Mehmet Sabri
Kısmi Af Yasası, “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adıyla 15 Nisan 2020 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi (Kanun No: 7242).
CHP kanuna usul yönünden itirazını Anayasa Mahkemesi’ne yaptı. Esas yönünde itiraz ise beyanlara göre yolda. Cumhur İttifakı tarafından hazırlanan yasa yine Cumhur İttifakı tarafından Meclis’ten geçirildi. Yasanın özü “af” olunca muhalefet de daha çok “afta eşitlik” üzerinde durdu. Yaklaşım ve etkinliğinde görülen yetersizlik ise, tabanları tarafında yoğunca eleştirildi. Şimdi gözler Anayasa Mahkemesi ve yasayı AYM’ye götürme hakkı olan CHP’de. CHP nasıl itiraz edecek, AYM nasıl karar verecek?
Konu geniş, ancak buradaki daha çok değişen 5275 Sayılı Yasa’nın 61-62. Maddeleri.
Konuya girmeden önce Anayasa Mahkemesi’nin “Recep Bekik Ve Diğerleri Başvurusu” dosyası hakkında verdiği karara bakmak gerek (Başvuru Numarası: 2016/12936, Karar Tarihi: 27.03.2019, Resmi Gazete Tarih ve Sayısı: 21.05.2019 – 30780).
Karar, birçok cezaevleri tarafından, abone olunan yurtiçi ve yurtdışında yayınlanan çeşitli gazete ve dergilerin, Cezaevi Eğitim Kurulu kararlarıyla tutuklu ve hükümlülere verilmemesi üzerine kurulu. Yani konu temel olarak 5275 Sayılı Yasanın 62 maddesi bağlamında. Komisyon kararları İnfaz Hâkimlikleri ve Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından da onaylanmış. Başvurucular ise son çare olarak AYM’ye başvurmuşlar ve AYM Genel Kurulu da, “Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine” oy çokluğuyla karar vermiş.
Güncellenen yasa çokça örneği yaşandığı gibi AYM kararını arkadan dolanarak ihlal etme eylemine dönüşmüştür. Hem de ihlal maddelerini çoğaltarak. Aslında yasa değişikliğinde “söz, karar, yetki idarededir” denseydi de olurdu, öz bu.
Yasa değişikliğinde, “Kütüphanede yararlanma” başlığındaki 61. madde 2. fıkraya ekleme yapıldı. Şöyle ki;
(2) Hükümlüye kurum kütüphanesinden yararlanma imkânı verilir. (Ek cümle:14/4/2020- 7242/31 md.) Ayrıca, hükümlüler kamu kurum ve kuruluşlarına bağlı kütüphanelerde bulunan ve 62 nci maddedeki şartları taşıyan yayınlardan yararlandırılabilir.
Yasaya eklenen kısma bakınca hakta genişleme varmış gibi görünüyor. Ama aslında 62. maddeye atıfta bulunarak kurum kütüphanesinde de sınırlamaya gidilmiş. Mevcut hak kurum kütüphanesi bağlamında ortadan kaldırılmış değişiklikle. İşin sırrı 62. maddede yapılan değişiklikte.
Yasanın, “Süreli ve süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” başlığı altındaki 62. maddesinin 3. fıkrası değiştirilmiş ve ek olarak 4. fıkra da eklenmiştir. Şöyle ki;
(3) (Değişik:14/4/2020-7242/32 md.) Kurum disiplinini, düzenini veya güvenliğini bozan ya da tehlikeye düşüren, hükümlülerin iyileştirilmesi amacına ulaşmayı zorlaştıran yahut müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.
(4) (Ek:14/4/2020-7242/32 md.) Basın İlân Kurumu aracılığıyla resmî ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazeteler, ceza infaz kurumuna kabul edilmez. Ancak ilan ve reklamın geçici süreyle kesilmesi hâli, bu hükmün dışındadır. Yabancı dilde yayımlanmış gazete ve dergilerin ceza infaz kurumuna kabul edilmesinde Adalet Bakanlığı yetkilidir.
Yasa değişikliği ile 3. fıkraya tam bir keyfiyet katılmıştır. İdarenin tamamen sübjektif değerlendirme ve uygulamalarına yasal kılıf giydirilmeye çalışılmış. Şu sorular sorulabilir:
Bir yayın, kurumun disiplinini, düzenini veya güvenliğini nasıl bozar veya tehlikeye düşürebilir. Bu durum hükümlü yönünde tehlike olarak değerlendirilirken aynı kurumda, tutuklu yönünde nasıl değerlendirilecektir? O da otomatikman tehlike olarak mı görülecek. Yargı denetimine tabi olan bir yayın dışarıdaki serbest olan okuyucular yönünde tehlike olmazken birkaç kapı ardındaki tutuklu ve hükümlü yönünde nasıl bir tehlike oluşturacaktır.
Hükümlünün ve/veya tutuklunun iyileştirilmesi hükümet bültenleri ve resmi gazetelerle mi sağlanacak? Kişinin kendi fikri veya farklı fikirdeki yayınlara ulaşma hakkı olmayacak mı?
Yasanın 4. fıkrasına gelmeden şu hususu belirtmekte yarar var: Ülkede bir sistem değişikliğine gidildi. Nasıl gidildiği bu yazının konusu olmadığından buna girmeden şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Mevcut yasa ve normlar yeterince demokratik olmasa da ya ortadan kaldırıldı ya da fiilen baypas edilmekte. Demokratik bir sisteme aykırı yasa ve kararnamelerle memleket yönetilmekte. El atılan her kurumun işletilmesi hukuki zeminden çıkarılarak idarenin inisiyatif ve takdirine sokulmuş durumda.
Örnek olarak burada Anadolu Ajansı ve TRT haber pratikleri, Basın Kartları dağıtım uygulamaları ve Basın İlan Kurumu ilan dağıtım pratiklerine bakılabilir.
Yasaya eklenen 4. fıkraya göre, yayınlardan yararlanma hakkı tutuklu ve hükümlünün kendisi dışında ve hukuka da değil; idari yapının inisiyatifine bırakılmış. Cezaevindeki tutuklu veya hükümlü yayına abone olabilmesi için yayının önce Basın İlan Kurumu’nda ilan alması gerekiyor. Basın İlan Kurumu’nun da ilanı vermesi gerekiyor. Ya bunlar olmazsa;
Bir kere bir yayının ilan alması için belli bir süre gerekiyor. Bu durumda yeni çıkan bir yayın her ne suretle olursa olsun otomatikman bu süre içinde cezaevine alınmayacak.
Yine yayının ilan alabilmesi için Basın İlan Kurumu’na başvurması gerekiyor. Ya başvurmak istemiyorsa? BİK’na başvurmak bir hak olduğu gibi başvurmamak da bir hak. Zaten birçok yayın BİK uygulamalarına bakarak pratikte başvuru bile yapmamaktadır. Öte yandan gazete ve dergilerin BİK yasasına göre değil; Anayasa ve Basın Kanunu’na göre çıktığı bilinmektedir.
Bu maddeyle hükümet ve yandaş yayın kuruluşları ile yine yandaş dernek ve vakıf yayınları dışındaki yayınların cezaevlerine alınmaması hedeflenmiştir.
Yine yabancı dilde yayınlanmış gazete ve dergilerin cezaevlerine alınması da bir idari kurum olan Adalet Bakanlığı’na bırakılmıştır. Burada da yine tam bir keyfiyet söz konusu olacaktır. Yargı denetimi dışında ayrıca idari tasarruf getirilmektedir.
Konu bağlamında yine yabancı dildeki yayınlar şimdiye kadar ayrıca cezaevinde bir denetime tabi tutulmakta ve tercüman parası tutuklu ve hükümlülerden istenmektedir. Hak fiilen ortadan kaldırılmaktadır.
Yasa değişikliği bağlamında bu ülkedeki yurttaşların kullandıkları dil ve bu dilde çıkardıkları yayınlar yabancı olarak mı sayılacak yoksa yerli mi? Örneğin Kürtçe çıkan bir gazete-dergi yabancı dilde mi olmaktadır? Zaten BİK yönetmeliğine göre ilan alma durumu da yok. Bu da demektir ki otomatikman böylesi bir yayın cezaevine giremeyecektir.
Soru ve sorunlar listesi çoğaltılabilir. Asıl mesele zihniyette yaşanmaktadır. Zaten pratikte cezaevlerinde uygulanan bu tür anti demokratik uygulamalara yönelik eleştirileri aşma ve pratikte genişletme amacıyla yasa değiştirilmiştir. AYM kararına karşı arka kapıdan tekrardan girilmiştir. Zaman kazanılmaya çalışılmaktadır. Cezaevindeki birçok muhabir ve yazarın bile kendi çıkardığı yayını görmediği zaten bir pratiktir.
Yasa değişikliği bir düzenleme değildir. Tam da yasa ile kaos zemini yaratma pratiğidir. Konu nesnel değerlendirilmeyince ortaya çıkacak olan karmaşa olacaktır. Mevcut pratik o kadar sübjektif ve keyfiyetçi ki, bir iktidar değişikliğinde bile bu değişiklikler bağlamında yasa koyucunun beklentilerinin tam tersi uygulamalar yaşanabilir.
Yukarıda incelediğimiz yasa değişiklikleri Anayasa ve Uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Anayasa Mahkemesi ve AİHM karar ve içtihatlarına aykırıdır. Demokratik bir toplum düzeni ile çelişmektedir. Tabii ki ya bir yasayla ortadan kaldırılmalı ya da AYM anayasa ve kararlarına sahip çıkarak iptal etmelidir.
Pratik soru ya da sorun da şudur: Parlamento, CHP ve AYM bu konuda bir şey yapacak mı?