TTB Merkez Konsey Üyesi Halis Yerlikaya, Covid-19 vaka sayısının belirtilenden fazla olduğunu ve salgının Haziran ayında kontrol altına alınacağı iddialarının gerçekçi olmadığını söyledi
Çin’de ortaya çıkan Koronavirüs pandemisi, başlangıcından bugüne kadar dünyada vaka sayısı 3 milyonu aşarken, yaşamını yitirenlerin sayısı da 200 binin üzerine çıkmış durumda. Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre vaka sayısı 100 bini geçti, yaşamını yitirenler de 3 bine yaklaştı. Bölgede ise virüsün en fazla yayıldığı kentlerin başında gelen Diyarbakır’da, pandemi hastanesi olarak belirlenen Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri’nde 500’e yakın kişi tedavi görürken, bunlardan 58’i çeşitli hastanelerde virüse yakalanan sağlık emekçilerinden oluşuyor. Salgının son durumuna dair Mezopotamya Ajansı’ndan Lezgin Akdeniz Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konsey Üyesi Doktor Halis Yerlikaya ile konuştu
Vakalar verilen sayılardan fazla
Türkiye’de vaka sayısının belirtilenden çok fazla olduğunu tahmin ettiklerini söyleyen Yerlikaya, “Türkiye’de resmi verilere göre, çok sayıda yurttaşımız pandemiden etkilenmiş, 3 bine yakın kişinin ölümüne neden olduğu açıklanmıştır. Türkiye de özellikle sürecin başlangıcında yaygın test yapılmaması, uluslararası ICD tanı kodlarına uygun bir biçimde ölümlerin raporlanmaması, vakaların sadece pozitif testler üzerinden verilmesi, Klinik ve Radyolojik bulguları hastalık ile uyumlu olguların açıklanan verilere eklenmemesi ve yapılan testlerin sınırlılıklarından alınma biçimine kadar çok çeşitli faktörlere bağlı olarak vaka sayılarının bildirilenden çok daha fazla sayıda olduğu tahmin edilmektedir” diye konuştu.
Haziran’da kontrol edilmesi gerçekçi değil
Yerlikaya, yaptıkları tüm çağrılara rağmen bakanlığın elindeki verileri meslek odaları ile paylaşmadığını, Türkiye’de genel olarak hastalığın zirveye çıktığını ve vakaların görece azalma trendine girdiği açıklamaların gerçekliğini zaman göstereceğini kaydetti. Salgının Haziran ayında kontrol altına alınacağı iddiaların gerçekçi olmadığının altını çizen Yerlikaya, “Virüsün Haziran ayında kontrol altına alınması bu koşullarda bile gerçekçi değildir. Henüz aşısı olmayan, herhangi bir tedavisi bilinmeyen bir enfeksiyon etkeni ile karşı karşıyayız. Toplumun tamamı bulaşıcılığı çok yüksek olan bu enfeksiyona karşı duyarlı durumundadır. Ekonomik ve toplumsal kimi gerekçelerle karantina koşullarının gevşetilmesi durumunda örneğin 65 yaş üstü insanların dışarı çıkması, fiziksel mesafeye uyulmaması durumlarında yeniden bir alevlenme ve toplum içerisinde hızla enfeksiyonun yayılma olasılığı vardır. Dolayısıyla bugünden yarına salgının tamamen kontrol altına alınması ve yaşamın olağan eski haline dönmesini beklemek gerçekçi değildir. Veriler sınırlı olmakla birlikte bir süre daha alınan önlemlerin etkinliğine bağlı olarak bu şekilde hastalığın seyretmesini beklemekteyiz” dedi.
Sürü bağışıklığı ölüm demek
Türkiye’de toplam hasta sayısının yapılan test sayısı ile orantılı biçimde artmasının yeterli ve etkin bir hazırlığın yapılmadığın bağlayan hatırlatan Yerlikaya, zaman içerisinde filyasyon çalışmalarında belli bir düzeyin yakalandığını kaydetti. Hastalığa yol açan virüse karşı etkili bir aşı yada etkin bir tedavi bulunana kadar tüm dünya açısından var olan tedbirlerin devam etmesi gerektiğinin altını çizdi. Yerlikaya, dünyada ve Türkiye kamuoyunda tartışılan toplum bağışıklığı ise çok sayıda ölümün göze alındığı anlamına geldiğini kaydetti. Salgında başarının bulaşmanın önü kesmekten geçtiğini ifade eden Yerlikaya, “Bunun gereği de Filyasyasyon çalışmalarına ağırlık vermektir. Sürecin şeffaf yürütülmesi, toplum katılımının sağlanması ve gerekli sosyal desteğin sağlanması düzenli geliri olmayanların, yoksulların günlük zorunlu gereksinimlerinin karşılanmasının yaşam koşullarının iyileştirilmesi de mücadelenin başarıya ulaşması için gereklidir. Türkiye de bunlar yeterince yapılamadığı için alınan önlemlerin yeterli olduğunu söylemek güçtür.”
Diyarbakır’da 40 kişi hayatını kaybetti
Bölgede vaka sayılarının en fazla görüldüğü ilin Diyarbakır olduğunu aktaran Yerlikaya, “Bunun bir nedeni de burada yapılan test sayısının fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Sonuç itibariyle siz aramadığınız bir şeyi bulmanız da güçtür. Bölgede birçok ilde test yapılmamaktadır. İller arasında da hastaları bulma becerisi değişken olduğunu biliyoruz. Diyarbakır’da hem Eğitim Araştırma Hastanesinde hem de Üniversite Hastanesinde testler yapılmaktadır. Son 10 günde günlük test kapasitesi 600-700 yüze kadar çıkarıldığını biliyoruz. Her ilin özgün koşullarına göre pandemi ile mücadele etmek için kararlar alması gereken İl Pandemi Kurulunda olmamamız, sürecin Şeffaf yürütülmemesi ve rakamların paylaşılmaması nedeniyle kaç vaka olduğunu net olarak bilmiyoruz. Bizim ulaşabildiğimiz verilere göre, Diyarbakır’da 500 yakın PCR testi pozitif olan hasta olduğunu biliyoruz. Bu hastalar dışında ayrıca klinik, labaratuvar ve radyolojik bulguları hastalıkla uyumlu olup testi negatif olan hastalar da olduğunu biliyoruz. Ayrıca bu virüsünün bulaştığı hastaların yüzde 80’i asemptomatik yada hafif semptomatik olduğunu da göz önüne aldığımızda ve evde karantina alınan hastalarda düşünüldüğünde bu sayının ifade edilenden, açıklanandan çok daha fazla, en az 4-5 kat fazla olduğunu söyleyebiliriz. Elimizde çok net veriler olmasa da Diyarbakır’da maalesef bu hastalarımızdan 40’a yakınını kaybettik” şeklinde konuştu.
Hastaların durumu
Salgından dolayı kronik hastalığı bulunan hastaların yeterli bir şekilde tedavi edilmediğini ifade eden Yerlkaya, “Pandemi olarak ilan edilen bu salgın nedeniyle tüm hastanelerde enerji bu alana kaydırılmış, bu hastaların tanı ve tedavisine yoğunlaştırılmış durumda. Ancak bu hastaların dışında birçok farklı hasta grubunun sağlık gereksinimi bulunmaktadır. Bunların başında Onkoloji hastaları olmak üzere kronik hastalığı bulunan hastalar gelmektedir. Ayrıca acil gereksinimi olan çok sayıda hasta da bulunmaktadır. Bu hasta grubu tedavi edilmediğinde yaşamı tehdit edecek durumlarla karşı kaşıya kalabilmektedir. Multidipliner yaklaşım ile tedavi edilmesi gereken hastalar, bütün enerjinin ve olanakların Covid 19 hastalarına kaydırılması nedeniyle gerektiği biçimde tedavi edilmemektedir. Burada bir etken de hastaların sağlık gereksinimleri olmalarına rağmen Covid-19 salgının yarattığı korku nedeniyle hastanelere başvurmamalıdır” dedi. Yerlikaya, Covid-19 dışı hastaların başvurabilecekleri ve gerekli tedavilerin yapılabileceği bazı merkezlerin belirlenmesi gerektiğini belirtti.
Sorumlusu hükümet
Covid-19 salgınında en büyük risk gruplarından birisinin sağlık emekçileri olduğunu hatırlatan Yerlikaya, Covid-19 poliklinik ve servisler başta olmak üzere tüm çalışma alanlarında meslektaşlarının büyük bir özveri ile çalıştığını söyledi. “Ortada Sağlık Bakanlığının ifade ettiği bir başarı varsa da bu başarı sağlık emekçilerinin özverili çalışmaları sonucunda ulaşılan bir başarıdır” diyen Yerlikaya, binlerce sağlık çalışanının Covid-19 nedeniyle tedavi görmek durumunda kaldığı ve onlarcasının hayatını kaybettiğini hatırlattı. Yerlikaya, “Yaşananların esas sorumlusu, sağlık çalışanlarının zor çalışma koşullarını görmezden gelen, çalışma koşullarını ve çalışma düzenini salgınla mücadeleye uygun hale getirmeyen, gerekli önlemleri zamanında ve etkin olarak almayan, gerekli denetimleri yapmayan, kişisel koruyucu donanımları zamanında sağlamayan hükümet ve Sağlık Bakanlığı’dır” dedi.
Sağlıkta dönüşüm programı çöktü
Salgının Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı çöktürdüğüne dikkat çeken Yerlikaya, şunları söyledi: “Bu salgın ile birlikte gördük ki neoliberal politikaların bir sonucu olarak sağlıkta dönüşüm programı (SDP) adeta bir çöküşü yaşadı. Bilindiği gibi TTB olarak AKP Hükümeti tarafından ilk kez gündeme getirildiği 2003 yılından bu yana Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın Türkiye için uygun bir program olmadığını birçok kez dile getirdik. ‘Kamu-özel ortaklığı’ adı altında milyarlarca dolar maliyetli işletmelerin hızla kamu hastanelerine dönüştürülmesini, sağlık hizmetlerinin finansmanının genel bütçeden sağlanmasını ve zaman geçirmeden bölge tabanlı aile hekimliği sistemine geçilerek kişiye, topluma ve çevreye yönelik hizmetlerin, ekip tarafından bütünleşik biçimde sunulmasının sağlanmasını öneriyoruz.”
HABER MERKEZİ