Uzun süredir sipariş alamayan nükleer sermaye, koronavirüs salgınını fırsata çevirerek sipariş alma peşinde. Küresel ısınmayı da bir fırsat olarak gören nükleer sermaye, dünyanın başına bela olma ısrarını sürdürüyor
Çernobil ve Fukuşima nükleer santral patlamaları hafızalarda yerini korurken, nükleer santrallerin çevreci olarak nitelenmesine devam ediliyor. Küresel ısınmaya yanıt olarak propagandası yapılan nükleer enerjiye bu kez koronavirüs pandemisi de eklendi. Dünya Nükleer Birliği (WNA), koronavirüs (Kovid-19) salgınından sonraki dönemde ekonominin daha hızlı toparlanması için nükleer gücün kritik önemde olduğunu iddia eden bir açıklama yapıldı. WNA’dan üyelerine gönderilen mektupta, “2050 yılına kadar 1000 GWe’lik nükleer kapasiteye ulaşma hedefi şimdi her zamankinden daha önemli. Hükümetlere, şu an planlanan ve teklif aşamasında olan 439 reaktörü hızlandırması konusunda çağrıda bulunuyoruz” denildi. Dünya Nükleer Birliği Genel Direktörü Agneta Rising ve Yönetim Kurulu Başkanı Kirill Komarov imzasını taşıyan mektupta, bu zorlu zamanlarda nükleer enerjinin işletilmesi ve geliştirilmesi için tüm dünyada çaba harcayan üyelerine teşekkür edildi.
‘Sürdürülebilir’ gelecek!
Mektubun devamında kapitalizmin üretim süreçlerinde bir kaldıraç işlevi yüklenen ‘sürdürülebilirlik’ kavramı nükleercilerin dilinden düşmüyor. Nükleer enerjinin, salgın sonrasının önemli stratejik başlıklarından biri olması için çalışacaklarını söyleyen WNA, tüm dünyada yaşanan belirsizlik döneminde ekonomik ve dayanıklı nükleer reaktörlerin enerji güvenliğini güçlendirdiği ifade edilerek, “Hepimizin gerçekleşmesi için uğraştığı sürdürülebilir yarınlar için tam desteğimizi vermeye devam edeceğiz. Yaşadığımız bu salgından çok önce dünyanın kesin olarak düşük karbonlu elektriğe ihtiyacı vardı. Dünyanın pek çok yerinde temiz enerjinin bel kemiğiyiz, hepimizin inşa etmeye çabaladığı sürdürülebilir geleceğin çok önemli bir parçası olarak iş üretiyor ve sürdürüyoruz” sözleriyle nükleerin de ‘temiz’ bir enerji olduğuna vurgu yapılması dikkat çekti.
439 reaktör kurulumu hızlansın!
Uzun yıllardır yaşanan nükleer santral patlamaları ve sızıntıları nedeniyle sipariş alamayan nükleer sermayenin Londra merkezli WNA’sı, hükümetlere yaptığı çağrıda, “Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, daha sürdürülebilir ve dayanıklı ekonomiler inşa etmek için çağrıda bulunurken; OECD Genel Sekreteri, ‘Küresel Marshall Planı’ çağrısında bulunuyor. Bu, endüstrimiz adına önemli fırsatlar sunuyor. Harmony Programı’nın hedefi olan 2050 yılına kadar 1000 GWe’lik nükleer kapasiteye ulaşmak şimdi her zamankinden daha önemli. Hükümetlere şu an planlanan ve teklif aşamasında olan 439 reaktörü hızlandırması konusunda çağrıda bulunuyoruz. Biz bu işe çoktan başladık. Biz, küresel yasa yapıcılara nükleer gücün Covid-19 sonrası ekonomik toparlanma için kritik olan durumunu ifade etmeye devam edeceğiz. Beraberce atom gücünün geleceğin anahtar bileşeni olmasını sağlayacağız. Çabalarınıza destek vermek için gücümüz dahilindeki her şeyi yapacağız” ifadelerine yer verilirken, Çernobil ve Fukuşima patlamaları insanların hafızasında yerini koruyor.
Çernobil unutulmadı!
Milyonların kaderini değiştiren Çernobil patlamasıyla, Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarının yaklaşık 200 katı kadar radyoaktif madde atmosfere salındı. Radyasyonun büyük kısmı ilk 10 gün içinde çevreye dağıldı. Radyasyon bulutu yüzünden sadece bölgede değil, Türkiye ve özellikle Karadeniz bölgesi dahil pek çok ülkede kanser vakaları arttı. Kuzey yarım küredeki hemen her ülkede radyoaktif kirlilik görüldü. Avrupa’nın neredeyse tamamı, Türkiye, Kıbrıs, Suriye ve hatta Çin, Japonya, ABD ve Kanada bile Çernobil kazası sonrasında radyoaktif serpintiye maruz kaldı. Yayılan radyasyon sonucunda 100 binlerce insan öldü. Hâlâ devam eden sakat doğumlardan ve zeka geriliği, fiziksel sakatlıklar, kanser vb. çeşitli sağlık sorunlarıyla birlikte yaşamaya devam etmektedirler.
18 bin kişi öldü
11 Mart 2011 günü Japonya’daki 9 büyüklüğünde büyük depremle oluşan tsunaminin dev dalgalarıyla Fukuşima Nükleer Santrali’nin patlaması sonrası bölge uranyum ile zehirlenirken patlama sonucu 300 milyar doların üzerinde bir zarar meydana geldiği bildirilmişti. İlk anda 18 bin kişinin yaşamını yitirdiği bölgede halen sular ve topraklar radyoaktifle kirli ve insanlar kanserle boğuşuyor. 3 bin 200 kişinin de kayıp olduğu patlama sonucu 380 bin kişi evlerinden uzaklaştırılmış, bunlardan 130 bininin kazadan önce, nükleer santralin 20 km çevresinde oturduğu yetkililerce açıklanmıştı. Fukuşima kazasından hemen sonra bölgenin boşaltılması sonucu evlerinden uzaklaştırılan insanların bir bölümü travma ve depresyon geçirdi, bazıları ise intihar etti.
Atıklar milyonlarca yıl kalıcı
Nükleer atıkların imhasına yönelik bugüne kadar hiçbir çözüm üretilebilmiş değil. Bunun dışında atıkların tehlike seviyeleri düşük, orta ve yüksek dereceli olmak üzere üç seviyede ele alınıyor. En tehlikeli olan da nükleer santralden enerji elde edilmesi için kullanılan ve yakıt çubuklarından ortaya çıkan atıklardır. Bu atıkların yarılanma yani etkisini kaybetme ömürleri 250 bin yıla kadar çıkıyor. Bulundukları yere radyasyon ve ısı enerjisi yayıyorlar. Bu direkt etrafındaki canlıların DNA’sına etki ediyor. Bu da çeşitli sağlık problemlerine ve insanların kanser olup yaşamını yitirmesine yol açıyor. Kullanılmış yakıt çubukları soğutma havzalarında en az 5 ya da 10 yıl havuzlar içinde bekletilmek zorunda. Havuzda durdukları sürece ise etrafına radyasyon yaymaya devam ediyor, beklerken havaya, suya, toprağa karışıyor. Havuzlardan çıkarılan çubuklardan kurtulmak ise imkansız.
Her şey sermaye için
Dünya üzerinde yaşanan küresel ısınmayla mücadele için ‘nükleer şart’ iddiaları, WNA’nın mektubun da olduğu gibi, tüm övgüler nükleer şirketler ve örgütleri ile bu şirketlerin desteklediği çevrelerden geliyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (İAEA), nükleer güç santrallerinin ekonomik fırsatlar sunduğunu açıklaması Türkiye’de de şirketlerin bu sürece yönelmesinin temel nedenlerinden biri. Rusya ile yapılan ‘özel’ anlaşma ile Mersin’de inşa edilmeye çalışılan santrale sermaye çevreleri enerji ihtiyacından değil kendilerine yeni bir üretim ve birikim alanı yaratılması üzerinden ilgi duyuyor. İAEA’nın da WNA gibi nükleer santrallerin küresel ısınmayla mücadele ettiğini iddia ediyor olmasının nedeni, uzun süredir tıkanan nükleer santral yatırımlarının önünü tekrar açmak için. Nükleerciler küresel ısınmayı ve en son koronavirüs pandemisini bir fırsat olarak değerlendirmeye çalışması ve bu süreçte propaganda araçlarını hızla ortaya çıkarması dikkat çekiyor.
EKOLOJİ SERVİSİ