AKP hükumetinin kendi önünde en ciddi engel saydığı, devletin hemen her kurumunu da arkasına alarak ve akla gelmedik işler yaparak güçten düşürmeye, yok etmeye çalıştığı legal bir parti. Herhangi bir gerekçeyle dışına düşmüş ya da başından beri hep muhalif olmuş, şimdilerde hiçbir biçimde katkısı olmayan, ‘gel şu ilin, ilçenin üyesi, yöneticisi, başkanı ol, parti meclisinde, myk’da çalış, işin bir kenarından da sen tut’ desen, dönüp yüzüne bile bakmayacak kişi ya da grupların da en az devlet kadar uğraştığı, yok etmeye çalıştığı bir parti. Eski Eş Genel Başkanları, milletvekilleri, binlerce üyesi ve il, ilçe yöneticisi rehin alındı, ömürlerinin yetmeyeceği ölçüde ceza tehdidiyle zindanlarda tutuluyorlar, hiçbiri zerre kadar taviz vermedi, zulme aslanlar gibi göğüs geriyorlar. Salgın döneminde ölümle burun burunalar ama bu, bu çevrelere göre hiç önemli değil. Ağızlarından tek pozitif cümle çıkmayanlar, ‘birileri tartışmaya açık bişeyler söylese de eleştirsek, klavye başında yurdu kurtarsak’ derdindeler. Şimdi her attıkları adıma bir kulp bulmaya çalıştıkları, belki birkaç hafta ya da ay sonra zindanlara konacak bu yürekli insanlara ağza alınmayacak ifadelerle saldırmayı yurtseverlik – devrimcilik sayıyorlar. Bu yazılanlar ‘hiç eleştiri olmasın, susup her şeye göz yumalım, her yanlışa da ortak olalım’ anlamında değil tabii ki. Ama vicdan. Gerçekten vicdan. Kendini partinin dışında tutan, başka bir siyasi eğilimi olanlar bir yana, akşama kadar parti binalarında oturan, parti üyesi insanların da iç meseleleri parti içinde tartışarak, ‘kolu yen içinde kırarak’ çözmek yerine sosyal medyada, değişik ortamlarda oldukça yıpratıcı dillerle dışarıya taşımaları, bazı çevrelere malzeme sunmaktan öte bir şey değil.
Genelde anlaşılamayan ya da anlaşılmak istenmeyen enteresan bir yanı daha var HDP’nin. Kimin partisi olduğu ‘bir türlü anlaşılamadı’ İktidara göre ‘o bir terörist yuvası, PKK uzantısı.’ ‘PKK her işlerine müdahale ediyor ve kararlar Kandil’den veriliyor.’ Bu doğru değil, HDP’nin bir parti meclisi, bir MYK’sı, çokça bileşeni var ve bu bileşenler böyle bir şeyi asla kabullenmez. Kararlarını kendi kurumları alıyor. Bazı Kürt arkadaşlara göre de HDP devlete hizmet eden bir yapı. Bu da doğru değil. Eğer öyle olsaydı, çoğu ‘Yaşasın Bağımsız Kürdistan’ diye bağıra bağıra gezinen, Ankara’da, İstanbul’da işinde gücünde, ihale üstüne ihale alan, gerekli hallerde yandaş televizyonlarda boy gösteren bu arkadaşlar hapishanelerde, HDP üye ve yöneticileri dışarıda olurdu. HDP kimilerine göre de sınıf mücadelesinin önündeki büyük engel. Yok bu da doğru değil. HDP bileşenleri içinde sınıf mücadelesi yapan parti ve gruplar, sınıf içerisinde azımsanmayacak kadar örgütlü… Say say bitmez seçenekte ‘kimliği olan’ garip bir parti anlayacağınız. Bir yazıda daha bahsetmiştim, kuruluş döneminde ülkedeydim ve çalışmalarına katıldım. Kurucuları arasında sol siyasi partiler, devrimci gruplar ve birliği esas alan, ortak bir çatı yaratarak güç haline gelmeyi hedefleyen bireyler de vardı. En mantıklı ortaklaşma sebeplerden biri de kimsenin kendi partisini, grubunu dağıtmak zorunda olmadan yapıya omuz verme, kendini koruyarak yaratılacak çatının bir parçası olma durumuydu. Türkler, Kürtler, Lazlar, Ermeniler, Çerkesler başta olmak üzere ülkenin her rengi çalınmıştı partiye. Kadını ve erkeğiyle; İşçiler, emekçiler, yazarlar, şairler, akademisyenler, gazeteciler de emek verenler arasındaydı. Bütün bu veriler ışığında rahatlıkla söyleyebilirim ki: HDP bir Kürt partisi değil. Ülkede, her çizgiden Kürdün partisi var zaten. Türk partisi de de değil. Onların da her siyasal eğilime uygun partileri var, gerek HDP içinde, gerekse de dışında… HDP bir proje olarak doğdu ve başardı. Ötekileri kapsadı. Bütün entrikalara, baskılara, tutuklamalara rağmen ciddi bir güç haline geldi. Halklarımızın ortak mücadelesinin çok şeyi değiştirebileceği ortaya çıktı. Halklarımızın umudu oldu. Seçimlerde egemenlerin hesabı bozuldu. Nitelik oluşunca Meclis’te ve belediyelerde ciddi bir niceliğe de ulaşıldı. İşte bunlar olmaya başlayınca da ‘Egemen tedbirler’ yürürlüğe sokulmaya başlandı. Önce, geçmişten günümüze bilinen klasik yöntemler uygulamaya kondu: ‘Tutuklayın!’ Tutukladılar, yetmedi. ‘Görevden alın!’ Aldılar ama yetmedi. ‘E o zaman kayyum atayın!’ Atadılar, bir sonraki seçimde oylar arttı. Olmadı anlayacağınız. Ancak bunların olmaması egemenlerin çare arayışının önünü kesmedi tabii ki. Şimdi yeni yöntemler denemeye başladılar. Özellikle Kürtlerin kafasını karıştıracak birkaç argümanla sahne alacaklar şimdi… Haftaya o başlıkları yazacağım. Süleymaniye’den sevgi ve selamlar…