İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye Raportörü Emma Sinclair Webb, emniyetin elinde çok fazla gücün olduğunu ve mahkemelerin, suç işleyen polislere caydırıcı cezalar vermekten çekindiğini vurguladı
Mardin’in Derik ilçesinde 25 Nisan’da polislerin bir esnafı darp etmesinin görüntüleriyle ortaya çıkmasının ardından, bu kez de Nusaybin’de bir polisin havaya ateş açarak çocukları kovalaması ve 8 yaşındaki B.E.’ye şiddet uyguladığına dair görüntüler kamuoyuna yansıdı.
Tepkilere neden olan söz konusu olayların benzerleri geçtiğimiz günlerde farklı kentlerde de yaşandı. Manisa’da 22 Mart’ta sokağa çıkan 65 yaş üstündeki Kemal Konca polisin hakaretlerine maruz kaldı. Yine, 27 Nisan’da Adana’nın Seyhan ilçesinde 18 yaşındaki Suriyeli Ali El Hemdan polis kurşunu ile hayatını kaybetti.
PSVK koruyor
Ancak, kameralara yansıyan söz konusu olayların neredeyse tümünde, kolluk kuvvetleri hakkında verilen kararlar kamuoyunu tatmin etmedi. Hemdan’ın hayatını kaybettiği olayda zanlı polis tutuklanırken, diğer olaylara karışan polisler hakkında ya sadece soruşturma açıldı ya da açığa alındılar. Kimi olaylara dair resmi kurumlar tarafından yapılan açıklamalarda ise, mağdur tarafı suçlayıcı ifadelere yer verildi.
Yine, kimi polisler sonrasında yeniden göreve iade edildi. Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda (PVSK) yer alan yetkiler de, söz konusu olaylara ilişkin açılan soruşturma ve davaların polislerin lehine sonuçlanmasına neden oldu.
Polis şiddeti ve polislerin silah kullanmaları sonucu yaşanan ölüm vakalarına dair çalışmalarıyla bilinen Baran Tursun Vakfı Başkanı Mehmet Tursun, 2007 yılından bu yana polis kurşunuyla 403 ölümün yaşandığını paylaştı.
Tursun, bu olaylara karışan polislerden görevinden men edilen ya da hapis cezası verilenlerin sayısının bir elin parmaklarını geçmediğine dikkati çekti: “Bugüne kadar açığa alınıp da ceza alan polislerin sayısı 2 veya 3’tür. PVSK’nin vermiş olduğu yetkiler ceza verilmesini önlüyor. Yerel mahkemeden ceza çıksa da görevden alınmıyor, çünkü Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi (AYM) PVSK’den dolayı polisin lehine karar veriyor.”
Webb: Görüntü olmasa soruşturma bile açılmıyor
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW-Human Rights Watch) Türkiye Raportörü Emma Sinclair Webb ise, 2008 yılında polis şiddetine dair kapsamlı bir rapor hazırladıklarına değinerek, “Bu günlerde aslında pek bir şeyin değişmediğini fark ediyoruz” dedi.
Son günlerde ortaya çıkan vakaların tamamen tesadüfen çekilen görüntülerin sosyal medyada paylaşılmasıyla ortaya çıktığına dikkat çeken Webb, “Böyle bir şansımız olmayabilirdi. Paylaşıldığı için resmi makamlar bir açıklama yapmak zorunda kaldılar ve polisler açığa alındı. Ama bu görüntüler ortaya çıkmasaydı o polisler hiçbir şekilde açığa alınmayacaktı. Soruşturma bile olmayacaktı. Bu çarpıcı ve kaygı verici bir olay” şeklinde konuştu.
Savcılık caydırıcı cezadan çekiniyor
Türkiye’de genel olarak suç işleyen polislerin cezalandırılmadığını söyleyen raportör Emma Sinclair Webb, Van’ın Gevaş ilçesinde polis karakolunda gözaltına aldıkları yurttaşlara işkence eden polislerin, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun raporuna, görüntüler ve delillere rağmen beraat ettirildiğini hatırlattı.
Sadece bir örneğin her şeyi gösterdiğini belirten Webb, cezasızlık politikasının söz konusu olayda net olarak ortaya çıktığını vurguladı: “Savcılık inisiyatif almak istemiyor. Mahkemeler de inisiyatif almak istemiyor. Maalesef polisin, emniyetin elinde çok fazla güç var. Adli makamlar da polisi sanık olarak görmek istemiyorlar. Caydırıcı cezalardan çekiniyorlar. Çoğu vaka mahkeme boyutuna bile gelmiyor.”
Bağımsız kurum önerisi
Yıllar önce hükümete “Bağımsız polis şikayet birimi” kurulmasını önerdiklerini aktaran raportör Webb, “Polis açığa alınıyor, soruşturuluyor, aylar geçiyor. Ondan sonra ne olacak? Takip etmeye devam etmek lazım” dedi. Tüm bunların bağımsız bir kurumla mümkün olabileceğine vurgu yapan Emma Sinclair Webb, şu önerilerde bulundu: “O resmi kurumun tam yetkili olması, bütçesi olması, emniyetten tamamen bağımsız olması gerekiyor. O kurum aynı zamanda savcılık için de çalışacak ve tavsiyede bulunacak. Diğer ülkelerde bu şekilde çözülüyor. Türkiye’de geçmişte bu yönde tartışmalar oldu. Maalesef Türkiye’de bu tür kurumlar işlevsiz kuruluyor.”
Kaynak: MA/Ahmet Kanbal