Brezilya ve Meksika benzeri ülkelere takas usulüyle dolar veren ancak Türkiye’ye vermeyen ABD’nin yaklaşımını ekonomist Sönmez, Konukman ve Okçuoğlu değerlendirdi. Ekonomistlere göre tek sebep salgın değil
Koronavirüs (Kovid-19) salgınının dünya ekonomileri üzerindeki etkisine karşı rezerv paraya sahip ABD gibi ülkeler, trilyon dolarlık parasal genişleme yoluna gidiyor. Bu nedenle parasal genişleme tarihin en yüksek seviyelere çıkarken, Türkiye’de döviz kıtlığı yaşanması tartışma konusu.
Döviz rezervi yüzde 27 geriledi
Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervi, koronavirüs salgının etkilerinin göstermeye başladığı Şubat ayı sonunda, 77 milyardan yüzde 27 gerileyerek, 56 milyar dolar oldu. Böylece döviz rezervleri dünya standartlarının çok gerisinde kaldı. Uluslararası standartlara göre; bir ülkenin sahip olduğu rezervin yıllık dış borç ödemesini karşılayacak miktarda olması gerekiyor. Türkiye’nin bir yılda ödemesi gereken dış borç miktarı ise 175 milyar dolar.
Ekonomistlere göre; yaşanan kıtlığın tek sebebi Kovid-19 değil, mevcut iktidarın ekonomiye yaptığı yanlış ve zamansız müdahaleler de döviz girişini engelliyor.
‘Hem riskli hem de kızgın’
Mezopotamya Ajansı’ndan Selman Güzelyüz’e konuşan ekonomist Mustafa Sönmez, hem riskli ülke olması hem de yaşadığı politik gelişmelerden dolayı ABD’den Türkiye’ye döviz gelmediğini belirtti.
Sönmez’e göre, dünyada döviz bolluğunun sebebi, doların ABD tarafından basılması. Sönmez, “Brezilya ve Meksika benzeri ülkelere takas usulüyle dolar veren ABD’nin, Türkiye’ye neden vermediğini” ise şu sözlerle açıklıyor: “Türkiye, ABD parası ile TL’nin takas edilmesini istiyor ama ABD bu takas işlemini onaylamıyor. Çünkü ABD, Türkiye’yi hem riskli görüyor hem de geçmişteki politik ilişkilerden dolayı kızgın.”
Sönmez, döviz kıtlığının bir diğer nedenine ilişkin ise şunları söyledi: “Türkiye’nin ABD tahvillerini zamanında elden çıkartarak, onun yerine altın alması. Geriye bir yol kalıyor, o da dış borç. Ancak borçlanma konusunda yabancılar Türkiye’yi fazla riskli buluyorlar. Çok yüksek faizle borç vermek kaydıyla gelebilirler.”
Sönmez, yaşanan para ihtiyacının 2008 yılındaki küresel ekonomik kriz döneminde de yaşandığını hatırlatarak, “Ancak Türkiye o zaman sorun yaşamadı. Sebebi ise o günün Türkiye’si ile bugünün Türkiye’sinin ekonomik yapıları arasındaki fark. Ve AKP’nin o zamandaki duruşu ile dünyadaki algılanışıdır” diye belirtti.
‘Türkiye’nin risk primi zirveye çıkmıştı’
Döviz sıkıntısının çok ciddi olduğuna işaret eden ekonomi profesörü Aziz Konukman ise sıcak paranın ve yabancı yatırımlarının çıktığı bir dönemde, ihracat ile turizm sektöründe yaşanan durgunluğun döviz anlamında sorun yarattığını, hükümetin almaya çalıştığı swap zorlaştırma kararının da işe yaramadığını söyledi.
Konukman, şöyle devam etti: “Bu kriz yeni değil. Salgından önce Türkiye’den döviz çıkmıştı. Sadece salgınla ilgili bir durum olarak ele almamak lazım. Daha o zamanlar Türkiye’nin risk pirimi zirveye çıkmıştı. Dolayısıyla Türkiye riskli ülke olarak görüldüğü için kimse gelmek istemiyor. Yayımlanan son TEPAV (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı) raporuna göre, işler daha karmaşık hale gelecek. TEPAV’ın son çalışmasına göre; salgın altı ay sürerse, Türkiye ekonomisi yüzde 20 küçülecek, 1 yıl sürerse yüzde 38 küçülecek. Sözün bittiği yerdeyiz.”
‘Türkiye yatırım ülkesi olmaktan uzaklaştı’
Yaşanan döviz krizi ile Türkiye’nin yönetim şeklinin doğrudan ilişkili olduğuna değinen ekonomist İbrahim Okçuoğlu, “Türkiye’nin dünya piyasasındaki kredisi şu anda yok denecek kadar az. Özellikle ülkenin tek kişi tarafından yönetilmesi, Türkiye’nin yatırım yapılabilecek ülke konumundan uzaklaştırdı. Haliyle sıcak para kaçışı hızlandı ve şu anda Türkiye’ye sıcak para akışı kesilmiş durumda” dedi.
‘Küresel sermayenin iştahı kaçıyor’
Okçuoğlu, hükümetin sıcak para için yurt dışında girişimlerde olduğunu belirterek, “Bu durumda IMF ile otururlar mı bilemeyiz ama Amerikan Merkez Bankası (FED) ile anlaşma yapmaya çalışıyorlar. Türkiye’de demokratik bir tarzda ekonomiyi yönetme anlayışı olmadığı için, küresel sermayenin iştahını kaçırıyor. Tek elde diktatörlük olunca, ekonomi dengesini kaybediyor. Çünkü Türkiye’deki ekonomiyi sadece Türkiye ile ele alamazsınız. Bunun dünya ekonomileriyle ilişkilerini göz önünde bulundurmak zorundasın. Belki bugün ülkeyi diktatörlükle yönetebilirsiniz ama ekonomiyi diktatörlükle yönetemezsiniz. Ekonomiyi diktatörlük ile yönetmeye kalkarsanız, bu tarz sonuçlarına da katlanırsınız” şeklinde konuştu.
Okçuoğlu, ayrıca krizi yaratanların, krizin maliyetini işçi ve emekçilerin sırtına yüklendiğini ifade ederek, tüm işçi ve emekçilerin bu konuda aktif bir itirazda bulunması gerektiğinin altını çizdi.
EKONOMİ SERVİSİ