Malum çevrelerin kimi yayın organları ve sosyal medya hesapları üzerinden şimdi de Kars Belediyesi’ne saldırılar başladı. Kars Belediyesi Eşbaşkanı Ayhan Bilgen hedef tahtasına oturtuldu bu defa da. Öyle anlaşılıyor ki, AKP-MHP koalisyon hükümeti kayyum siyasetine doyamıyor. Hem ‘milli irade’ dillerine pelesenk etmişler hem de milli iradenin tecellisi olan seçilmişleri ve onların yerel yönetimlerini, muhalefetten olmaları durumunda hazmedemiyorlar. Geçen yıldan beri art arda medya kampanyaları ile kriminalize ettikleri muhalif belediyelere hukuksuzca el koyuyorlar.
Oysa ‘milli irade’ denilen şey halkın siyasete katılımıdır. Halk egemenliğidir. Bu katılımı, bu egemenliği sağlamanın en önemli yollarından biri de halkın seçimlerde oylarıyla kendisine vekil ya da yerel yönetici tayin etmesidir. Bir halkı, bir ülkede yaşayan insanları tebaa olmaktan çıkarıp yurttaş konumuna yükselten, nüfusu toplum haline getiren en önemli unsurlardan biri de halkın kendisine siyasi vekiller seçerek ya da bizzat siyasi görevler ve tavırlar alarak yönetime katılmasıdır. Ama hükümet uzun bir süredir uygulamaları ile bu sosyolojiyi bozmaya, kutuplaştırma siyaseti ile yurttaşlar arasındaki eşitliği kendi taraftarları lehinde ortadan kaldırmaya çalışıyor. Çünkü eşit yurttaşlık hukukunu ve tebaa yerine yurttaşlardan oluşan toplumsal yapıyı kendi iktidarına bir
tehdit olarak görüyor.
Bir toplumu toplum yapan en önemli kavramlardan biri de bir insanlık ve yurttaşlık görevi olan dayanışmadır. Dayanışma, vicdani bir sorumluluk olmanın yanı sıra bir ülkede yaşayan insanlara aynı toplumun ferdi olduğunu hissettirir ve böylelikle aralarındaki duygusal bağı güçlendirir. Hem toplumu ortak amaçlar etrafında bir araya getirir hem de toplumsal barışı destekler. Ama dediğim gibi, bu hükümet ne toplumsal barış istiyor ne de yurttaşlar arasında dayanışma. Sadece HDP’li belediyelerin değil CHP’li belediyelerin de coronavirüs salgını başladığından beri her türlü dayanışma faaliyetini genelgelerle yasaklıyor, ekmek dağıtmayı bile suç ilan ediyor ve muhalif belediyelerin dayanışmayı toplumsallaştırma faaliyetlerini engellemek için her yolu deniyor.
Hükümetin bir önemli çekincesi de bu topraklarda dayanışmacı bir toplumun oluşmasıdır. Çünkü uzun zamandır kutuplaşmış toplum yapısını korumak onlar için bir ‘beka meselesi’ oldu. Ancak muhalefeti düşmanlaştırarak sağlıyorlar bunu. Oysa dayanışma, siyasetin en sivil halidir ve kutuplaşmayı kabul etmez. Zordaki komşuna yardım etmek, bir tas çorba götürmek gibi bir şeydir dayanışma. Bu kadar insani bir eyleme bile, hele ki bu zor günlerde siyasetin ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı uygulamaları ile müdahale ediliyorsa, bunun anlamı şudur: İktidar kendi sadaka kültürünü eşit yurttaşların dayanışmasına tercih ederek, halkın salgın sırasındaki problemlerinden de yine siyasi rant elde elde etmeyi denemektedir.
Örnek bir belediyecilik sergileyen Kars Belediyesi’nin seçilmiş eşbaşkanlarını kriminalize etme kampanyaları bir kez daha bu ülkedeki toplum duygusunu zedelemektedir. Hükümet bu tavrından vazgeçmelidir. Bu tarz bir siyasetin uzun vadede kimseye faydası olmaz ve halklar arasındaki ortak toplum olma duygusunun kaybı bu ülkeyi barış ve refah hedefinden uzaklaştırır.