Lanet yağsın özgürlüğünü korumak isteyenlere!
Hayatta hala şaşırmayı becerebilen bendeniz için, böyle bir cümleyi duyunca sesin geldiği yöne doğru dönmemek olmazdı. Küçük bir grup kızlı, erkekli genç önlerinde yarı içilmiş çay bardakları, ellerinde kıvrılmaktan, sırt çantasına tepelemekten yorgun düşmüş kitapları, heyecanla konuşuyorlardı. Grubu dikizliyormuş gibi olmamak için başımı önüme çevirdim ama kulağım onlardaydı. Ülke ikliminde özgürlüklerin tepe taklak edilmesi sadece biz orta yaş kadın ve erkeklerin tasası değilmiş demek ki, gençler de her şeyin farkında diyerek yüzümde tatlı bir meltem hissettim.
Aralarındaki konuşmanın nereye doğru evirileceği hakkında fikir yürütmem zordu, kendimi gençlerin abartılı konuşmalarına bıraktım. Çok geçmeden birbirlerine kurdukları cümlelerin bir tiyatro oyunundan olduğunu anladım: “Lanet yağsın özgürlüğünü korumak isteyenlere!” Tiyatro öğrencileriydi, bu gençler. Muhtemel ki eğitmenlerinin verdiği bir oyunu çalışıyorlardı. Oyundan replikler söylemenin yanı sıra oyun hakkında da fikir yürütmekteydiler. Seviniverdim. Tiyatro bizi bize göstermenin ötesinde katmanlarıyla hepimize dokunur. Gençlerin konuşurken havaya yaydıkları cümleler renk renkti, dağınıktı ve steril değildi!
Konuştukları Ionescu’nun 1959 yılında yazdığı Gergedan isimli oyunuydu. Eserin özgün adı Rhinoceros (Latincede Gergedangiller türüne giren hayvanlara deniyor. Meraklısına biraz bilgi daha: Gergedanın derisinin kalınlığı altı santim, bizimkinden beş santim fazla kalın). 1980’lerin ortasında Kerim Afşar’ın yönetmenliğinde hem de Taksim Sahnesi’nde izlemiştim, Gergedan’ı. Mevsim Amerika gözetiminde askeri ihtilal mevsimiydi. Yazarı, çizeri, düşünürü tutsaktı. Sayıları bugünkü kadar değildi ama tutsaktı işte. Tutsak edilmeyeni yurtdışındaydı. Liberal Özal ebeveynlerimizin başını döndürmekteydi ama biz alegorik olarak insanların gergedanlaşmasına Ionescu’nun faşist Almanya dönemine gönderme yaptığı oyunuyla bakıyor, fikrimiz yettiğince kendi dönemimize muhalefet ediyorduk. Yaş 23 olmalıydı.
Oyunda herkes teker teker faşist olur, yani gergedan olur. Bir kişi (adı Berenger) sonuna kadar direnir. Oyunun sonunda gel-gitlerle oradan oraya taşır izleyicisini. İnsanoğlu adına çektiği acı, düştüğü ikilem, yalnızlık korkusu ve giderek yükselen bir yere ait olma dürtüsü ona “Lanet yağsın özgürlüğünü korumak isteyenlere!” cümlesini haykırtır. O son dönüşüm ya da vazgeçiş yankısını hala duyduğumuz bir sestir. Oyunun yazım tarihinden bu yana geçen 60 sene insanoğlunun şu medeni dünyada bir arpa boyu yol kat etmek için çaba göstermesi açısından tiyatronun, sanatın önemini ortaya koyuyor. Tiyatro zamansızdır.
Gergedan oyununda Berenger karakterinin bazı yönleriyle yazar Ionescu olduğuna dair görüşler var. Otobiyografik bir eser muamelesi yapmak onun nesnelliğine halel getirmemeli. Zira 1930’larda Nazi yayılmacılığının ve insanların Nazizme teslim oluşunun bir gerçeklik çerçevesinde düşünülmesi gerekir. Fransızlar Alman işgali altındayken Nazi barbarlığına karşı koymamıştır, sonuçta. Oyunda, bu karşı koymayış hepsinin gergedanlaşması olarak karşımızdadır.
Aralarında oyunu tartışan gençler çaylarını yenilemeden önce; bir düşüncenin bulaşıcı hastalık gibi yayılmasını yeni bir din, bir fanatizm gibi ele alınması konusunda fikir birliğine vardılar.
Yine sevindim.
Gelecek gergedanlaşmayanların olacak diye sevindim. Cildi kalınlaştıkça hissizleşenler hayatı alt edilecek, galip gelinecek, yıkılacak bir şey olarak yaşar. Cildi insan olan için öyle mi…