmal veya tacize karşı korunmasız bırakacaktır” diye belirtmişti. Devletleri halk sağlığı acil durumlarına özel net protokoller oluşturmaya çağıran Devandas, “COVİD-19 ile mücadelenin her aşamasında engelli örgütlerine danışılmalı ve engelli örgütleri mücadelenin her aşamasına dâhil edilmeli” diye çağrıda bulunmuştu.
YARIN: Lisa Çalan anlatıyor