Geçtiğimiz gün 5G üzerine yaptığım araştırma yazısına yönelik bazı eleştirilere yanıt vermek gerekti. Yanıtımı alıntı yaparak ele alırken ilk bölümde dünyaya yapılan bir çağrı ve 2. bölümde ise eleştirilerin temeline yönelik kısaca bakışım yer alıyor
Yusuf Gürsucu
Yazıya getirilen eleştiriler, düşük seviyeli ve insana zarar vermeyen radyasyon yaydığı üzerinden yapılmasına, Helsinki Üniversitesi’nden moleküler biyoloji profesörü Dariusz Leszczynski’nin sözleri cevap niteliğinde. Euronews’e yaptığı değerlendirmede, “5G emisyonlu radyasyonun etkilerinin biyomedikal olarak araştırılmadığını, 5G’nin güvenli olduğu görüşünün düşük seviyeli radyasyon sağlığa zararlı değildir varsayımına dayandırılğını” belirtmesi 5G’yi savunanlara verilecek yeterli bir yanıt aslında. Belçika hükümetinin, 2018 yılı Temmuz ayında operatörlerle yaptığı anlaşmaya göre 2020 yılında Brüksel’de 5G şebekesinin kullanıma sunulması amacıyla radyasyon kuralları esnetilmişti. Çevre Bakanı Celine Fremault, bu kararı geçtiğimiz yıl nisan ayında iptal etti. Bakan Fremault, 5G şebekesi için hizmet veren antenlerden yayılan radyasyon miktarının tespit edilemediğine dikkat çekti. Fremault, “Brüksel halkı kobay değildir. İnternetin hızlanması için halkın sağlığını riske atamam” ifadelerini kullanması yazımızın özünü oluştururken, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi yapıların referans olarak ele alınmasında ciddi sıkıntıların olduğunu belirtmek gerekiyor. İsviçre Doktorlar Birliği’nin, “Mevcut radyasyondaki bir artışın sağlık açısından bir etkisi olmadığı bilimsel olarak kanıtlanmadığından dolayı bu teknolojinin reddedilmesi gerekiyor” açıklamasını da not edelim.
Mikrodalga Gezegenimiz’in yazarı!
Önce matematik okumuş, ardından Tıp Fakültesi’nde eğitimini 4 sene sonunda maruz kaldığı radyasyon nedeniyle hastalanarak bırakmış ve 1997 tarihli Mikrodalga Gezegenimiz adlı kitabında, “Kablosuz Devrimin Çevresel Etkilerini” kalem almış olan Arthur Firstenberg, 5G nedeniyle ABD’de büyük bir kapmanya yürüten değerli bir insan. ‘Yeryüzünde ve Uzayda 5G’yi durdur’ başlıklı bir kampanya yürüten Firstenberg, 5G’nin insanlar, hayvanlar ve bitki yaşamı üzerindeki olası sağlık etkileri hakkında, çok sayıda hakemli araştırmayı bir araya getirdi. Aşağıda Fristenberg’in kaleme aldığı bir bölüm ve yürütülen kampanyaya dair diğer bir bölüm yer alıyor.
Dünya hastalanacak!
“1995 yılında, cep telefonlarının henüz kullanıma başladığı günlerde Avustralya’dan Sarah Benson, 1 yıl içinde baz kulelerinin tüm doğal yapılar üzerinde mantar gibi filizlenmeye başladığını belirterek, baz istasyonlarının kurulduğu bölgelerde, arıların kaybolduğunu, kuşların gökyüzünde öldüğünü ve kurbağaların deforme olmuş bacakları, eksik gözleri ve göllerde, derelerde ve ormanlarda diğer genetik hatalarla ortaya çıktığını hazırlattığı raporları bana gönderdi.
3 bin doktor uyardı
“2000 yılı başlarına doğru, 3 bin Alman doktor cep telefonlarından ve baz istasyonlarından gelen radyasyonun baş ağrısı, anksiyete, uykusuzluk, dikkat eksikliği bozukluğu, kan basıncında aşırı dalgalanmalar, kalp ritmi bozuklukları, Alzheimer hastalığı, epilepsi, kanser ve kalp hastalıklarına neden olduğu konusunda uyarılar yapmıştı. İsveç’te beyin cerrahı Leif Salford, bir cep telefonunun iki dakika içinde kan-beyin bariyerini bozduğunu ve iki saat içinde beyin hasarına neden olduğunu gösterdi. Hindistan’da zoolog Neelima Kumar, cep telefonuna on dakikalık bir maruz kalmanın bal arılarının yiyeceklerini tamamen metabolize edemediğini kanıtladı.
New York Times makalesi!
İspanya’da biyolog Alfonso Balmori, bir baz istasyonunun yakınındaki apartman terasında kurbağa yavrularını nasıl yetiştirdiğini belirterek, radyasyondan korunduğunda hepsinin geliştiği, baz istasyonuna maruz kaldığında ise kurbağa yavrularının hepsinin öldüğünü bildirdi. İngiltere’de, baz istasyonlarının kurulmasıyla birlikte ev serçesi sayısı hızla düştü ve nesli tükenmekte olan türler listesine eklendi. 15 Ekim 2018’de yayınlanan bir çalışmada ise böcek popülasyonlarında, Porto Riko yağmur ormanlarında böceklerde 30-60 kat arası azalmalar olmasına dikkat çekildi. Çalışmalar, 1990’lı yıllarda başlamış ve böcek popülasyonlarının aniden ve hızla düştüğü 1997’ye kadar böyle bir düşüşün görülmediği kaydedilmiş. Ölümlerin yaşandığı tarihte Porto Riko’nun her yerinde baz istasyonları inşa edildi ve arılar dahil kurulu bulunduğu çevrelerde ciddi popilasyon düşüşleri yaşanmaya başladı. (New York Times’taki ‘Here’s Insect Apocoplypse’ başlıklı makale)
Ne uzayda ne yeryüzünde!
Başlangıçta bunu, 1 Kasım 2018 tarihine kadar dünyanın hükümetlerine sunmayı planladığımız bilim insanları ve doktorlar tarafından acil bir itiraz olarak öngördük. Ancak, dünyanın dört bir yanından insanların destek ve imzalarını vermesi, cep telefonları veya baz istasyonları nedeniyle halkın ilgisi bizi şaşırttı. Bu İtirazı imzalayan, uzun yıllardır her kıtadan dünyanın dikkatini biyosferimizdeki görünmez bir saldırıya dikkat çekmek için yorulmadan çalışan 215 bilim insanı, doktorlar ve çevre örgütleri bu saldırının gözardı edilemeyeceğini söylüyor. 5G – 5. nesil kablosuz teknoloji – Dünya üzerinde veya uzayda inşa edilmemelidir.
Dünya da saklanılacak yer olmayacak
İnsanlara, hayvanlara ve bitkilere verilen zararın 10 bin vakanın üzerinde olduğu doğrulanmıştır. Hakemli çalışmalar 5G inşa edilirse, radyasyon seviyeleri her yerde neredeyse bir gecede 10 ila 100 kat artacağını göstermektedir. Dünya üzerinde tam anlamıyla saklanacak bir yer olamayacak. Halihazırda var olan radyo frekansı radyasyon seviyelerinin yaşam kalitesine yansıdığı gibi nüfusun ve çevrenin sağlığı üzerindeki etkileri; çocuklarda bile yüksek kanser, nörolojik hastalık, kalp hastalığı ve diyabet oranları; kuş, arı ve kelebek popülasyonlarında azalma ve sağlıksız ormanlar her yerde görülebilmektedir.”
Arthur Firstenberg
Santa Fe, New
Mexico
BM, DSÖ, AB, Avrupa Konseyi ve tüm ülkelere çağrı
“Aşağıda imzası bulunan bilim insanları, doktorlar, çevre örgütleri ve her ülke vatandaşlarını acilen uzay uydularından 5G (beşinci nesil) kablosuz ağın konuşlandırılmasının durdurulmasını istiyoruz. 5G, halihazırda mevcut olan telekomünikasyon için 2G, 3G ve 4G ağlarının üstünde radyo frekansı (RF) radyasyonuna maruz kalmayı büyük ölçüde artıracaktır. RF radyasyonunun insanlar ve çevre için zararlı olduğu kanıtlanmıştır. 5G’nin konuşlandırılması, uluslararası hukuk kapsamında bir suç olarak tanımlanan insanlık ve çevre üzerine bir deney oluşturmaktadır.
Her şeye mikroçip!
Dünyadaki telekomünikasyon şirketleri, hükümetlerin desteğiyle, önümüzdeki yıllarda beşinci nesil kablosuz ağı (5G) yaymaya hazırlanıyor. Bu, küresel ölçekte eşi görülmemiş bir toplumsal değişim olarak kabul edilmesini sağlayacak şu sözlerle sunulmakta; ‘Akıllı’ evlerimiz, ‘akıllı’ işlerimiz, ‘akıllı’ otoyollarımız, ‘akıllı’ şehirlerimiz ve kendi kendine giden araçlarımız olacak! Buzdolaplarından ve çamaşır makinelerinden süt kartonlarına, saç fırçalarına ve bebek bezlerine kadar sahip olduğumuz ve satın aldığımız hemen hemen her şey anten ve mikroçip içerecek ve kablosuz olarak internete bağlanacak. Dünyadaki her insan, yağmur ormanlarında, okyanus ortasında ve Antarktika’da bile gezegendeki herhangi bir noktadan süper yüksek hızla, düşük gecikmeli kablosuz iletişimlere anında erişebilecek!
Eşi görülmemiş çevresel değişim
Geniş bir şekilde kabul edilmeyen şey, bunun aynı zamanda küresel ölçekte eşi görülmemiş bir çevresel değişikliğe yol açacağıdır. Radyo frekans vericilerinin planlanan yoğunluğunu öngörmek imkansızdır. Dünyadaki milyonlarca yeni 5G baz istasyonuna ve uzayda 20.000 yeni uyduya ek olarak, tahminlere göre 200 milyar verici nesne, Nesnelerin İnterneti’nin bir parçası ve devamında bir trilyon nesneye ulaşacak. 2018’in ortalarında Katar, Finlandiya ve Estonya’da daha düşük frekanslarda ve daha düşük hızlarda ticari 5G konuşlandırıldı. 5G’nin aşırı yüksek (milimetre dalga) frekanslarda piyasaya sürülecek.
10 binden fazla hakemli çalışma!
Yaygın olarak reddedilmesine rağmen, radyo frekansı (RF) radyasyonunun yaşam için zararlı olduğuna dair kanıtlar ezici çoğunluktadır. Hasta ve yaralı insanların birikmiş klinik kanıtı, çok çeşitli bitki ve hayvanlarda DNA’ya, hücrelere ve organ sistemlerine verilen hasarın deneysel kanıtı ve modern uygarlığın başlıca hastalıklarının (kanser, kalp hastalığı ve diyabet) epidemiyolojik kanıtı büyük ölçüde elektromanyetik kirliliğin neden olduğu, 10.000’den fazla hakemli çalışmanın literatür temelini oluşturmaktadır. Telekomünikasyon endüstrisinin 5G için planları tutarsa insan, hayvan, kuş, böcek ve diğer calılar hergün 24 saat, yılda 365 gün, RF radyasyon seviyelerine maruz kalmaktan kaçınamayacak. 5G, insanlar üzerinde ciddi geri döndürülemez etkiler ve Dünya’nın tüm ekosistemlerine kalıcı zararlar vermekle yaşamı tehdit edecek.
Zemin tabanlı 5G
Nesnelerin İnterneti (IoT) için gereken muazzam miktarlarda veri iletmek için, 5G teknolojisi, tamamen konuşlandırıldığında, katı malzeme yoluyla zayıf bir şekilde iletilen milimetre dalgalarını kullanacak. Bu, her taşıyıcının dünyadaki her kentsel alana 100 metrede bir baz istasyonları kurmasını gerektirecek. Tek bir antenin geniş bir alanda yayın yaptığı önceki nesil kablosuz teknolojilerin aksine, 5G baz istasyonları ve 5G cihazlarında, odaklanmış, yönlendirmeyi yaymak için birlikte çalışan aşamalı dizilimde birden fazla anten bulunur yani birbirini takip eden lazer benzeri ışınlar.
Mevcut bazların 10 katı!
Her 5G telefon, en yakın baz istasyonundaki dar odaklı bir ışını izlemek ve hedeflemek için birlikte çalışan düzinelerce küçük anten içerecek. ABD Federal İletişim Komisyonu (FCC), bu ışınların etkin gücünün, mevcut telefonlar için izin verilen seviyelerden on kat daha güçlü olan 20 watt’a kadar olmasına izin verdi. Her 5G baz istasyonu, servis alanındaki tüm cep telefonlarında ve kullanıcı cihazlarında aynı anda birden fazla lazer benzeri ışını hedefleyen yüzlerce veya binlerce anten içerecek. Bu teknolojiye ‘çoklu giriş-çoklu çıkış’ veya MIMO deniyor. FCC kuralları, 5G baz istasyonunun kirişlerinin etkili yayılan gücünün 100 MHz spektrum başına 30.000 watt veya spektrumun GHz başına 300.000 watt olmasına izin verir. Bu durum mevcut baz istasyonları için izin verilen seviyelerden on kat daha güçlüdür.
Uzay tabanlı 5G
En az beş şirket, Dünya’yı güçlü, odaklanmış, yönlendirilebilir ışınlarla örten düşük ve orta Dünya yörüngesindeki birleşik 20.000 uydudan uzaydan 5G sağlamayı teklif ediyor. Her uydu, aşamalı bir dizide düzenlenmiş binlerce antenden 5 milyon watt’a kadar etkin bir yayma gücüne sahip milimetre dalgaları yayacak. Uydudan zemine ulaşan enerji yer tabanlı antenlerden daha az olsa da, Dünya’nın diğer vericiler tarafından ulaşılamayan alanlarını ışınlayacak ve milyarlarca IoT nesnesinden yer tabanlı 5G iletimine eklenecek. Daha da önemlisi, uydular, atmosferin elektriksel özellikleri üzerinde önemli bir etkiye sahip olan Dünya manyetosferinde yer alacak. Dünyanın elektromanyetik ortamının değişmesi ile yer tabanlı antenlerden yayılan radyasyondan daha büyük bir yaşam tehdidi ortaya çıkacak.”
Zorunlu açıklama!
Hazırladığım haber-analizde TV’lerde her şeyden anlayan konuşmacılara benzer twitter fenomenlerince getirilen eleştiriler bende şaşkınlık yarattı. Ben bir bilim insanı olarak yazıyı ele almış değilim elbette çünkü bilim insanı değilim. Kimi bilim insanlarının dikkate değer itirazlarını ve gerekçelerini haberleştirip analiz ettim. Kapitalizmin yaşadığı krizler üzerinden DAVOS vb. zirvelerde konuşulanları ve alınan kararları son 20 yıldır izleyen ve kapitalistlerin aldığı kararları nasıl uygulamaya koyduğunu göstermeye çalışan biriyim. 5G meselesine de bu bağlamda yaklaşım göstererek sürecin nereye doğru evrilebileceğine işaret etme çabasındayım. Yukarıya aktardığım yazıyı sizlerle paylaşmamdaki neden 5G iddialarının benim uydurduğum iddialar olmadığıdır. Bu görüşler yıllardır 5G’ye karşı mücadele yürüten örgütlenmeler ve bilim insanlarının görüşleri. Benim dünyaya bakış açımı destekleyen 5G karşıtı tutumu ve kayda değer itirazlarını elbette görmezden gelmem mümkün değil. Hazırladığım yazının amacı da bununla sınırlı.
DSÖ kararları neden değişiyor!
Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC), 2011 yılında 30 kHz-300 GHz frekanslarındaki RF radyasyonunun insanlar için kanserojen olduğu sonucuna varmıştı. Bugün farklı bir tutum izliyor olmasının birçok nedeni olmalı. DSÖ Birleşmiş Milletler’e bağlı bir örgüt. BM 90’lı yıllarda suyun bir insan hakkı olduğunu belirterek suyun ticarileştirilemeyeceği kararını almıştı. Ancak daha sonra suyun ücretlenmesi gerektiği kararı alarak eski kararını değiştirdi. BM’nin, kapitalizmin ihtiyaçlarına yönelik değişen birçok garip kararında bunu görmek mümkün. DSÖ’nün Türkiye’de koronavirüs salgınına yönelik hükümetin başarılarından söz etmesi ise içinde yaşadığımız coğrafyada bu durumun hiç de böyle olmadığını yaşayıp gören yurttaşlar olarak bize komik gelmişti. Ayrıca DSÖ’nün yeni tip koronavirüsü küresel salgın olarak geç ilan etmesi de tek derdi toplumsal hakikat olan çok sayıda bilim insanının eleştirisine yol açmıştı. Bu örnekler, BM ve ona bağlı DSÖ gibi örgütlerin heran aldığı kararı revize etmesinin mümkün olduğunu gösterirken, BM’de bu duruma neden olan şeyin kapitalizmin çıkarları olduğu anlaşılabilmektedir.
Geçtiğimiz günlerde gazetemize söyleşi veren Nobel adaylığı olan İtalyan şair, dil bilimci, müzisyen ve uluslararası araştırma grubunun bilim komitesi üyesi de olan bilim insanı Francesco Benozzo’nun koronavirüs konusunda söylediği şu sözleri sanırım meramımı iyi anlatıyor: “Salgının ilan edildiği ilk saatlerden beri bunu düşünüyor ve söylüyorum: Scientocentric bir gerçeklik görüntüsüne dayalı topluma boyun eğdirme provasıyla karşı karşıyayız. Bir bilim insanı olarak yardım edemem fakat her şeyin çağdaş dünyanın yeni dini tarafından yönetildiğinden söz edebilirim. Sözde bilim tarafından temsil edilen tek tanrılı, anti-mantıksal, totaliter ve gerici bir din.”
Türkiye’de üniversitelere bir bakın; bilim insanı diye geçinen ancak tek motivasyonları para ve iktidara yaranmak olanlarla dolu. Bizim sol cenahta da ‘bilim aşkı’ inanılmaz düzeyde. Bilim ve iktidar ilişkisi ise ne yazık ki yeterince tartışılan bir konu değil. Toplumsal yarar için üretilen bilim ile mevcut kapitalist çarkın dönmesi için üretilen bilimi ayıramadığımız anlaşılıyor. Örneğin sol görüşlü hatta komünist olduklarını belirtenler içinde nükleer santralleri savunanlar da az değil. Buna benzer birçok örnek verebilirim. Ancak ben uzun yıllardır kapitalizmin ekosistemde yarattığı yıkımı görmeye çalışan ve bu bağlamda haber ve değerlendirmeler yapan biri olarak 5G’yi savunabilmem, ister zararlı ister bazılarının iddiası gibi zararsız olsun mümkün değil. Yapay zeka ve Endüstri 4.0’la kapitalizmin koronavirüs salgınını bir kaldıraç kılıp esnek çalışmayı ve halkların ciplerle büyük bir gözaltı sürecini ördüğünü görmek gerektiğini düşünüyorum. Eğer göremiyorsak ayrıntılarda boğulup birbirimizle tartışır dururuz.
Yanıtım sürecek!
Eleştiri getirilen yazıda ayrı bir kutuda kapitalizmin ortaya koyduğu uygulamayı anlaşılır bir dille aktarmaya çalıştım. Ama fenomenler nedense bu kutuya dair hiçbir eleştiri yapmazken hatalı kullandığım fotoğraf üzerinden başlayıp yazıyı değersizleştirme tutumlarına yönelik elbette bazı düşüncelerim var ancak burada buna yer vermeyeceğim. Kullandığım fotoğraf gerçek ama İtalya değil Hollanda’da çekilmiş bir foto. Hollanda’da 5G denemeleri sırasında kuşların öldüğü iddia edilmişti. Bu iddialara yönelik ne yönetenlerden ne de işi yapan şirketten herhangi bir açıklama gelmedi ve ortalık dedikoduya boğulup unutturulmaya çalışıldı. Benzer bir durum geçtiğimiz nisan ayında İtalya’da yaşandı ve İtalya’da yaşananlarla ilgili temsili kullanılan fotoğraf beni yanılttı. Buna benzer durumlar gazetecilikte olabilen şeyler. Hatamızı elbette düzeltiriz. Ancak yapılan saldırılar 5G’nin zararsız olduğu savıyla yapılıp yazdıklarımın bilim dışı olarak nitelenmesi benim dikkatimi çeken asıl nokta. Bu açıklamalara yanıtı hafta sonuna bırakmak niyetindeydim ama erken yazmak gerekti. Hafta sonu yazacağım yazıda ise ‘bilim aşkı ve post gerçeklik’ başlığı ile yapılan ‘eleştirileri’ ele alacağım. Yazıda isim zikretmeyeceğimi ve kişiselleştirmeyeceğimi de belirtmeliyim.
Alıntılanan yazının tamamı ve ilk imzacıların listesinin yer aldığı web adresi: https://www.wildculture.com/
Bu yazı sonrası bir yazımı daha okuyarak yorumlamanız gerektiğini düşünüyorum: https://yeniyasamgazetesi6.com/endustri-4-0-ve-kapitalizmin-yalanla-dansi/