Farklı ulusal ve kültürel toplulukların olduğu bir İmparatorluk toplumundan bir ulus devlet yaratmanın önemli örneklerinden biri olan Türkiye, 100 yıl sonunda büyük bir başarısızlık örneği olarak tarihe geçiyor. Şöyle de denebilir: başlangıçtan itibaren, kurucu babaların yukarıdan ve Batılı normlar üzerinden kurdukları Cumhuriyet, bu girişimi destekleyen kesimlerle, bu çabalardan kendini dışlanmış hisseden kesimler arasındaki derin farklılıklar üzerine oturmuştu. Bu farklılıklara rağmen ve bu farklılıkları gidermek üzere Türklük ve Müslümanlık üzerinden yaratılmaya çalışılmış “biz” duygusunun ise bir yüz yıl sonra bugün hala yaratılamamış olması düşündürücü.
Örnek mi?
Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde televizyonlarda da sosyal medyada konuşulan bir haber vardı. Sanırım bu en son örneklerden biri. Ümraniye Belediyesi’nin yurttaşlara dağıttığı yardım kolilerinden CHP’li meclis üyelerinin verdiği isimlere de yardım yapılmasına AKP’li meclis üyeleri tepki gösterip, onlara biz neden yardım ediyoruz, “Herkes kendi fakirine kendi yardım etsin” içerikli attıkları mesaj. Bundan daha iyi toplumsal bölünmüşlüğümüzü anlatabilecek bir başka örnek var mıdır?
Girişte kısaca ifade etmeye çalıştığım 100 yıllık “biz” olamama hali günümüze işte böyle yansıyor. Bir diğeri de çok daha büyük patırtıya neden olan Diyanet Başkanı’nın geçenlerde yaptığı eşcinsellerle ilgili konuşması. Zaten başından bu yana Türkiye toplumunun farklı inanç haritasını kapsayamamış ve o nedenle de çok kimlikli bir topluma uyumlaştırılması gereken bir kurumun başkanı olarak yaptığı ötekileştirici ve nefret söylemi kokan bu konuşma, yine, tahmin edeceğiniz gibi iktidarın ve iktidarı destekleyen muhafazakar çevrelerden destek alarak aslında bu toplumun nasıl “biz” ve “onlar” üzerinden ayrışmış bir toplum olduğunu gösterdi.
Bu duruma benzer, dünyada başka ülkeler de var kuşkusuz. Aklıma gelenlerden biri tabii ki Güney Afrika, bir diğeri Kuzey İrlanda, bir diğeri ise Bosna-Hersek. Bizdeki bölünmüşlük, Güney Afrika gibi siyahlar-beyazlar, Kuzey İrlanda gibi Protestan-Katolik ya da Bosna-Hersek gibi Hristiyan-Müslüman bölünmüşlüğüne benzemiyor ama en az bu örneklerdeki gibi ciddi bir bölünmüşlük.
Bu bölünmüşlüğü Türklük ve Müslümanlık üzerinden giderebileceğini düşünen kurucu akıl ki bu aklın bugünkü temsilcileri Kemalistler ve ulusalcılardır, ülkeyi neredeyse 80 yıl yönettiler. Yönettiler dedimse de bir derin devlet aklı olarak her daim siyasetin arkasında oldular. Dertleri de Türkiye’yi modern Batı’ya benzer bir ülke yapmaktı, uzatmayayım bunu başaramayınca da baskıcı yöntemlere başvurmaktan çekinmediler.
Şimdi durum değişti. Şimdi, yine siyasetin arkasında Türklük ve Müslümanlık üzerinden oluşmuş devlet aklı durmakta. Değişen ise, Türkiye’yi Batı’dan çok kendi geçmişi olan Osmanlı’yla buluşturmaya ve siyasi İslam!ın 80 yıldır kaybettiği etki alanını yeniden yaygınlaştırmaya çalışan ve bunun için de baskı yöntemlerine başvurmaktan çekinmeyen bir yönetim var. Bu niteliğiyle diyebiliriz ki, bugünün iktidarı 80 yıllık serüveni parantez içine almaya çalışan bir iktidar.
Açıktır ki Türkiye’de bu anlayışın dışında, başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere birçok özgürlükçü ve demokrat kitleler var. Onlar, ne 80 yıllık Batıcı baskıdan ve ne de şimdiki Osmanlı+Siyasi İslam soslu baskıdan yanalar. Bugünün bölünmüşlüğü de bu: Osmanlı+Siyasi İslam soslu bir ideolojiden etkilenmiş kesimlerle, özgürlükçü ve demokrat kesimler. Yani günümüzün “biz” ve “onları” bunlar.
100 yıl önce başlamış ve hala tamamlanmamış bir ulus devletin bugün geldiği yer sanki dün durduğu yer gibi. “Biz” ve “onların” olduğu bölünmüş bir toplum. Oysa bu toplulukların birbirlerinin farklılıklarının kabulü üzerinden bir “biz” duygusu üretmesi gerekiyor. Ancak bu toplum 100 yıl önceki ve hala devam eden sorunlarını çözüp gerçek bir toplum olabilir.
Not: Dün 1 Mayıs’tı. İktidar bir basın açıklamasına dahi tahammül edemedi. Yine yapacağını yaptı. Bu örnek bile iktidarın bir AKP iktidarı olmaktan çok ötede baskıcı ve giderek de faşizmin her türlü haltını işleyecek bir iktidar olmaya yönelmiş durumda olduğunu gösteriyor. Dikkat!