Ülkenin sorunlarını çözemeyen hükümetler sık sık ‘dış ve iç güçleri’ suçlar. ‘Dış ve iç mihraklar’ tabiri Türkiye’nin sağ hükümetlerinin cebinde her daim hazırdır. Kendilerine yönelik en ufak eleştiride sorunu gelip bu mihraklara bağlamakla kalmazlar, eleştireni de derhal bu mihraklardan birinin mensubu ilan ederler. Suçu her defasında dış ve iç güçlere, yani dış ve iç mihraklara bağlayarak bir taşla iki kuş vurmuş oluyor tabii bu hükümetler. Hem kendi başarısızlıklarını, yetersizliklerini, yol açtıkları problemleri başkalarının suçu ya da komplosu olarak sunuyorlar topluma, hem de dışarıdan ve içeriden bu kadar saldırıya hedef olduklarına göre aslında çok başarılı olduklarını ya da kendilerine bu kadar saldırılmasa başarılı olacaklarını ima ediyorlar.
Yani hatalarından başkalarını sorumlu tutmaları yetmiyor, bir de kendilerinin çok başarılı olduğunu ve bu yüzden kıskanıldıkların iddia ediyorlar. Buna siyasette ‘algı operasyonu’ deniliyor. AKP iktidarı döneminde iyice yerleşti bu kavram siyasi literatüre. Ancak formül çok basit. Birkaç anahtar kelime kullanarak ve kendileri dışındaki herkesi düşman olarak yaftalayarak çok kolay uyguluyorlar bu algı operasyonunu. Çoğunlukla dış ve iç güçler kavramının yanına ‘yerli ve milli’ kavramını ve bir de özellikler geçen yılki yerel seçimlerde dillerine doladıkları ‘beka’ kavramını eklemek yetiyor. Artık her kombinasyonu yapabilirler.
Kürtler, demokrasi ve hukuk mu talep ediyorlar? Onları hedef yapabilmek, toplumun bir kesimini onlara düşman etmek, binlerce yıldır bu topraklarda yaşıyor, bu ülkede çalışıyor, vergi veriyor olduklarını unutturmak için, önce onları ‘yerli ve milli’ diye tarif ettikleri kavramın dışına çıkarırlar. Bunu yapmak için ‘dış güçler’ ya da ‘dış mihraklar’ kavramını devreye sokarlar. Dış mihraklar duruma göre Avrupa Birliği ya da Amerika Birleşik Devletleri olur çoğunlukla. Zaten Batı devletleri yıllardır Türkiye’yi bölmek istemektedir. Böylece Kürtlerin demokrasi ve hukuk mücadelesine şiddet yöntemleriyle karşılık vermek ülkenin beka meselesi haline gelmiş olur. Ülkenin bekası için kan da dökülür, siyasetçi de rehin alınır.
Bir yandan savaşa harcanan paralar, diğer yandan yanlış politikalar nedeniyle ekonomi raydan mı çıktı, zamlar mı gelecek? Olsun, toplum ülkenin bekası için fedakârlık yapmalıdır. Ekonomi yönetimine eleştiriler mi geliyor? Ekonominin bu halde olmasının sebebi yine dış mihraklardır. Bu yüzden de ekonominin durumundan bahseden herkes Türkiye’yi kıskanan bu dış mihrakların hizmetindeki iç mihraklardır. Bu yüzden istedikleri kadar bu ülkenin kurumlarında çalışmış, ekonomi uzmanı olmuş olsalar da ‘yerli ve milli’ değillerdir. Toplum onların söylediklerine kulak asmamalıdır. Ülke ekonomik beka mücadelesi verirken, bozgunculuk yapıyordur bu çevreler.
Ülkede beka sorunu varken, hatta yandaş medyanın tabiriyle ülke ulusal kurtuluş mücadelesi verirken karşı hükümete yönelik her eleştiri, hatta seçimlerde AKP-MHP dışında bir partiye oy vermek, hepsi artık hükümeti zaafiyete uğratma anlamına geldiği için kolaylıkla darbecilik olarak da adlandırılabilir artık. Bu yüzden da muhalif siyasetçilere kolaylıkla dava açılabilir, ceza verilebilir.
Bu durumda artık hükümet kendisini ülkenin yegane sahibi olarak görmeye başlamıştır ve nüfusun kendisine oy vermeyen kesimini de yerli ve yurttaş olarak kabul etmemektedir.
Tabii, bütün bunları topluma dayatmak ve uzun süre uygulayabilmek de o kadar kolay değildir. İşte bunu da bildiği için hükümet aşama aşama ülkede demokrasiden yana ne kalmışsa hepsini rafa kaldırır. Bugünkü durum budur.