1 Mayıs geleneğinin kitlesel biçimde kutlanması; emeğin davasının ve taleplerinin kararlılıkla savunulması, birlik coşkusunun yaşanması, mücadele gücünün ve öfkesinin gösterilmesi, harekete geçirilmesi için ne eksik? Korana günlerindeyiz, ve evet, kasıtlı olarak ve altını çizerek soruyoruz, “kitlesel olarak!”
Türkiye çapında, yüzlerce fabrikanın, iş yerinin önünde, onlarca meydanda, binlerce sokak başında, yüz binlerce evin balkonunda ya da önünde ve bunların tümünün birden ayrıntılı olarak planlanmış bir disiplin içinde kutlanmasının önünde ne engel var?
Toplamında yüz bilmem kaç tane sendika konfederasyonu, meslek odaları ve şubeleri, siyasi partiler ve yerel örgütleri, kadın örgütleri, ekoloji örgütleri, gençlik örgütleri, demokratik kitle örgütleri, yöre dernekleri ağı, yerel platformlar, vs. neden kitlesel 1 Mayıs’ın birleşik özneleri olarak harekete geçmesin, geçirilemesin?
Tam zamanı değil mi? Kapitalizmle, emperyalizmle, militarizmle, faşizm ya da despotik siyasal gerici iktidarların her biçimiyle hesaplaşma duygusunun, bilincinin ve motivasyonunun emeğin dünyası ve güçleri için tarihsel olarak hareket haline geçeceği ve “hazır” olduğu 1 Mayıs’tan daha uydun ne var? Hep böyle olmadı mı ve olmuyor mu, ülkemiz de ve dünyada? Şimdi niye olamasın? Engel olan nedir?
Hazır ve ezber olan yanıt belli: Korona var!
Ama bu, “mutlak”lık taşıyan bir durum mu? Ekonomik, toplumsal ve siyasi hayatın akışı uyuyor mu mutlaklığa? Fabrikalarda, iş yerlerinde, bürolarda, tarlalarda milyonlarca işçi ve emekçi, her türlü bulaş riski altında, “kitlesel” ve ölümüne harıl harıl çalıştırılmaya devam etmiyor mu? Market zincirleri, bakkallar, her türlü küçük esnaf, postacılar, kuryeler, vb. faal değil mi? Bu durum, sayısı milyonlarla ölçülen insanın toplumsal hayatını “kitlesel” olarak hareket halinde tutmuyor mu? Devletin her türden güvenlik gücü, mekanında ve sokaklarda “kitlesel” olarak “iş başında” değil mi? Korona var da, 1 Mayıs için mi var?
Ama, dahası var!
Öyle suni, steril “ideolojik” tahayyülce üretilmiş bir yanılsama olarak değil, bizatihi koronadan dolayı milyonlarca işçinin, kadının, emekçi yoksulun, göçmenin, dışlanmışın, sağlığına, canına, işine, gelirine mâlolan, kapitalistler ve devlet iktidarı tarafından üretilen ve yönetilen duruma duyulan kızgınlık, öfke duygusu, itiraz ve tepki gösterme birikimi ve durumu var. Koronadan önce de vardı, ama şimdi daha da büyümüş bir nicelik ve nitelik birikimle var bu. Çünkü emekçi halklar ve yoksullar, korona felaketiyle kendi sınıfsal ve toplumsal konumları arasındaki ilişkiyi, düne göre çok daha dolaysız biçimlerde kıyaslayabilecek, gözlemleyebilecek ve denetleyebilecek pratik koşullarla karşı karşıya kalmış bulunuyorlar. Tüm bu çelişkileri ve gerçeklikleri, öncesinde şu ya da bu düzeyde örtme, gizleme gücüne sahip iktidar güçlerince üretilmiş ve topluma işlenmiş ne kadar yanılsamalı ideolojik yargı varsa, onların da etki güçlerini erozyona uğratan koşullar bunlar.
Değil mi yoksa? Yanılıyor ve niyetlerimizi, gerçeklerin yerine mi ikame ediyoruz? Korona, bu toplumun emekçilerini, yoksullarını daha da artan biçimde iktidarın adaletliğine, eşitlikçiliğine, özgürlükçülüğüne mi ikna etti, geleceğe güvenini mi pekiştirdi? Bu mu yoksa, 1 Mayıs’ın kitlesel kutlanılmasındaki engel? Hele sabır, “evde kalalım birkaç ay daha”, bir geçsin şu koronalı günler, “her şey çok güzel olacak inşallah” mı diyor artık, toplumun kahir ekseriyeti?
Durum böyle değil elbet, biliyoruz, biliniyor. Hatta, en çok da bizatihi iktidar tarafından biliniyor gerçeğin böyle olmadığı. Toplumsal çıkar karşıtlığına dayanan sınıf ve iktidar çıkarları uğruna neleri yıktıklarını, yok ettiklerini, halkların geleceğinden kaç on yılları çaldıklarını en iyi onlar biliyorlar. Ne yaptıklarını ve ne yapmaları gerektiğini biliyorlar özcesi. Dünden daha kötüsüne, beterin beterine hazırlanıyorlar o yüzden, harıl harıl. İktidarlarının bekasını, para kaynaklarının ve kasalarının güvencesini, yandaşlarının arpalıklarını korumak ve savunmak için her hukuksuzluğu, baskıyı, zorbalığı göze alıyorlar. Dünden daha fazla biçimde, halkın giderek artan büyük çoğunluğunu karşılarına almış ve gözden çıkarmış durumdalar. Ve geriye bakacakları da yok! Koronaya da bakmıyorlar o yüzden. Herkese koronayı gösteriyorlar ama kendileri ileriye bakıyorlar. Orada, koronadaki “ileriyi”, yani “fırsatı” görüyorlar. Bu kadar açık.
1 Mayıs gününde sokağa çıkma yasağı ilan edecekleri kaç zaman önceden belliydi ve ettiler, daha ne olsun? Koranadan mı? Buna inanan ve buna göre 1 Mayıs perspektifi inşa eden ve planlama yapan politik ve toplumsal kuvvetlerin, 2 Mayıs’ta yapacağı muhasebede “sınıf”ta kalacağını şimdiden söyleyebiliriz. Çünkü, koronaya bakakalmanın, oradaki 1 Mayıs “fırsatı”nı görememenin diyeti olacaktır bu. Koronayı; kitlesel, coşkulu, öfkeli ve kararlı 1 Mayıs’ın “doğal engeli” olarak baştan kabullenen “mutlakçı” politik yaklaşım tarzının ve zaafının, ödeyeceği diyet olacaktır.
Esasen, ve toplamda, “emekçi sol hareket”in oldukça geniş bir yelpazeye sahip olan örgütlü politik ve toplumsal güçleri arasındaki “birlik, mücadele, dayanışma” eksikliği temel sorunun güncel bir yansımasıdır karşımıza çıkan şey. Eksik olan, kendimizdedir. Koronanın ne günahı var!