Suriye’de 7 yıldır süren iç savaş çoklu aktörleri sahaya sürerken, Şam yönetimi ülkenin güneyinde bulunan Dera ve Kuneytra merkezli operasyonlarına devam ediyor. Bu bölgedeki gelişmeler, selefi Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gruplarının kaydırıldığı ülkenin kuzeyini doğrudan etkiliyor. Türkiye destekli ÖSO, El Nusra ve Ehrar El Şam gibi gruplar, ülkenin birçok yerinden çıkarılırken, İran’a karşı da etkisizleştirme operasyonları yapılıyor. Bu gelişmelerin, Rusya Başkanı Putin ile ABD Başkanı Donald Trump görüşmesinin sonucu olduğu ve iki gücün uzlaştığı ileri sürülüyor. Halep’le başlayıp, Şam’ın çevresi, Guta ve şimdi de Dera ve Kuneytra’dan taşınan selefi grupların kaydırıldığı İdlip, Efrîn ve Fırat Kalkanı bölgesi ülkenin “riskli alanı” haline geldi.
Şam yönetimi, krizlerin çözümü için Kuzey Suriye temsilcilerinden Demokratik Suriye Meclisi (DSM) ve Demokratik Suriye Güçleri (DSG) yetkilileriyle ilk kez resmi ve açıktan masaya oturdu. Türkiye’nin rutinleştirdiği Minbic tehditleri karşısında ABD öncülüğündeki koalisyon, kenti kontrol eden Minbic Askeri Meclisi ile hareket ediyor. Minbic’i yöneten askeri meclis ile Türkiye ve desteklediği gruplar arasındaki sınır noktası olan Sacur Çayı da oldukça hareketli. Bu noktada her iki güç arasında sadece 1 kilometre mesafe bulunuyor. İki gücün arasında koalisyon güçleri yer alıyor.
Türkiye geçtiğimiz günlerde kendi alanında attığı devriye ile Minbic’e girdiğini beyan etse de, asıl amacın Kuzey Suriyeli güçlerin o bölgede operasyon yapmasını engellemek olduğu kaydediliyor. Türkiye yaptığı politika ile Sacur bölgesinde resmiyet oluşturup DSG’nin operasyonlarına engel olmak istiyor. Suriye genelinde yaşananlar bunlarla sınırlı kalmayarak, güçler arasındaki diğer siyasi, askeri ve diplomatik dengeleri de etkiliyor. Minbic’te yaşananlar, Türkiye için ABD’nin elinde de koz. Öte yandan Türkiye’nin ABD’den Patriot, Rusya’dan ise S-400 füzelerini alıp almaması gündemdeki yerini koruyor. Türkiye’nin buradaki seçimi, bölgedeki dengeleri değiştirecek. Türkiye, S-400’leri alırsa Minbic’ten başlayarak Ezaz’a kadar ABD ile olan ilişkilerini, yine Patriot’leri alması halinde ise İdlip, Efrîn başta olmak üzere Rusya ile olan ilişkilerini bozabilir. Bunun sadece silah almakla sınırlı olmadığı, iki güç arasında seçim olarak görüldüğü ve her iki seçimde de Türkiye’nin bir çıkmazın içine gireceği belirtiliyor.
Kuzey Suriye kilit rolde
Gelişmelerle bağlantılı olarak Türkiye’nin en çok İdlip hattında sıkıntı yaşadığı, bu sebeple TSK’nin son dönemlerde İdlip’in güneyine sevkiyat yaptığı ifade ediliyor. Yine Dera ve çevresinden çıkarılan grupların da buraya yerleştirilmesi, rejim güçleri ile selefi gruplar arasındaki gerginliğin dozunu artırmış. Bu gerginlikler, Astana sürecini olumsuz etkiliyor. Aynı zamanda İran ve Suriye rejimi de İdlip’in güneyine tank top ve zırhlı araç konuşlandırırken, bölgeye birçok İran ve Suriye ordusuna bağlı güçler de kaydırıldı. Gelişmelerin bu yönlü devam etmesi halinde, Astana sürecinin bozulacağı ve bölgede yeni denklemlerin oluşacağı bekleniyor. Oluşacak yeni denklemde ise kilit rol Kuzey Suriyeli güçlerin olacak. Rahip Brunson’un olayında patlak veren Türkiye ve ABD krizinin altında, Türkiye-İran ilişkilerinin yattığı kaydediliyor. Rahip meselesi ile Türkiye’ye “İran’la ilişkilerini düzenle” mesajı verildiği öne sürülüyor. İran’ın Suriye başta olmak üzere, Irak, Lübnan ve Yemen gibi yerlerde etkisini kırmak için uğraşan ABD’nin, NATO üyesi olan Türkiye’ye bu konuda “safını belirle” çağrısı yaptığı belirtiliyor. Türkiye’nin bu konuda tercihe zorlandığı, atacağı adımlarda da bataklığa saplanacağı bölgeyi yakın takip edilen uzmanlarca dile getiriliyor.
Şehba pazarlığı
Kuzey Suriye’nin Cerablus’tan İdlip’e kadar olan hattında ise, Türkiye Kürtlerin etkisini kırmak için elinden geleni yapıyor. Kürtlerin öncülük ettiği güçlerin, Cerablus, Ezaz ve İdlip’ten oluşan bölgeyi özgürleştirmesinin önüne geçmek için, Cerablus-Karkamış, Bab El Selam-Kilis Öncüpınar ve Bab El Hava- Cilvegözü sınır kapılarına Rusya ve Suriye yönetiminin askeri noktalar kurması için bir araya gelindiği belirtiliyor. Bu konuda pazarlıkların yapıldığı belirtilirken, halen kesinleşen bir gelişmenin olmadığı kaydediliyor.
Çözüm komiteleri
Tüm bunlar yaşanırken 26 Temmuz’da Şam’da resmi heyetler olarak masaya oturan Kuzey Suriye ile Şam yönetiminin bu çıkışı, ülkenin geleceği ve çözüm için önemli bir adım olarak okunuyor. Aralarında üst düzey DSG’li ve DSM’li yetkililerin olduğu Kuzey Suriye heyeti ile Şam yönetimi arasındaki görüşmelerin süreceği ve her konunun masaya yatırıldığı MSD tarafından açıklandı. Çözüm iradesinin ortaya çıktığını ifade eden MSD’li yetkililer, Şam yönetimiyle müzakerelerin ilerletilmesi ve şiddetin sona ermesi konusunda komitelerin oluşturulması üzerine anlaştıklarını da duyurdu.