Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın meslek odalarına müdahale edileceğine yönelik söylemine tepkiler büyüyor. TMMOB’a bağlı 24 oda ile TTB karşı açıklamalarla tepki gösterirken, Barolar da ortak bir tavırla mücadeleye hazırlanıyor
Nevin Cerav/İstanbul
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ramazan ayının başında yaptığı bir konuşmada eşcinsellik ve evlilik dışı ilişkilerle ilgili ayrımcı sözler sarf etti. Nefret suçu sayılan bu konuşmaya ilk tepkiyi Ankara Barosu dile getirdi. Ankara Barosu yaptığı açıklamada Erbaş’ın, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiğini ifade etti. Diyarbakır, İzmir, İstanbul baroları da Ali Erbaş’ın ayrımcı ve nefret içeren hutbesine tepki gösterdi. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise “Diyanet İşleri Başkanlığı’na yapılan saldırı devlete yapılmış sayılır” diyerek baro ve tabip odaları başta olmak üzere bu yapılarda düzenlemeler yapılması gerektiğini ileri sürdü. Erdoğan, “Barolar ve tabip odaları başta olmak üzere yapılarının belirlenmesidir. Ankara Barosu’nun fütursuz saldırılarını gördük. Bu da bu düzenlemenin ehemmiyetini göstermiştir. Bu çalışmayı tekrar ele almalı, en kısa sürede Meclis’in takdirine sunmalıyız” şeklinde açıklama yaptı. Erdoğan’ın açıklamaları, birçok baro, tabip odası ve meslek örgütleri tarafından büyük tepkiyle karşılandı.
‘Karşı duracağız’
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın meslek odaları ile sivil toplum örgütlerine müdahale anlamını taşıyan konuşması sonrası hem hedefe alınan meslek odalarından hem de toplumun geniş kesimlerinden tepki ve karşı çıkışlar yükseldi. İlk açıklama Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nden (TMMOB) geldi. TMMOB’ye bağlı 24 oda 7 Mayıs’ta ortak bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada, “Bizler, meslek disiplinlerimize ve örgütlerimize yönelik tasfiye edici politikalar ile ülke çapında izlenen belli kesimlerin çıkarına dayalı politikalar ve toplumsal muhalefetin sindirilmesi çabaları arasındaki bağların bilincindeyiz. Odalarımız ve TMMOB’ye yönelik tutumun nedenleri, ülkemizin emek sömürüsüne dayalı bir rant cumhuriyeti haline gelmesini eşitsizliğin bir argümanı olarak görüyoruz. Üyelerimizin demokratik iradelerinin ortaya koyduğu güçle, bundan sonra da antidemokratik uygulamalara karşı duracağımızın bilinmesini isteriz.”
‘Kimsenin gücü yetmez’
TMMOB’un açıklamasının ardından Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi de bir açıklama yayınlayarak, tabip odalarının, baroların ve meslek örgütlerinin seçim süreçlerine yapılacak söz konusu müdahaleye sert tepki gösterdi. Pandemi nedeniyle müdahaleye dahil edilmeyeceği söylenen ve hekimlerin salgın hastalıkla mücadelede hayatlarını riske eden özverili çalışmalarıyla öne çıkan TTB de müdahale söylemlerine karşı açıklamada bulundu. Açıklamada, “Bilimsel bilgiye dayalı olarak yanlışa yanlış eksiğe eksik demeyi sürdürüp, toplum yararına yapılması gerekenleri açıklamaya, talep ve takip etmeye devam edeceğiz. Ne halkın sağlığını koruma ve hekimlerin ve sağlık çalışanlarının taleplerini dillendirme kararlılığımızı engellemeye ne de ülkemizdeki demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesindeki sesimizi kısmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir” denildi.
‘Rahatsız olunca sopa çıkarılıyor’
Konuyla ilgili gelişmeler ile tepkileri almak üzere görüştüğümüz Ankara Baro Başkanı Erinç Sağkan, Urfa Baro Başkanı Abdullah Öncel, CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, gazetemize konuştu. İlk olarak görüşlerine başvurduğumuz Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan, meslek odalarına müdahale açıklamalarının daha önce de gündeme getirildiğini ifade ederek başladı sözlerine. Baroların hukuk devleti, insan hakları alanlarında yürüttükleri mücadeleden her rahatsız olunduğunda hep bir sopanın çıkartıldığını söyleyen Sağkan, bu sopanın 2018’in Ocak ve Şubat aylarında da karşılarına çıkarıldığını hatırlattı. Çok kısa bir süre önce 55 baronun, külliyede yapılan bir adli yıl açılışına ‘yargı bağımsızlığına, kuvvetler ayrılığı ilkesine gölge düşürür gerekçesiyle katılmamaları üzerine yine cumhurbaşkanı tarafından barolar ile ve bazı meslek örgütlerinin seçim sistemlerinin değiştirilmesiyle ilgili konuşma yaptığını ifade eden Sağkan, bununla vurgulanmak isteneni ise şu şekilde dile getirdi: “Barolar ve bazı sivil toplum örgütleri ne zaman bir haksızlık karşısında susmasalar, ne zaman bir hak ihlali karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olması gerektiğini, adil yargılama ilkesine uyulmasını istese ve yargı bağımsızlığı için ne zaman mücadeleyi üst seviyede yürütse bu sopa bize her zaman çıkartılıyor.”
Asıl amaç farklı
Ankara Barosu’nun avukatlık kanununun verdiği hakla insan haklarını korumak, hukuk devletini ve yargı bağımsızlığını korumak görevini yerine getirmeye çalışan bir baro olduğunu vurgulayan Sağkan, “Diyanet İşleri Başkanı’nın yaptığı toplumun bir kesimini ötekileştiren, ayrıştıran söylemine karşı görevimiz gereği tepkide bulunduk. Bu tepkinin tamamen mecrasından çıkartılıp sanki dini değerlere bir söz söylenmiş, dini değerler aşağılanmış gibi manüple edilerek başka bir noktaya getirilme çabası altındaki gerçek amaç da aslında sayın cumhurbaşkanının ifade ettiği şekliyle ortaya çıkmıştır. Öncelikle İstanbul Sözleşmesi’nin hükümlerinin tekrar tartışmaya açılması daha sonrasında ise baroların seçim sistemlerinin değiştirilmesi noktasındaki söylem, aslında bu manüplasyonun neden yapıldığını da çok açık şekilde ortaya koymuştur” şeklinde konuştu.
‘Örgütlü mücadele edeceğiz’
Baroların seçim sistemlerinin belki de Türkiye’deki en demokratik seçim yöntemlerinden birisi olduğunu dile getiren Erinç Sağkan, “Baroların seçim sisteminin demokrasiye aykırı söylemiyle değiştirilmek istenmesi sadece ve sadece muhalif seslerinin susturulması ve Türkiye’de tek bir sesin istenilmesinden ibarettir. Tabii ki buna karşı bizim de toplumun da sesi yine çıkacak, tabii ki barolar örgütlü olarak da buna karşı mücadele edecek, sivil toplum örgütleri de bu mücadeleyi verecektir. Bu mücadele yurttaşlar için verilen bir mücadeledir. Bu mücadele baroların kendi koltuklarını, baro başkanlarını veya yönetimlerini veya diğer organlarını korumak için verilen bir mücadele değildir. Bizler bulunduğumuz makamlardan dolayı hiçbir ücret almıyoruz, böyle bir talebimiz de yok. Bu iş tamamen yurttaşlarımızın haklarını savunmak, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir hukuk devleti çizgisine getirebilmek ve yargı bağımsızlığını sağlayarak, insan haklarını en üst seviyeye çıkarmak için gönüllülükle verilen bir mücadeledir” ifadelerinde bulundu.
Gündem değiştirme taktiği
Türkiye’deki binlerce avukatın, baroların seçim sistemi diye bir derdi olmadığını, dertlerinin yargı bağımsızlığı ve insan hakları olduğuna dikkat çeken Sağkan, son olarak şöyle konuştu: “Çözülmesi gereken birçok sorun yerine, ciddi bir salgın sürecinde, ekonominin de çok daha kötüye gittiği bir süreçte, asıl konuşulması gereken sorunlardan ziyade yine bir başka yöne çekilme çabası olarak da yorumluyorum ben bu süreci.”
‘Pasifize etmek istiyorlar’
Urfa Baro Başkanı Abdullah Öncel ise baroların seçim sisteminin değiştirilmek istenmesinin yeni bir konu olmadığını söyledi. Baroların muhalif kimlikleri itibarıyla, insan haklarını savunan, toplumda bu uygulamalara karşı direnç gösteren, tepki koyan kurumlar oldukları için siyasal iktidar tarafından susturulmak istendiğini vurgulayan Öncel, “Baroların amacı siyaset değil, barolar yasaların onlara verdiği haklarla görevlerini yerine getiriyor. İnsan haklarını korumak ve bu haklara işlevsellik kazandırmakla yükümlüdür barolar. Her hak ihlalinde ses çıkaran barolar susturulmak, pasifize edilmek isteniyor” dedi.
‘Asla biat etmeyeceğiz’
Meslek odalarına, barolara ve sivil toplum örgütlerine yönelik susturma uygulamalarına karşı duracaklarını ifade eden Öncel, şöyle devam etti konuşmasına: “Şunu söyleyeyim, biz asla ama asla biat etmeyeceğimizi bir kez daha kamuoyuna ifade ediyoruz. Bu müdahale söylemi kabul edilecek bir söylem değildir. İnsanların yargıya güveni kalmamış, yargının siyasallaştığını, yargının tarafsızlığını yitirdiğini toplumun çok yüksek bir kesimi dile getiriyor. Gerçekten de durum böyledir, insanlar sırf bir twet attığı için cezaevine konuluyor. Siyasal iktidar kendisi gibi düşünmeyen herkesi kriminalize etmeye çalışıyor, vatan haini ilan ediyor. Baroları da bu şekilde değerlendiriyor sanırım. Biz bütün barolar olarak bir araya gelip buna karşı mücadele edeceğiz.”
‘Kabul etmeyiz, ortaklaşa tavır alacağız’
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın meslek odalarına müdahale içeren sözlerini, CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’e sorduk. Bingöl sözlerine, bu müdahale girişimlerinin ilk kez yapılmadığını hatırlatarak başladı. Bingöl, şöyle dei: “Meslek odaları kendilerine düşen görevleri yerine getiriyor. Bu tür girişimleri hiçbir zaman kabul etmedik, etmeyiz. Meclis Genel Kurulu’na gelirse de üzerimize düşen her şeyi yapacağız. Baskıcı rejimlerde, baskıcı dönemlerde bunlar yapılagelen uygulamalardır. Maalesef bugün de Türkiye’de meslek odalarıyla, sendikalara olan yaklaşım bu anlayışın ürünüdür. Tabii burada sadece barolar hedef alınarak böyle bir girişimde bulunmak söz konusu ama başka noktalar da var. Yapmayı düşündükleri tüm meslek odalarına, sivil toplum örgütlerine yönelik bir anlayış söz konusu olabilir. Bu açıdan sadece barolar değil buna karşı bütün meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin ve parlamentoda grubu olsun, olmasın tüm siyasi partilerin buna tavır alması gerekiyor. Çünkü bu gerçekten meslek odalarının mesleki çalışmalarına sekte vuracak bir anlayış. Ciddi bir toplumsal muhalefetin ortaklaşa tavır alması gerekiyor. Bu konuyla ilgili gerekli girişimleri yapacağız, kamuoyunu bilgilendirmek, kamuoyu oluşturmak için de atılması gereken adımları atacağız, ne gerekiyorsa yapacağız.”
‘Meslek odalarına da kayyum atamak istiyorlar’
HDP Ankara Milletvekili ve aynı zamanda bir hukukçu olan Filiz Kerestecioğlu’na da, meslek odalarına yönelik müdahale söylemini değerlendirdi. “Meslek örgütlerine de kayyum atamak istiyorlar” diyerek, asıl amacı başta dile getiren Kerestecioğlu, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bütün kurumları tarihinden, özgün demokratik yapısından soyutlayarak içi boş, cumhurbaşkanının emrinde yapılara dönüştürmektir burada yapılmak istenen. Daha yeni bir Alman vakfı araştırmasında, Türkiye otoriter ülkelerden biri olarak değerlendirildi. Yasal düzenlemede böyle olmasa bile fiili olarak bu gerçekten de böyle, bunu yaşıyoruz. O yüzden Türkiye’nin gittikçe daha otoriterleştiğini ve bunu meslek örgütleriyle, sivil muhalefetle, onları kısıtlayarak daha da derinleştirmek istediklerini görüyoruz. Bu konuyla ilgili henüz paylaşılmış bir taslak yok ama AKP’nin hukuk ve siyasi işler sorumlusu Hayati Yazıcı ve Abdulkadir Selvi’nin açıklamaları mevcut. 2018 yılında da hatırlarsanız böyle bir taslak hazırlanmış ve meslek kuruluşları hedef alınmıştı. Sıkı mali baskı altına alınmaları, seçim sistemlerinde oynanması vardı o taslakta, asıl hedef nokta da bu zaten. Çünkü çok uzun yıllardır bu demokratik örgütlerde seçimle iş başına gelemiyorlar. Şimdi yine aynı taslak gündeme alınacak gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından sonra hemen düğmeye bastılar. Bu bile aslında nasıl bir otoriterlik olduğunu gösteriyor. Meslek odaları, demokratik örgütler her zaman baskıya, müdahaleye direndiler ve karşı çıktılar. O yüzden de bunu bir ele geçirme harekatı diye değerlendiriyorum. Artık öyle bir noktaya geldiler ki, gidişatı görüyorlar, salgını nasıl yönetemediklerini, ülkeyi nasıl ekonomik krize sürüklediklerini, insanların can kaybına neden olduklarını, her muhalifin cezaevine tıkıldığını, bütün bunlara artık insanların ciddi bir tepkisinin olduğunu ve gidişatın kendileri açısından hiç de iyi olmadığını görüyorlar. Biz de elbette buna karşı duracağız, bütün muhaliflerle birlikte ortak hareket edeceğiz.”