Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ile Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser’in de olduğu 6 gazeteci hakkında 17 yıla kadar hapis cezası istendi. Tepki gösteren meslek örgütleri gazetecilerin serbest bırakılmasını istedi
Yadigar Aygün/İstanbul
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, Odatv haber sitesinin “Sessiz, sedasız ve törensiz defnedilen bir MİT mensubunun cenaze görüntülerine Odatv ulaştı” başlıklı haberi nedeniyle mart ayında tutuklanan 6 gazetecinin de aralarında bulunduğu sekiz kişi hakkında iddianame hazırladı. Odatv haber müdürü Barış Terkoğlu, muhabir Hülya Kılınç, Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürümüz Aydın Keser ile Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel, soruşturma kapsamında MİT Kanununun 27. Maddesine muhalefet iddiasıyla tutuklanmışlardı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan ve MİT’in müşteki olarak yer aldığı iddianamede, 6 tutuklu gazeteci ile BirGün gazetesi yazarı Erk Acarer ve CHP Akhisar Belediyesi Basın Birimi görevlisi E.E. hakkında, “Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” ve “İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek” suçlamalarıyla 7 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası istendi. Konuya ilişkin gazetemize değerlendirmelerde bulunan avukatlar ve gazetecilik meslek örgütleri gazeteciliğin suç olmadığını söyleyerek tutuklu gazetecilerin bir an önce serbest bırakılması gerektiğini ifade etti.
‘Kokteyl örgüt yaratıyorlar’
Davanın avukatlarından Özcan Kılıç, iddianameye avukatların ulaşamadığına dikkat çekerek, toplumda bir algı operasyonu yaratılmaya çalışıldığının altını çizdi. Yargının bağımsız olmadığına vurgu yapan Kılıç, “Avukatlardan önce kendi yandaş medyalarına iddianameleri gönderiyorlar. Bu tip davalarla daha önce de karşılaştık. Daha önce Fettullahçılar kendi basın organlarından haber yayınlıyorlardı. Sonra davanın avukatları iddianameyi görüyordu.
Şimdi de aynı durum ile karşı karşıyayız. Mahkeme iddianameyi kabul etmiş değil ama Sabah gazetesi içeriği yayımladı. Adalet mekanizması maalesef iktidarlarla hareket ediyor. Biz avukatların, gazetecilerin bilmediği şeyi Sabah gazetesi biliyor. Belki adalet bakanının bile haberi yoktur. Bu adaletin, hukukun bir anlamı kalmadığını gösteriyor. Odatv’nin, Yeniçağ’ın haberini kullanmamışız ama aynı yargılama dosyasına konulduk. Burada bir kasıt var. Israrlı bir şekilde bir örgüt kokteyli yaratmak istiyorlar. Israrla aynı dosyanın içine sıkıştırarak organize bir örgüt varmış gibi bir algı yaratıyorlar. Bu akla ve mantığa aykırı. Bizim haberimiz oldukça objektif bir şekilde yazıldı. Mit mensuplarını, ailelerini, evlerini topluma teşhir etmedik. Herhangi bir propaganda herhangi bir hedef gösterme yok. Biz neden aynı dosyada yargılanıyoruz?” diye sordu.
‘Alışmayacağız susmayacağız’
DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren, hazırlanan iddianamenin skandal olduğunu belitti. Meclis’ten geçirilen infaz paketiyle insanlığa karşı suç işleyen faillerin serbest bırakıldığını, iktidara biat etmeyen gazetecilerin, siyasi tutukluların ve muhaliflerin ise zorla cezaevinde bırakıldığına dikkat çekti. Eren, haber yapmanın suç olmadığını ifade ederek,“6 gazeteci için iddianame daha avukatlara ulaşmadan hatta avukatların haberi olmadan bazı
gazetelerde yer alması çok tanıdık bir süreç. Daha önce de çok yaşadık bunu. İddianameler avukatlara gitmeden bazı yayın kuruluşlarına servis ediliyordu. Bunu dönem cemaat yargısı, cemaat basını yapıyordu. Bu yayınlanan iddianamenin doğru olup olmadığını bilmiyoruz. Eğer doğruysa skandallarla dolu bir iddianame. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Libya’da birkaç şehidimiz var’ dedi. Bir milletvekilinin Meclis’te açıkladığı, ölmüş bir MİT mensubunun cenazesinin haberini yapan gazeteciler hakkında 10 ile 15 yıl arasında hapis cezası istemek zulümdür. Ne yazık ki bu zulmü yaşıyoruz” dedi.
‘Kendinden olanı bırakıyor’
Bu yargılamanın hukuka, adalete uygun olmadığını, buna daha önce de tanık olunduğuna işaret eden Eren, buna alışmayacaklarını dile getirdi. Eren, şöyle devam etti: “Biz bunlara asla alışmayacağız. Hep karşı çıkacağız, tepki göstereceğiz. İnsanların, bir toplumun hayatı karartılıyor. İktidar kendisinden olanı serbest bırakıyor. Kendisine karşı çıkanın cezaevinde kalmasını istiyor. Siyasetçiler, muhalifler, öğrenciler, kendisine biat etmeyenler cezaevinde yatsın, kendisinden olan katil, tecavüzcü, hırsız, kendisinden olan her türlü suçu işleyen insanlar serbest kalsın istiyor” diye konuştu.
Gazetecilere düşmanlık
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş, AKP’nin gazetecilere düşman hukukuyla davrandığını söyledi. Tutuklu gazetecilerin bir an önce serbest bırakılması gerektiğine dikkat çeken Durmuş, “Savcının hazırladığı ancak henüz avukatlara ulaşmadan medyada haber olan MİT mensuplarının cenazesiyle ilgili haberleri yapan meslektaşlarımızın iddianameleri hazırlanmış. Tek iddianamenin içine iki ayrı suç yerleştirmeyi
başarmış gözüken savcı acaba bu iddianameyi hazırlarken gazetecilik faaliyeti aklına geldi mi? Libya’da öldürülen iki MİT mensubunun ölümünün Meclis kürsüsünden ifade edilmiş olması, sosyal medyadan paylaşılmış olmasına rağmen gazetecilere yönelik bu düşmanlığın nedeni nedir? Bu haberde bariz bir kamu yararı vardır? Meslektaşlarımız yapmaları gerekeni yapmış, gazetecilik faaliyeti yürütmüşlerdir. O yüzden Odatv Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Odat v Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, haberin sahibi Hülya Kılınç, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik, Yeni Yaşam Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve Yeniçağ Gazetesi yazarı Murat Ağırel hakkında hazırlanan iddianame derhal reddedilmeli ve serbest bırakılmalıdırlar” ifadelerinde bulundu.
‘Birlikte mücadele etmeliyiz’
Gazetecilik mesleğinin giderek zorlaştırıldığını belirten Dicle Fırat Gazeteciler Derneği eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu ise halkın haber alma hakkına işaret ederek herkesin haber alma hakkına sahip çıkması gerektiğini hatırlattı. AKP’nin gerçekleri toplumdan gizlediğini söyleyen Müftüoğlu, şöyle devam etti: “Ne yazık ki bu ülkede haber yapmak gün geçtikçe daha da zorlaşıyor. En büyük kanıt kabul edilen bu iddianamedir. Gazeteciler haber yaptıkları
için, halka haber aktardıkları için casuslukla suçlanıyor. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Halktan pek çok şey gizleniyor. Şuan sokağa çıkıp baktığımızda kimse hükümetin verdiği virüs rakamlarına dahi inanmıyor. Rakamları gizlediğini düşünüyor. Çünkü iktidarlar iktidarda kalabilmek için bu tarz yöntemlere başvuruyor. Dünya Covid-19’u tartışırken Türkiye hala Suriye’de, Libya’da bir savaş yürütüyor. Gazeteci arkadaşlarımız savaşın boyutunu ortaya koymak adına bir haber yaptı. Bugün casuslukla suçlanıyorlar. Bu koşullarda bile savaşı sürdürebilen iktidarın savaşı ne kadar sevdiğinin, savaştan ne kadar nemalandığının bir göstergesiydi aslında o haber. Gazeteciler, meslek örgütleri, muhalif kesimler ve halk olarak, haber alma hakkın savunmak için birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.