Sedyeyle getirdiler onu avluya. Ağır yaralıydı çünkü ve yaraları neredeyse ölümcüldü. Ama bir kez karar verilmişti hakkında ve Britanya İmparatorluğu onu kendi başına ölmeye bırakamazdı.
Sedyeyle getirdiler, avlunun bir köşesine bıraktılar. Tarihler 12 Mayıs 1916’yı gösteriyordu. Önce, bir kararsızlık geçirdiler. Yerde yatan bir adama ateş etmek tuhaf olurdu doğrusu. Sonunda kaldırıp bir sandalyeye güç bela oturttular. Bitkindi ama yine de dimdik baktı karşısındakilere. Sonra silahlar patladı ve bitti her şey. Götürüp daha önce kurşuna dizdikleri 14 isyancının yanına aceleyle gömdüler.
48 yaşındaydı. Adı James Connolly’di. 1916 Büyük Paskalya Ayaklanması’nın komutanı, mimarı, ruhu…
Öfkeyle büyümek
İrlanda kurtuluş hareketinin miladı sayılan büyük Paskalya Ayaklanması, belki biraz umutsuz bir girişimdi ama tarihe büyük bir miras bıraktı; öyle ki İrlanda Kurtuluş Ordusu (IRA) aslında o gün kuruldu denilebilir.
James Connolly, İskoçya’nın İrlandalıların yaşadığı bir gettosu olan Cowgate bölgesinde doğdu. Baba John Connolly ve anne Mary McGinn İrlanda’dan oraya taşınmışlardı. Babası da büyükbabası da işçiydi. James de yerel Katolik ilkokulunda yaklaşık on yaşına kadar bir eğitim aldı ama sonra 11 yaşında okuldan ayrılıp çalışmaya başladı. İngiliz ordusuna katıldığında 14 yaşındaydı aslında ama o da ağabeyi John gibi yaşını büyütmüştü. İrlanda’nın en karışık zamanlarında yaklaşık 7 yıl boyunca Kraliyet İskoçya Alayı’nın 2. Taburu’nda askerdi ve 7 yılın her anı derin bir öfkeyle doluydu. Sonunda, görev yaptığı alay Hindistan’a gönderilmek istendiğinde, orduyu terk etti. Evlenip Edinburgh’a yerleşti ve orada İskoç Sosyalist Federasyonu’na katıldı ve çeşitli işlerde çalıştı.
Daha sonra Dublin’e geçti ve sonradan İrlanda Sosyalist Cumhuriyetçi Parti’ye (ISRP) dönüşecek olan Dublin Sosyalist Kulübü’nün bir parçası oldu. 1903’te ABD’ye göç etti orada da Amerika Sosyalist İşçi Partisi, Amerika Sosyalist Partisi ve Dünya Endüstriyel İşçileri Birliği’nin üyesi oldu, İrlanda Sosyalist Federasyonu’nu kurdu. Connolly, 1912 yılında İrlanda’ya dönüşünde, güçlü hatip ve sendikacı James Larkin ile birleşti. Artık işler köklü şekilde değişmeye başlamıştı.
Yalnızca bayrak yetmez
Connolly, hiçbir zaman sıradan bir İrlanda milliyetçisi olmamıştı zaten. Her zaman işçi sınıfına ve sosyalizme bağlı kaldı. 1897’de ünlü konuşmasında; “İngiliz ordusunu yarın ülkeden çıkarıp yeşil bayrağı Dublin Kalesi’ne assanız bile, Sosyalist Cumhuriyet’in kuruluşuna başlamazsanız tüm çabalarınız boşuna olur. İngiltere, kapitalistleri, toprak beyleri ve sermayedarlarıyla sizi yönetmeye devam eder” diyordu.
1.Dünya Savaşı başladığında da doğru safta olmayı başardı. Mart 1915’te International Socialist Review’a “Savaş sinyali, bir isyan ve toplumsal devrim sinyali olmalıdır. Böyle bir iç savaş, bu uluslararası savaş kadar çok sosyalist ölümüne neden olmazdı” diye yazıyordu. İngiliz yönetimine karşı bir İrlanda ayaklanmasını savunurken de “İrlanda belki Avrupa yangınının meşalesi olacaktır. Bu yangın, son taht, son kapitalist bono ve senet buruşturulup son savaş lordunu yakacak cenaze ateşine atılmadan sönmeyecek” demişti.
Bir sabah erken…
24 Nisan 1916 yılında İrlanda’nın başkenti Dublin’de başlatılan Paskalya Ayaklanması’nın çıkış noktası aslında 1914 yılına dayanıyordu. 1800 yılında çıkarılan bir yasa ile ‘Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı’ olarak ismi değişen ülke, 1914 yılında savaşa henüz yeni girmişti. İrlanda’nın, Büyük Britanya Parlamentosu’nda temsil edilme hakkının feshedilmesinden sonra, ayaklanmanın temelleri bir bakıma atılmış oldu.
24 Nisan 1916 Pazartesi günü, Paskalya Bayramı’nda ayaklanma başladı. İsyancı güçler Dublin’deki önemli binaları ele geçirip barikatlar kurdular. İsyancıların karargâhı haline gelmiş olan Merkez Postanesi’ndeki resmi bir törende, öğleyin saat 12.04’te, Patrick Pearse tarafından İrlanda Cumhuriyeti ilan edildi.
Pearse, Merkez Postanesi’nin merdivenlerinden şu satırları okudu: “İrlanda halkı, her kuşakta, ulusal özgürlük ve egemenlik hakkını iddia etmiş; bunu, son üç yüz yıl boyunca, altı kez silahlı olarak ileri sürmüştür. Dünyanın huzurunda bu temel hakta ısrar eden ve onu bir kez daha silahlı olarak savunan bizler, burada, Egemen Bağımsız bir Devlet olarak İrlanda Cumhuriyeti’ni ilan ediyoruz. Bizler, yaşamlarımızı ve silah yoldaşlarımızın yaşamlarını, onun özgürlüğü, refahı ve uluslararasında yükseltilmesi davasına adıyoruz.”
Bildirge, geçici hükümetin yedi üyesi tarafından imzalanmıştı: Pearse, Connolly, Tom Clarke, Thomas MacDonagh, Joseph Plunkett, Sean Mac Diarmada ve Eamonn Ceannt.
Kadın da olsa çocuk da…
Başkaldırı altı gün sürdü ve Britanya Ordusu birlikleri tarafından vahşice bastırıldı. Britanya ordusunun topçu ve ağır makineli tüfek ateşine güvendiği çatışmalarda, toplamda, 418 sivil ve isyancı ölmüş, Britanya ordusu 116 kayıp vermişti. 2 bin 600 dolayında insan yaralandı ve kentin büyük kısmı harabeye döndü. Britanya ordusuna komuta eden Tuğgeneral William Lowe, kente giren Britanya askerlerinin herkese potansiyel bir düşman olarak muamele etmesi gerektiği yönünde bir emir yayınlayarak, her evi ‘hedef’ ilan etti ve Dublin halkına acımasızca saldırdı.
Ayaklanmanın önderleri, teslim olmalarının hemen ardından hapsedildiler ve savaş mahkemelerinde ölüme mahkûm edildiler. İrlanda genel valisi yapılmış olan General John Maxwell, toplam 3 bin 430 erkek ve 70 kadını tutukladı. Tutuklananların büyük bir çoğunluğu işçi sınıfındandı.
Son anlarında…
Ayaklanmacılar son gün teslim olduğunda, İngiliz adaletine zerre kadar güvenleri yoktu. Önce diğerleri kurşuna dizildi ama çatışmalarda ağır yaralanan Connolly bunu bilmiyordu. Kilmainham cezaevine götürüldü. Kurşuna dizilmeden bir gün önce, 11 Mayıs’ta, onu ziyaret edebildiğinde, eşi Lillie hala umutluydu.
Connolly, ona ertesi gün idam edileceğini söylediğinde sarsıldı ve “Ama James… Senin harika hayatın…” diye mırıldandı. “Ah Lillie” dedi Connolly, “Dolu dolu bir hayattı ama ve bu iyi bir final oluyor, değil mi?”
Kızı Nora babasına idamları durdurma çabalarını anlattığında ise Connolly acı acı gülümsedi ve “İngiliz vaatleri… Nora, sen ve ben bunun ne anlama geldiğini biliyoruz” dedi.
Böylece, bir isyancı kuşağı tarihe gömdüğünü sandı Buckingham Sarayı’ndakiler. Ama saraylar yanılır çoğu kez ve onlar da yanıldı. Daha birkaç yıl geçmeden 1916’dan ders çıkaran yeni kuşaklar silahlarını kuşanıyor ve yeni bir dalgayı başlatıyordu. Her adımda geriye dönüp baktıklarında ise, onu görüyorlardı: James Connolly’ı…