Döviz yükseldikçe hükümetin hamaset dozu da yükseliyor. Durum ekonomi politikalarını eleştirenlere ceza verme düzenlemesine kadar vardı. Ekonomist Mustafa Sönmez ve İzzettin Önder’e göre krizin asıl nedeni siyasi iktidar, kaynaklar tükendi
Yadigar Aygün/ İstanbul
Dolar kuru hafta başından itibaren yükselişe devam ediyor. Dolar, haftaya 7 liranın hemen üzerinde başladıktan sonra Merkez Bankası’nın swap düzenlemesinin ardından yukarı yönlü hareketini güçlendirerek, 7,20 liraya kadar tırmandı. Dolar kuru 7,25 lira seviyesine ulaşarak zirve yaparken, euro ise 7.85 seviyesinde işlem gördü. TL’nin dolar karşısındaki kaybı yıl başından bu yana yüzde 21’e ulaştı. 13 Ağustos 2018 yılında dolar 7,24 lira ile tarihinin en yüksek seviyesini görmüştü. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak iki gün önce uluslararası yatırımcılarla bir telekonferansta bir araya geldi. Albayrak, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin serbest piyasa prensiplerinden sapmadığını, rezervlerin yeteceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, dövize yönelik manipülatif dayatmaların ağır bir şekilde cezalandırılacağı açıklamasından sonra geçtiğimiz şubat ayında Meclis’te kabul edilen düzenlemeye dayanılarak hazırlanan yönetmelik dün Resmi Gazete’de yayımlandı. Yönetmelikle Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’na (BDDK), finansal piyasalarda manipülasyon, yanıltıcı işlem ve uygulamaları belirleme yetkisi verildi. Kanunun “bu kanun kapsamındaki bankalar” diye başlayan 76/A maddesinde yer alan düzenlemeye aykırı davranışlarda bulunanlara bir önceki yıl sonu finansal tablolarında yer alan faiz, kâr payı gelirleri, alınan ücret ve komisyonlar ile bankacılık hizmet gelirleri toplamının yüzde beşine kadar para cezası uygulanabilecek. Ayrıca, manipülasyonu cezalandırma gerekçesiyle hazırlanan yönetmelikle bankaların yanı sıra ekonomi ile ilgili yazan, görüş açıklayan, sosyal medya paylaşımında bulunanlar da cezalandırılacak.
Dövizdeki yükselişi düşürmek için BDDK yurt dışında kurulu üç banka Fransiz BNP Paribas, ABD’li Citibank ve İsviçreli UBS’e swap (döviz-TL takası) yasağı getirdi. Yasağın ikinci bir duyuruya kadar geçerli olacağını belirten BDDK, kararın gerekçesi olarak söz konusu üç bankanın Türk bankalarına karşı olan Türk Lirası yükümlülüklerini vadesinde yerine getirmemesini gösterdi. BDDK açıklamasında “Söz konusu bankalar dahil Türk Lirası yükümlülüğünü yerine getirme konusunda gecikmeye düşen yabancı bankalar ve söz konusu bankaların yurt dışında kurulu grup bankaları ile bir bacağı Türk Lirası olan yeni bir döviz işleminin yapılmamasına ve bu mahiyetteki vadesi gelen işlemlerin yenilenmemesine, söz konusu yurt dışı bankalar ile herhangi bir işlem yapan bankaların konu hakkında bahse konu yurt dışı bankalara bilgi vermesine karar verilmiştir” denildi. Dövizdeki sürekli artışın neden ve sonuçlarını ekonomist Mustafa Sönmez ve iktisatçı Prof. Dr. İzzettin Önder gazetemize değerlendirdi.
‘Londra saldırısı yalan’
Ekonomist Mustafa Sönmez, uzun süredir ekonominin yönetilemediğinin altını çizdi. TL’nin sürekli değer kaybettiğine dikkat çeken Sönmez, “Dövizin bu kadar yükselmesi uzun zamandır yönetilemeyen, sürdürülemeyen bir politikanın kaçınılmaz sonucudur. TL’ye güven son derece geriledi. Tasarrufu olan insanlar parasını TL yerine dövizde tutmak istiyor. Onun yanı sıra salgın nedeniyle bütün ülkelerde yabancı sermayelerde akış var. Böyle olunca TL’nin değer kaybetmesi, dövizin, doların fiyatının yükselmesi zaten kaçınılmaz bir durumdu. Uzun zamandır Merkez Bankası rezervlerini eriterek, piyasaya kamu bankaları üzerinden vererek fiyatı tutmaya çalışıyordu, artık bunu tutamıyor. Yabancı para çıkışı devam etti. İnsanların güvenli bir liman olarak dövize yönelimi sürdü. Buradan kaynaklı olarak herhangi bir malın fiyatı artıyor. Zaten kendi koydukları serbest piyasa kuralı işliyor. Buna müdahale de edemiyorlar. 2018 ortalarında Rahip Brunson krizi patladığında insanlar tekrar TL’ye dönsünler diye TL’nin faizini 6 puan artırarak önlemeye çalışmışlardı. Fakat bu dönemde faiz yükseltemediler. İnsanlar kredi alsınlar, tüketim yapsınlar istiyorlar. Faizleri bu yüzden düşük tutuyorlar. Dolayısıyla o silahı da artık kullanamıyorlar. Böyle kaderlerine razı olacaklar. Şimdi buradaki başarısızlığı örtmek için bir taraftan Londra saldırısı diye kamuoyuna yansıtıyorlar. Bu yalan” dedi.
‘Tüm yollar tıkandı’
Sönmez, yabancı yatırımcıların Türkiye’yi güvenli bulmadıkları için yatırımların durduğunu vurguladı. Sönmez, “Birçok ülkede yabancı para çıkışı var. Yayınlanan rakamlara baktığımızda 2020 boyunca Türkiye’den çıkan para 8,5 milyar dolar. Yabancı yatırımcılar Türkiye’yi güvenli görmüyorlar. Salgın dolayısıyla da endişeliler. Bu süreçte Türkiye’den 8,5 milyar dolar çıktı. Böyle dönemlerde kaçınılmaz bir sonuç ama her ülke bunu bu kadar yaşamıyor. Birçok ülke döviz rezervindeki erimeyi, açığı gidip Amerika Merkez Bankası’yla anlaşma yaparak yerli parasını verip karşılığında dolar alarak yani swap anlaşması yaparak buluyor. Bir başka yol IMF’den kredi almaktır. IMF’nin bir kredi yolu ise Türkiye gibi ülkeler için değil de ekonomisi daha kırılgan olmayan ülkeler için çalışıyor. Türkiye dolayısıyla bu yolu da kullanamıyor. Türkiye’nin kullanacağı tek yol IMF’den Stand-by Anlaşması istemek. Bu da onların yazacakları reçeteyi uygulamak demek. AKP hükümeti buna yanaşmıyor. Dolayısıyla tüm yollar tıkanmış durumda” diye belirtti.
‘Başka yalan bulmalılar’
Dövizin yükselmesiyle birlikte ekonomik krizin giderek derinleşeceğini vurgulayan Sönmez, fiyatların daha da artacağına dikkat çekti. Sönmez, Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın “Rezervlerimiz yeterli” değerlendirmesinin gerçeği yansıtmadığını söyledi. Sönmez, “Ülkeye bir döviz girişi yok. İhracat yapılacak yerler bu kadar kıt bir durumda. Bundan sonra ithalatımızı daha pahalıya yapmak durumundayız. Alacağımız ürünleri 7,5 TL’ye almak zorundayız. Bu ülke içindeki her şeyin fiyatını artıracak. Maliyet enflasyonuna yol açacak. Dolar fiyatı arttıkça borcunuz varsa eğer 7,5 TL’ye gelmiş borç üzerinden çok ağır yükler altına girersiniz. Dövizin yükselişi beklenen kırılma ve dökülmeyi hızlandıracaktır. Bundan pek çok firma zarar görecek. Dövizle borcu olan zarar görecektir. Her açıdan ciddi kayıplar verdirecektir. Rezervi olan ülke hemen döviz yükselişine müdahale eder. Rezervlerini kullanarak döviz rakamlarının artmasını önler. Döviz artmasın diye 15 ayda 66 milyar dolar rezervden para kullanıldı. Şimdi dolar 7 TL’yi geçti, demek ki barut bitti. Bu artık hiçbir çuvala sığacak mızrak değildir. Başka yalanlar bulmaları lazım. Kimse dövizi konuşmasın diye insanları susturmak ve caydırmak için BDDK bir tekzip göndermiş dövizi konuşanlara. Böyle bir acizlik içerisindeler” dedi.
Krizin nedeni siyasi’
İktisatçı Prof. Dr. İzzettin Önder de AKP’nin siyasetteki dengesiz ve istikrarsız yönetiminin dövizin yükselmesine yol açtığını söyledi. Ekonominin çok kötü durumda olduğunu belirten Önder, “Dövizin yükselmesinin 2 nedeni var. Asıl nedeni siyasetin dengesiz yürümesidir. Sadece maske meselesine bile bakarsak bir hafta on gün içerisinde 50 tane karar değişti. Siyaset istikrarlı değil. Siyasetin gidişatına fazla bir güven yok. İkincisi ise Türkiye ekonomisi zaten salgın öncesinde de ekonomik krizdeydi. Merkez Bankası’nın bütün kaynakları, rezervleri tamamı tüketilmişti. Dolayısıyla şuan ekonomi çok kötü bir durumda. Salgının ilk anlarında geçici süre için bu ekonomik krizin önünü kapatır gibi oldu. Dikkatler ekonomiden sağlığa döndü. Devlet bu salgından yararlanmaya çalıştı. Türkiye, bu salgını da yürütemedi. Türkiye’nin çok büyük ödeme yükümlülükleri var. Köprüler, barajlar, otoyollar, hastaneler vs. gibi olan ilgili uluslararası anlaşmaları bozamıyor. Bozduğu taktirde sigorta şirketi ile karşı karşıya gelecek. Yüklü miktarda tazminatlar ödemek zorunda kalacak. Türkiye’nin itibari iyice sarsılacak. Bu bir yandan Türkiye’yi sıkıştırıyor. Gerçekten çarklar yavaşladı. Hatta neredeyse durdu denilebilir. Ne olursa olsun gerçekten işler iyi gitmiyor. Türkiye ekonomisinin geleceği ne yazık ki iyi görünmüyor” dedi.
‘Ekonomi baskı ile yönetilemez’
Ekonomi Bakanı’nın ekonomiyi toz pembe göstermeye çalıştığını belirten Önder, ekonominin baskı ile yönetilemeyeceğini söyledi. Önder, “Siyaset baya bir karanlık tablo çizmiş vaziyette. Bu kadar gencin geleceği söz konusu. Ekonomiyi biraz canlandırmak için toplumun geleceğini tehlikeye atabiliyorlar. Tüm olumsuzlukları bir araya getirdiğimizde insanların siyasete güveni yok. Dövizin yükselmesi bence siyasetçilerin baskısıyla oldu. Döviz üzerinde baskı yapmaya çalıştı. Ekonomi baskı ile olabilecek bir şey değil. Bir iktisatçı olarak Ekonomi Bakanı’nı dinlemiyorum bile. Siyasetçiler toplumuna ümit verme durumunda olurlar ama bunun da bir dozu ve sınırı var. Bu konuda Merkel’in bir ay önceki konuşmasını biraz izlesinler. Yapamayacakları, olamayacak şeyleri de söylemeleri lazım. Ne zaman siyasiler yapılamayacak elde olmayacak şeyleri söyledi mi güven sağlamış olur. Bizim siyasetçiler her şeyi toz pembe göstermeye çalışıyorlar. İnsanlar bir kez aldanır. 2’inci defa aldanan aptaldır” diye belirtti.