Son bir aya bakalım, bir annenin çocuğunun kemikleri kargo ile kendisine teslim edildi mi? Tarihte belki sadece bu topraklarda sistematik olarak mezarlar yok edildi mi? Ediliyor mu? Bir kadın TV ekranlarında katledilmesi gereken komşularının listesini yaptığından bahsediyor mu? Panzerlere, kurşunlara bombalara hedef olan çocuklar yine sistematik olarak kurşunlara ve şiddete hedef oldu mu? Başka bir coğrafyada yoksa da burada müzisyenlerin tutuklandığı ve açlık grevinde öldüğü gerçeğini yaşadık mı? Dilini konuştuğu için lince maruz kalan insan oldu mu yine? Kızların kaçırıldığı, canlarına kast edildiği bu ülkede Dersim’in son kızının akıbetine dair hala bir haber olmaması bildik yaşam değil mi? Ve daha yeni Diyarbakır’da öldürülen gencin, böylesi katliamların kaçıncısı olduğunun çetelesini tutabiliyor ve yarattığı acıyı algılayabiliyor muyuz?
Farklı söylem, proje ve organizasyonları olan siyasetçiler hain, bölücü, işbirlikçi diye sözlü saldırıya maruz kaldı mı? Medyada linç edil mi? Ekonomik faaliyetlerin neticesinde açlığa maruz kalanın aç olduğunu söylemesi yasak olduğu için açlıktan ölen insanın olduğu başka bir zaman ve mekan var mı? Söz ve düşüncesini ifade eden, açık ve kanunlara göre siyaset yapan insanların tutuklu kaldığı, buna karşılık kişisel çıkarları ve sorunları nedeniyle insanların canına, malına, varlığına kast edenlerin mafya organizasyonu kuranların, silah, uyuşturucu ticareti yapanların, faili meçhullerde baş rol oynayanların serbest bırakıldığı sistematik geleneğin uygulamasına bir kez daha tanıklık ettik mi? Bir sabah uyandığında kapılarına kırmızı boya ile çarpı işareti konulmuş ve öldürüleceği alenen ilan edilen insanların içine girdiği ruh haline, ölüm korkusuna alıştık mı?
Cihat iddiasıyla yola çıkarılanların paralı lejyonere dönüştürüldüğü, Suriye’den Libya’ya, Irak’a, Kürdistan’a saldırtıldığı Müslümanın Müslümana öldürtüldüğü sistemin artık Anadolu ve Mezopotamya’da da faaliyet göstereceğini, iktidar odaklarının çıkarları ve aldıkları maaşlar, ele geçirecekleri ganimete göre hareket edecekleri, kan dökeceklerini artık biliyor muyuz? Süresiz darbelerin olduğu topraklarda iktidarların hem darbe yaptığı hem de masumiyet ve mağduriyete sığındığı, ama darbeden siyasi geleceği için fayda saydığı özgün sistemin yeniden imal edileceğinden şüphemiz yok değil mi?
Ve insanlık tecrübesine ait bütün katliamların, lanetlerin, entrikaların son ve güncel toplamının Türkiye olduğunu söylersek çok mu abartmış oluruz? Yoksa eksik mi daha?
Enver, Talat, Cemal, M.Kemal, Z. Gökalp, N.Atsız, K. Evren, Çiller-Güreş-Ağar geleneğinin yarattığı kan deryası yetmezmiş gibi, Muaviye’den kardeş katili sultanlara, kendi dışında herkesi gayrimüslim, zındık, mülhit, harici ilan edenlerin eklemlenmesi neyin garabetidir?
Evet modern teoriler yetmiyor, ama Kuran’ın hükümleri de yetmiyor bunlara.
Onun için kendilerini veli, mehdi, evliya ilan ediyorlar. Mısır firavunlarına rahmet okutarak onlardan daha öteye gidip, gaipten haberler aldıklarını iddia ediyor ve bu zihni çerçevede ülke yönetiyorlar. İnsanlara, hayata yön veriyorlar.
Bu zihniyete göre sayılan ve sayılmayan sınırsız meselelerin yaşanması gayet normal. Hatta daha da artması gerekir. Çünkü şiddete, tahakküme, gaspa, katliama mahkum olanlar Müslüman değil, devletten değil, tarikatlara mensup değil, yüce ırkın kanının taşımıyor. Eğer ortak birtakım noktalar var ise de hakim nizama leke bulaştırıyor, zayıf düşürüyorlar. Bunların malları helal, canları cihat namına sevap, kızları ve karılarının cariye olması hak, çocuklarının köle olarak çalıştırılması mecburdur.
Birileri Müslüman olduklarını söyleyebilir, namaz kılabilir, oruç tutabilir ama işaret edilen tarikatlara dahil değillerse, esas kılınan partiye üye ve hizmetkar değil ve oy vermiyorsa ya zındıktır ya mülhit, en iyi ihtimalle de haricidir.
Modern ekonomin kuralları bu ülkede geçerli değildir artık. Çünkü bu ekonomi sınıflarıyla, sektörleriyle, kaynaklarıyla tüm toplumu kapsıyor. Oysa Türkiye’de artık herkes eşit değil. Kürtler, solcular, ecnebiler ve cahiliye devrinin ürünü modern sistemi savunanlar var. Ekonomi politikası bunlar için uygulanamaz. Bunların tek hakkı var çalışmak ve karın tokluğuna bir ücrete razı olmak. Çalışma imkanı yok ise de sesiz kalmak. Hatta ölürcesine sessiz kalmak. Eğer evleri, arsaları, işyerleri, fabrikaları var ise de aşama aşama ele geçirilmeli. Olmazsa cizye usulü varlıklarından pay alınmalı. Varlıkları has, zeamet, tımar usulünce Müslümanlara pay edilmeli ki, bu Müslümanlar ancak kudretliye, mehdiye ve onun işaret ettiği tarikatlara, bürokratlara, yöneticilere tabii olanlardan ibarettir. Ve buna göre Müslümanların öncüsü artık Türk ırkıdır. Nizam-ı Alem ancak böyle mümkündür. Tam da umdukları gibi üç hilal zamanından ve onun kıvama geldiğinden bahsediyorlar.