Prof. Dr. Fikret Başkaya, doların yükselişini gazetemize değerlendirdi: “Doların değerinin artması ya da TL’nin değerinin düşmesi, ülkedeki herkesi ama herkesi yakından ilgilendirir; çünkü bu gidişat, enflasyonu artırır, halkın alım gücünü düşürür”
Hüseyin Aykol
İktidar tarafından büyük dış borçla zar-zor çevrilmeye çalışılan Türkiye ekonomisi, koronavirüs pandemisi yüzünden daha da zorlanmaya başladı. Salgında daha fazla insan ölmesin diye, belli yaş gruplarının evden dışarıya çıkması yasaklanırken, inşaatlardaki ve fabrikalardaki işçiler ölüm pahasına çalıştırılmaya devam ediliyor. Şimdi de “pandemiyi kontrol altına aldık”, denilerek ekonominin neredeyse tüm çarklarının döndürülmesine karar verildi. İşte böylesi bir süreçte, doların 7 Türk Lirası’nı aşmasının ne anlama geldiğini Özgür Üniversite Başkanı Fikret Başkaya ile konuştuk.
- Dolar kuru, 7 Türk Lirası’nı aştı. Daha da yükselebileceği konuşuluyor ve görülüyor. “Benim dolarım yok ya da dolarla işim yok” diyenler çok olacaktır; oysa bu gelişme hepimizi etkiliyor ve etkileyecek. Ama biz konuyu konuşmaya işin temelinden başlayalım: Para nedir ve kimler para basabilir?
Para bir mübadele aracıdır. Trampanın ortaya çıkardığı ‘zorluğu’ aşmayı mümkün kılar. Başlarda altın ve/veya gümüş, bakır gibi metaller para birimi olarak kullanılırken, daha sonra kağıt para sistemine geçilmiştir. Günümüzde devlet tarafından basılan kağıtlar da para işlevi görebiliyor…
- Bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin karşılığı kadar para basılıyor-basılabiliyor. Bunun ölçüsü nedir?
Bir devletin bastığı para, söz konusu ülkedeki mal ve hizmetlerin ‘değerine’ eşit olmalıdır. Bir devlet, elindeki altın rezervi, kazandığı döviz ve piyasadaki kısa vadeli çek-senet kadar para basmalı. Altın her zaman kağıt paranın asıl kaynağıdır; ancak artık yeterli değil. Döviz kazanmak bir başka ülkeye satılan mal veya hizmet karşılığında gerçekleşir. Bu yüzden elinizdeki döviz kadar, kendi paranızdan basabilirsiniz. Yakın tarihli çek ve senet ise, üretim planlamasındaki mal ve hizmettir. Söz konusu kağıtlar, banka sistemine girer girmez, onlar için para basılabilir. Yani bir devlet, aslında kafasına göre, istediği kadar para basamaz… Aksi halde enflasyon kaçınılmaz olur ve ekonomik denge bozulur…
- Kapitalist ekonomiye göre üretilen mal ve hizmetlerin değerine eşit para basılırsa, söz konusu ülkenin parası gerçek değerinde sayılıyor. Ülkenin ürettiği değerden fazla para basılırsa, paranın değeri nasıl düşüyor? Ya da gerçekte olması gerekenden fazla para basılması neden istenmiyor?
Diyelim bir ülkenin Gayri Safi Milli Hasılası [GSYH] -Milli Geliri- 1000 lira değerinde. Buna rağmen, o devlet 2000 lira basarsa, 1 liralık mal, 2 liraya satılmaya başlar. Bir malın eskisine göre -durduk yerde- daha pahalıya satılmasına enflasyon diyoruz. Yani malınızın değeri düşüyor. Geliriniz aynı iken, aynı malı daha pahalı almak zorunda kalıyorsunuz, yani fakirleşiyorsunuz. Ya da şöyle söyleyelim: Bir ayakkabıyı almak için 5 gün çalışmak zorunda iseniz, söz konusu örnekte ancak 10 gün çalışırsanız bir ayakkabı alabilir hale geliyorsunuz.
- Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değerinin ne anlama geldiğini sormak istiyorum ama yine en baştan başlayalım: Dolar için rezerv para deniyor; ABD parasının durumu nedir? Niçin tüm ülkeler, dış ticarette onu kullanıyor?
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası kuruluşlarla dünya yeniden dizayn edildi. Bu işlerin başında da savaştan en az zararla çıkan Amerika Birleşik Devletleri vardı. Nitekim “ABD, elinizdeki doları bana getirdiğinizde karşılığı olan altını vermeyi taahhüt ediyorum” demişti. Elindeki altın rezervine güveniyordu. 1971 yılında doların altına bağımlılığına son verildi. Fakat dolar ‘uluslararası rezerv para’ olmaya devam etti. NATO gibi bir askeri örgütlenmeyle belli başlı kapitalist devletlerin başına geçen ABD, sahibi olduğu dolar ile tüm dünya ticaretinin rezerv parasını üretiyor ve yönetiyor.
- Daha önceki hükümetler zamanında olduğu gibi, son zamanlarda Türk Lirası’nın değeri dolar karşısında çok fazla düştü. 1 dolar almak için 1.5-2 Lira yeterken, şimdi 7 Lira gerekiyor. Aslında bizim dolar ile alışverişimiz yok ama…
Olur mu öyle şey? Türk Lirası dolar karşısında değer kaybettikçe, dışarıdan ithal edilen her şey için daha fazla TL gerekiyor… Yani dış ticareti sürdürmek için içeride daha fazla çalışıp, daha fazla mal ve hizmet aktaracağız dışarıya. İthal girdiler için her seferinde daha fazla TL ödemek zorunda kalıyoruz. İçinde ithal girdi olan her malı, içeride daha pahalı olarak satın alabileceğiz. Dışarıdan bize gelenler ise, bize daha az para ödeyecekler. Örneğin başta Ruslar ve Almanlar olmak üzere yabancı turistlerin tatil için Türkiye’yi tercih etmeleri, biraz da bu yüzden. 10 yıl kadar önce bir aylık maaşlarıyla burada 10-15 gün tatil yapabilirken, bu yıl aynı parayla 20-30 gün tatil yapabilecekler. Otellerimiz aynı parayı kazanabilmek için 3-4 misli fazla ürün tüketecekler ve hizmet verecekler. Bu, turistleri nerdeyse bedava ağırlamak gibi bir şey…
- Benim ithal mallarla, ithalat girdili -örneğin otomobil- mallarla ilgim yok. Hatta -param da yok, pasaportuma da el konuldu- yurtdışına gezmeye gidemiyorum. Bu yüzden dövizdeki yükseliş beni etkilemeyecek değil mi?
Maalesef! Sizin durumunuzdakileri de etkileyecek. Türkiye, döviz almak-bulmak zorunda. Çünkü dış borç dövizle alındı ve borcun-kredinin zamanı geldiğinde de yine dövizle ödenecek. Hatta ünlü müteahhitlere geçiş garantili olarak yaptırılan köprü ve otoyolların taksitleri de dövizle ödenecek. Borç alınan dövizin taksidini ödemek için daha pahalıya alınan döviz yüzünden dış borç daha da yükselecek. Hazine’nin ödeyeceği dış borcun giderek büyümesi, hem kamu çalışanlarının maaşlarına, hem de hizmetlere ayrılan paranın miktarını düşürecek. Maaşlar aynı kalabilse bile alım gücü düşecek.
- Bir arkadaşım var. Devlette ya da özel bir şirkette çalışmıyor. Günübirlik işlerde çalışıp, kazandığı ancak yemesine-barınmasına yetiyor. Yani küçük esnafların çoğu gibi vergi falan vermiyor. Dövizin yükselmesi ya da daha doğru deyişle Türk Lirası’nın değerinin düşmesi onu hiç ilgilendirmiyor değil mi?
Hayır onu da herkes gibi ilgilendiriyor. Bir kere, “Ben hiç vergi vermiyorum” diye bir şey yok. İnsanlar içtikleri su da dahil, her şeyin vergisini ödüyorlar…Türkiye’de yaşayan herkes vergi ödüyor; çünkü hayatta kalmak için satın alınan her şeyde vergi var. Yani devlete dolaylı olarak vergi ödüyorsunuz. Dahası Türkiye’de dolaylı vergi, tüm vergilerin neredeyse üçte ikisi. Yani döviz kurunun yükselmesinden ve bunun sizin alım gücünüzün azaltmasından kaçmanız söz konusu değil maalesef.
Sonuç olarak, Döviz kurunun yükselmesi, ülkedeki mal ve hizmetlerin yabancı devletlere daha ucuza peşkeş çekilmesidir. Ülkenin zenginliklerini daha ucuza peşkeş çekenlerin bundan ne kârı var bilemiyoruz ama toplanan vergilerin büyük bir bölümünü dış borca ve onun faizi olarak bir yerlere aktarmak, halkı daha da fakirleştiriyor. Her seferinde dışarıya daha da çok kaynak transfer ediliyor. Ekonominin temeli aşınmaya devam ediyor…