Kimlikleri; kaderleri olmuş, ölüm hiçbir şekilde bırakmıyor peşlerini. Ülkeleri çalındı, hayalleri çalındı, çocuklukları çalındığından erkenden büyüdüler ‘Çok büyüdünüz’ denilip yaşamları çalındı. Fizan’a gitseler de boş, tekin değil hiçbir yer onlara, ölümü iş edinenler; gelip, bulup, vurup, öldürüyor onları…
Hangi birini söyleyeyim ki, vicdanlı insanın yüreğini yakan o kadar çok ölüm yaşandı ve yaşanıyor ki. Suçsuz, günahsız, ömrünün daha ilkbaharında, yedi gülün tekini dahi devşirmeden, her biri ayrı bir kentin orta yerinde vuruldular; güpegündüz, hedef gözetilerek, göğüslerinden ve başlarından, Ali El Hemdan, Berkin Elvan, Kemal Kurkut ve daha nicesi…
Seyhan’da, ailesinin geçimini sağlamak için bir terzide kaçak çalışan, korona belası sebebi ile sokağa çıkma yasağına rağmen kardeşleri açlıktan ölmesin diye dışarı çıkan 17 yaşındaki Ali El Hemdan, 27 Nisan günü güneş tam tepedeyken, bir ara sokakta, peşindeki sese döndüğü anda, üç adım mesafeden, kalbinin orta yerinden vuruldu.
17 yaşındaki bir çocuğu, gündüz gözü ile göz göre göre, ‘göğsünün kafesine sığmayan’ çocuk yüreğinden vurmak da neymiş, hangi vicdana ve ahlaka sığar, insanım diyenin eli hiç mi titremez ve göz kırpmadan ‘son bakıştaki o gözlerin’ ferini nasıl söndürür.
Bugün Ali’nin 7’si, ‘O hep 17 yaşında’ kalacak, herkes büyüyecek, onu katledenin çocukları da iş güç sahibi olacaklar, evlenip çoluk çocuğa karışacaklar ama ‘O hep 17 yaşında kalacak.’
Bir an kırk yıl önce 17 yaşında asılarak öldürülen Erdal Eren’i düşündüm, unutmuyor hafıza. Ben 7 yaşındayken asılmıştı Erdal Eren, ben 47’sindeyim, o 17’sinde halen. Ve ‘Asmayalım da besleyelim mi?’ diyenin mahkemelerdeki zavallılaşan (!) halini ve ortalıkta kalan cenazesini gördüğümde tiksinmiştim. Bir annenin ahını almaya görsün insan, beddua geçinden de olsa yerini buluyor.
Ve üstelik Ali’yi vuran polis oruçluymuş, kendini kurtarmak için ‘Ayağım sekti’ demiş, tanıklar yalanlamış. Bu ne büyük manevi çöküş… Maide suresi değil miydi ki ‘Her kim haksız yere bir kişiyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir’ diyen ve ‘Kim bir insanı kasten öldürürse, cezası cehennemdir’ diye, kime diyor acaba kelam? Vesselam kararmıştır diye ‘Yüreğinizi açıp bakmadım da’ böyle yaşıyorsunuz işte maneviyatı.
Bir ananın çocuğunu öldürdüğünüzde, sadece bir can alma ile kalmıyorsunuz, anayı da öldürüyorsunuz ve dahası içinizdeki çocuğun da katili sizsiniz. Ruhunuz kirlenmiştir artık. Mutluluk lanetlenmişçesine sizden kaçar. Etrafınıza zulüm saçmaya başlarsınız. Sizden birisinin kendi eşini öldürürkenki ifadesi bu zulmü ele veriyordu ‘Bana katil dedi, kendimi kaybettim vurdum, öldürdüm’ diyordu. Ve bir başkası 3 metre yükseklikteki koruma duvarının arkasındaki, korumalarla korunan korunaklı konutunda, nişanı ‘hedefiniz olan’ kalbine alıp tetiği indiriyordu. İflah olmazsınız, çocuklardan uzak, kendinizden bulasınız, ne diyeyim.