“…Dağlarının, dağlarının ardında,
Değil öyle yoksulluklar, hasretler,
Bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır,
Bir tek zeytin dalı bile yalnız…
Sıkıysa yağmasın yağmur,
Sıkıysa uyanmasın dağ.
Bu yürek, ne güne vurur…”
Ahmed Arif
Korona günlerinde milyonlarca emekçi işsiz kaldı, kıt kanaat geçinen insanlardan “şanslı” olanlar ölümü göze alarak kalabalık şantiyelerde, fabrikalarda çalışmak zorunda. AKP’nin tam desteğiyle salgın hastalık ortamını fırsat bilen sermaye sahipleri ücretsiz izin adı altında emekçileri açlığa terk ediyorlar. Ölümü gösterip açlığa razı etme taktiği uygulayan AKP’nin yanı sıra, korku, açlık, salgın hastalık yoksulların üzerine karabasan gibi çökmüş durumda. “Fiziki mesafe”nin açık “sosyal mesafe”nin kapalı olması gereken bu süreçte, herkesin balık istifi çalıştırıldığı ama kimsenin kimseye selam vermediği, kimsenin birbirine dayanışma göstermediği bir toplum inşa ediliyor. Salgın hastalığa karşı bedenler arasında fiziki mesafeyi korurken sosyal olarak birbirimizden kopmamamız gereken, sosyal dayanışmayı geliştirmek zorunda olduğumuz zamanları yaşıyoruz. Peki, dayanışma nedir, ya da AKP parti-devletinin geliştirdiği ‘yardım’ zihniyetinden farkı nedir?
Dayanışma sözcüğünün içeriğinde eşitler arasında birbirine omuz verme, yükü paylaşma, o meşhur atasözünde olduğu gibi belki az ama candan, yürekten paylaşmak var. Dayanışmada bulunan insan, toplumsal statü, dinsel sevap benzeri bir beklenti içinde olmaz. İnsanın sosyal bir varlık olduğunu bilir, insana ve doğaya karşı sorumluluk duyar. Dayanışma, söylem ve eylemde acıma duygusu, vicdan tatmin etme vb. saplantıları bir kenara bırakmaktır. Az vermek ya da çok vermek üzerinden düşünmeden omuz vermeyi, “başını omzuma yasla, gövdem gövdene can olsun” diyerek özgür bir geleceğe beraber yürümeyi içselleştirmektir dayanışma.
“Yardım” sözcüğünü tercih eden AKP, zenginliği ve yoksulluğu aynı anda değişmez bir kader olarak topluma dayatırken, iyiliksever zenginlerin “düşkünlere” el uzatma seremonisini kutsamaktadır. AKP’nin yapmak istediği şey, dayanışma duygusunu dejenere ederek yoksulluğu kurumsallaştırmak, sadaka kültürünü yerleştirmektir. AKP, bir yandan ekonomik krizin faturasını yoksullara kesiyor, diğer yandan da çay paketi dağıtarak yardımsever pozları vermekten geri durmuyor. HDP’li belediyeleri kayyımlar ve yasaklarla fiilen çalışamaz hale getirirken, CHP, İYİ Partili belediyelerin yardım hesaplarına el koyarak halktan toplanan paraları yandaş vakıf ve derneklere aktarıyor. AKP “veren el” olarak yoksullaştırdığı halka üstünlük taslıyor. Sarayın şatafatından dirhem ödün vermeden, halkın parasını “sarayın hediyesi” olarak yutturmaya çalışıyor. Yandaş holdinglerde balya balya emekçi işten çıkarılıyor. Tersane önünde iki işçinin fiziki aralık koyarak eylem yapması korona yasağına çarpıyor ama aynı tersane içinde dört yüz işçinin tıkış tıkış ortamda çalıştırılmasını umursayan yok tabi ki!
Kötü gidişatı görüp kahredecek değiliz. Dayanışma ezilenlerin inceliğidir. Dayanışma ekmek vermek, para vermekten ibaret değildir. Dayanışma omuz vermek, gönül vermektir. ’68 gençliğinin Zap suyuna köprü yapmasıdır. Barınma sorununa karşı halkın devrimcilerle el ele vererek 1 Mayıs Mahallesi gibi emekçi mahalleleri kurmasıdır. Ölüm yürüyüşü yapan madencilerle halkın ekmeğini paylaşmasıdır. Tekel işçilerinin direnişini komün kurarak omuzlamaktır. Tutuklanmayı göze alarak kapatılan gazetelerin yanında durmaktır. Özgürlük mücadelesinde tutsak edilenleri yalnız bırakmamaktır. “Hiçbir düş yarım kalmayacak” diyerek Kobaneli çocuklara oyuncak götürürken katledilen 33 düş yolcusunun düşlerini yarım bırakmamaktır. Dayanışma, halklar arasında gönülden gönüle köprü kurmaktır.
Zor günlerde Kardeş Aile Kampanyası aracılığıyla dayanışmanın bir parçası olmak, sofrada tuzu, hayatta acıyı, sevgiyi paylaşmak… Yalnızlaştırmayı dayatanlara inat “merhaba dost, merhaba heval, merhaba arkadaş, merhaba yoldaş” diyerek fiziki mesafeye rağmen gönüller arasındaki mesafeyi azaltmak… HDP, Kardeş Aile diyerek dayanışmayı başlattı, emekçi mahalle ve semtlerde dayanışma ağları doğallığında oluştu. Biliyoruz ki, faşizm öldürür, dayanışma yaşatır. Yaşamak ve yaşatmak için yan yana, can cana olma zamanı geldi ve geçiyor bile.