Covid-19 ile birlikte ekonomi cephesinde küresel düzeyde 1929 krizini de aşan bir durumun yaşanacağına dair analizler ve tahminler, rakamlarla da teyit edilmeye başlandı. ABD’de tarihin en büyük daralmalarından biri konuşuluyor. Birinci çeyrekte yüzde 4.8 olarak tespit edilen daralma, 1968’den bu yana yaşanan ikinci en yüksek ekonomik küçülmeye tekabül ediyor. İkinci çeyrekte daha fazla küçülme beklentisi büyüyor. Dünyanın en güçlü ekonomisi olarak öne çıkan dolar üzerinden dünyayı yönlendiren ABD’deki daralma bu çapta ise diğerlerinin bundan daha iyi olabilme ihtimali birkaçı dışında neredeyse imkansız. Şimdiden Dünya Bankası’ndan destek alanların sayısı bir elin parmaklarını aştı bile. En uçtaki İran dahi yardım peşinde! Peki Türkiye? Yöneticiler, “Biz Bize Yeteriz” sözleriyle moral ve motivasyon sağlamaya çalışıyor. Mevcut Covid-19 ile boğuşan tüm ekonomilerdeki genel sıkışmayı saymazsak kamu ve özel bu yıl ödemesi gereken toplam 120 milyar dolar civarında bir dış borç var. Eldeki kaynakların buna yetmeyeceği ise biliniyor. Bu arada Merkez Bankası’nın para basması bir çare olarak değerlendirilse bile her şeyde olduğu gibi bu paranın kullanımındaki belirsizlik, ciddi bir endişe kaynağı. Nitekim, Merkez Bankası’nın Ocak 2019 ile Mart 2020 arasındaki 15 aylık dönemde net rezervlerin 65,7 milyar dolar erimiş olması da bununla bağlantılı düşünülüyor. Özellikle de dolar bazlı ödeme garantili yap işlet modelli köprü ve tünel ödemelerinin bu yeni paralarla yapılıp yapılmadığı sorgulanmaya başlandı. İktidarın bizzat oluşturduğu belirsizlik giderek bir bumeranga dünüşüyor. Ciddi bir güvensizlik üst düzeyde. Tüm bunların tetiklediği dolar kurunun 7.10’u bularak yeni bir rekora imza atmasına vesile olurken, toplum dört nala dolarizasyona koşuyor.
Güvenlik mi demokrasi mi?
Tüketimi kamçılama üzerine bina edilmiş neoliberal kapitalizmin, pandemi depresyonu sürüyor. Covid-19’a dair ikinci dalga beklentisinin de etkisiyle 2020’nin şimdiden hesap dışı bırakıldığı ve 2021 üzerine planların yapılması yönündeki somut yaklaşımlar göz önüne alınınca bu depresyonun kalıcı hasarlar yaratacağı beklentisi artamaya başladı. Bu sürece bağlı olarak toplumda ve bireylerde yalnızlaşma ve tüketim karşıtı bir eğilimin bu hasarı derinleştirmesi pekala mümkün. Son günlerde sosyalizmden çokça bahsedilmesi de bunu etkisini ifade ediyor. Süreç yeni bir yol ayrımına doğru ilerliyor. Daha fazla güvenlik ve kontrol mü, daha fazla özgürlük ve demokrasi mi? Bir başka ifadeyle çok sosyal devlet mi, yoksa daha çok özelleştirme mi? Daha fazla tüketim mi yoksa ihtiyaç kadar tüketim mi? Bu durum, birçok ülkede işbaşında bulunan totaliter eğilimli yönetim anlayışının daha da katılaşması kadar çözülmeye başlamasını da içeriyor. Pandemi sürecinde özelleştirmenin altında kaldığı (örneğin sağlık) sorunları devletin üstlenmek zorunda kalışı en güncel yan. Özelleştirmeden kamulaştırmaya dönüş talepleri artıyor. Mesele bunun devam edip etmeyeceği…Tüm bu nedenlerle kapitalist modernite teyakkuzda. En tipik örneği Türkiye… Sağlık alanındaki pandeminin bir benzeri giderek siyasette de kendini göstermeye başladı bile.. Bir Alman araştırma şirketinin Türkiye’yi ve başkanlık sistemi sonrası gelinen noktada “otokrasi” sınıfına yerleştirmesi öyle kafadan yapılmış bir saptama değil. Giderek artan bir teklik açık bir şekilde her yere sirayet etmiş durumda, siyasetçiler ve gazeteciler yazdıkları haberler için direkt zindanı boylarken, siyasetçiyi mermi ile tehdit eden elini kolunu sallayarak geziyor. Son günlerin bu iki güncel örneği Türkiye’nin de son fotosu. Tam bu dönemde, darbe girişimi söylentisi, “Kılıç artığı” vurgusu, baro ve odalara düzenleme, büyük bir baskının kapıda olduğunu söylüyor. Bu siyasi pandeminin ekonomik sonuçları Covid-19’dan daha ağır olacak gibi.
Kritik üç ay
14 Mart itibariyle başlayan sağlıktaki olağanüstü sürecin ekonomik sonuçları açısından temmuz ayı belirleyici. İşyerlerinin borçları 3 ay ötelenirken, askıya alınan ya da dondurulan birçok bağıt ve yükümlülük “borç, kredi, kira, SSK, ücret vs.” Temmuz itibariyle işlemeye başlayacak. Üç aylık kısmi çalışma ödeneği son bulacak. Ayrıca işten çıkarma yasağı da kalkmış olacak. Ötelenen kredilerin de ilk ödemeleri başlayacak. Toplumun önemli bir kesimi için kritik önemde ve bunun sıkıntısı şimdiden başlamış bile. Genelde bir belirsizlik ve endişe hali giderek artıyor. Herkes bir an önce normalleşmeyi bekliyor. İktidar da ekonomik kriz nedeniyle yaşanacak bu çakışmanın daha da derin bir krize evrilmemesi kaygısıyla normalleştirmeyi hızlandırma arayışında. Şehirler arası yasağın tarım ve turizm için öne çıkan kentler olarak Antalya, Aydın, Hatay, Malatya, Mersin ve Muğla için kaldırılması, AVM’lerin 11 Mayıs’ta açılacak olması bunu gösteriyor. Paraya, dolayısıyla tüketime ihtiyaç var!