Koronavirüs salgınıyla ilişkin yazılı yapan Türkiye Çevre Platformu, küresel bir dayanışma gerektiğini belirterek, ‘Korona ve benzeri virüslerin yarattığı krizler ne ilktir ne de son olacaktır’ uyarısında bulundu
Türkiye Çevre Platformu, koronavirüs salgınına ilişkin açıklama yaptı. Gözle görülemeyecek kadar küçük bir virüsün birkaç ay içinde dünyada tüm yaşamı adeta durdurduğuve kısa bir sürede insanoğlunun çizdiği tüm sınırları, okyanusları hızla geçen virüsün 185 ülkede milyonlarca insana ulaştığı ve bulaştığının belirtildiği açıklamada Virüsün dünyadaki dolaşımının sürdüğü belirtildi.
Yeniden yapılandırma
Hükümetlerin, “Sorun küresel, çözüm ulusal” sloganlarının anımsatıldığı açıklamada, ‘Toplumsal birikimleri, ekonomik güçleri, yönetim anlayışları ve dayandıkları toplumsal ilişkilerin öncelikleri ile önlemleri ve kurtarma paketlerini tasarlama görevini üstlenerek bu virüs krizi ile mücadelede yarışıyorlar. Bilinmeyen yarınlara karşın bu çabalar ve bu paketler bile önümüzdeki yıllarda toplumları ve ekonomileri şekillendirecek, yeniden yapılandıracak bir ölçeğe daha şimdiden ulaşmış durumda’ uyarısında bulunuldu.
‘Krizler ne ilktir ne de son olacaktır’
Türkiye Çevre Platformu, ‘İnsanlık tarihi boyunca yaşanan salgınların, çağımızda küresel boyutlara ulaşması, uluslar, yerel coğrafyalar hatta kıtalarla sınırlı kalmaması günümüzde krizlerin çözümünün küresel bir dayanışmayı gerektirdiğini açıkça gözler önüne sermektedir. Bu nedenle de yaşanmakta olan krizi aşabilmek için uluslararası iş birliği gerekmektedir ve krizle mücadele küresel ortak bağımlılık ve sorumluluk düzeyinde olmalıdır. Küresel ölçekteki yatırımların, en savunmasız ülkeler ve topluluklar da dahil olmak üzere, ihtiyaç duyulan her yere yönlendirilmesi gereklilikten öte adeta bir zorunluluktur.
Bugün, tüm gezegeni tehdit eden ve yüzbinlerce can alan, almaya da devam eden koronavirüs salgınının nedenini iklim krizinin sonuçlarından ayrı düşünemeyiz. Kapitalist-Emperyalist sistemin, özellikle 20.yüzyılın ikinci yarısı ve sonrasında bunalımlarını aşabilmek amacıyla bilimsel gelişmenin ürünü, gelişmiş teknolojiyi de kullanarak tükenmez kâr hırsı ile doğaya karşı açılan kontrolsüz bir savaş düzeyinde doğal değerleri yağmalaması ve talanıyla oluşan küresel iklim değişikliği, koronavirüs krizi gibi krizlerin küresel ölçekte oluşmasına neden olmuştur. Ve görünen odur ki korona ve benzeri virüslerin yarattığı krizler ne ilktir ne de son olacaktır.
‘Salgın hastalıklar insanlığın geleceğini tehdit ediyor’
İklim krizi ve sonuçları tüm gezegeni etkilemekte, başta can kayıpları olmak üzere sınır tanımayan kayıplara neden olmakta, ekonomiler çökmekte, başa çıkılamayan salgın hastalıklar insanlığın geleceğini tehdit etmektedir.
Olağanüstü atmosfer olayları, kasırgalar, hortumlar, yağış rejimlerinin düzensizliği, seller, kuraklık ve çölleşme, eriyen buzullar ve yükselen denizler, söndürülemeyen büyük orman yangınları, yok edilen ekosistemler, kuruyan göller, kaybedilen su kaynakları, kirletilen hava, su, toprak adeta insanlığı sona doğru sürükleyen olgular olarak ve daha sıklaşan periyotlarda yaşanmaktadır.
‘Hava kirliliği yüzlerce kilometreye yayılmaktadır’
Fosil yakıtların başta kömürlü termik santrallar olmak üzere yarattığı hava kirliliği yüzlerce kilometreye yayılmaktadır. Buralarda yaşayan insanlar kolayca akciğer ve diğer kronik hastalıklara yakalanmakta ve salgında ilk hedef olmaktadırlar. Kömür, petrol ve doğalgazın Ulaşım, Sanayi ve Konut sektörlerinde kullanımı hem Küresel İklimi değiştirmekte ve hem de yarattığı hava Kirliliği her yıl milyonlarca insanın ölümüne yol açmaktadır. Coronavirus ise fosil yakıt kullanımı sonucu oluşan Kronik hastalıklara (kanser, tüberküloz, kalp ve akciğer hastalıkları) yakalanmış hastaları ilaç kullanmasına fırsat vermeden öldürmektedir.
Aşı çalışmalarının en az bir yıl süreceği, başlangıç sürecinde yeterli sayıda test yapılamaması sonucu erken teşhis konulamaması ve Koruyucu Hekimliğin de göz ardı edildiği ülkelerde, (ki bu ülkelere ülkemizi de dahil etmemiz yanlış olmayacaktır) virüsle mücadelenin bir yandan süreyi uzattığı, uzatacağı ve kayıpların çok daha yüksek olacağı açıkça görülmektedir.
‘Gerekli dersler alınmalı’
Gerekli dersler alınmaz ve gerekenler yapılarak nedenleri ortadan kaldırılamaz ise böylesi krizler, şiddeti ve ödeteceği faturalar artarak, evrendeki canlı yaşam türlerini yok edene kadar devam edecektir.
Türkiye Çevre Platformu, çevre kirliliği ve doğanın yıkımının önlenmesi için mücadelenin ulusal ve evrensel düzeyde yaygınlaşarak ve güçlenerek devam etmesi gerekliliğini, var oluşunun temel gerekçesi olarak öngörmüş ve kuruluşundan bu yana bu temelde mücadelesini artarak sürdürmektedir. İnsanla doğa arasındaki ilişkiyi bir bütünlük düzeyinde ele alarak Anadolu coğrafyasında çevre ve doğa ile barışık bir yaşam bilincinin geliştirilmesi, ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenenlerin uyarılması ve yapılan yanlışlara karşı etkin bir mücadelenin sürdürülmesi için kesintisiz bir çaba içerisindedir.
Giderek artan yaşam kaybı
Türkiye Çevre Platformu, karşı karşıya olduğumuz Korona COVİD-19 krizinin, ‘Sorun küresel, çözüm de küresel’ anlayışıyla ele alınıp yerkürenin hemen her metrekaresinde çözüme yönelik adımların yerel ölçekte, sorumlulukla ertelenmeden atılmasını bir zorunluluk olarak görmektedir. Giderek artan yaşam kaybı yıkıcıdır ve topluluklar ile ekonomiler üzerindeki baskı, nedenleri ortadan kaldırıcı nitelikte ve geniş kapsamlı stratejileri gerektirecektir. Enerjiyi, toplumu, ekonomiyi ve çevreyi benzersiz, bütüncül bir sistemin parçaları olarak gören daha geniş bir perspektife ihtiyaç vardır.
Krizle mücadele kapsamında atılan adımlar, yapılan yatırımlar harcanan kamusal kaynaklar, mevcut sosyo-ekonomik yapılar için bir kurtarma operasyonundan fazlasını sağlamalıdır.
Şimdi, her zamankinden daha fazla, kamu politikaları ve yatırım kararları, politik kaygılardan uzak sürdürülebilir ve adil bir gelecek vizyonu ile uyumlu olmalıdır.
‘Sosyal eşitlik desteklenmeli’
Salgınla mücadele kapsamında teşvik ve iyileştirme önlemleri, ekonomik kalkınmayı ve istihdam yaratmayı teşvik etmeli, sosyal eşitlik ve refahı desteklemeli ve dünyayı iklim açısından güvenli bir yola sokmalıdır.
Hükümet, bu zor anda bir dizi çözüm getirmek için yenilenebilir enerji bazlı bir enerji dönüşümüne başvurmalıdır. Merkezi olmayan teknolojiler, dönüştürücü sosyal çıkarımlarla vatandaşların ve toplulukların enerji kararlarına daha fazla katılımını sağlar. Daha da önemlisi, enerji açısından fakir topluluklarda uzaktan sağlık bakımı için kanıtlanmış bir yaklaşım sunar ve kriz müdahale sürecine kilit bir unsur ekler.
‘Yüzde 100 Yenilenebilir Enerjiye geçilmelidir’
Salgın hastalıkların olmaması, insanların ve diğer canlıların salgınlara yakalanmaması için kalıcı çözüm olarak kronik hastalıkların ana nedeni olan fosil yakıtların (kömür, doğalgaz ve petrol) atmosfer içinde yakılması durdurulmalı ve yüzde 100 Yenilenebilir Enerjiye geçilmelidir. Enerjide dönüşüm süreci, yenilenebilir teknolojileri, endüstrileri canlandırmaya ve yeni işler yaratmaya yardımcı olacak şekilde ve düzeyde hızlandırılmalıdır.
İnsan ve doğa için yaşamsal bir zaruret haline gelen karbon salımının durdurulması için ülke olarak yapılması gerekenler amasız, fakatsız derhal uygulanmalıdır. Yaşanmakta olan koronavirüs krizi sürecinde, toplumu evde kalmaya yönlendiren tedbirleri fırsata dönüştürerek doğal değerlerin yağmalanması ve talanına devam etme çabalarını ve bunlara fırsat verenleri esefle ve şiddetle kınıyoruz.
‘Ormanlar yüzlerce binlerce yılın ürünüdür’
Hava, yaşamı olanaklı ve sürdürülebilir kılan bir doğa ürünüdür. Yaşamı olanaklı kılan su, doğanın sunduğundan başkaca bir biçimde hiçbir şekilde elde edilemeyecek bir üründür.
Bitkileri yaşama sunan ve tarım yapılabilen toprak on binlerce yıla tekabül eden bir sürecin ürünüdür. Evrenin nefes almasını olanaklı kılan ve yağışları bir doğa olayı olarak evrene sunan ormanlar yüzlerce binlerce yılın ürünüdür. Fosil ormanları ise doğa tarihinin keşfedilmesine hizmet eden dünya mirası oluşumlardır. Fosillerin oluşumu milyon yılları alan bir süreç olup, bilimsel çalışmalar neticesinde yaşanmış jeolojik zamanlara ilişkin iklim ve bitki türleri hakkında bilgi sahibi olunmasını olanaklı kılar.
- Bu doğal değerler hangi nedenle olursa olsun asla tüketilmemelidir. Doğanın sunduğu gibi yaşamın sürdürülebilirliği temelinde kullanılarak varlıklarını doğal ortamlarında sürdürmelidirler.
- Ülkenin dört bir yanında krizin de durduramadığı orman alanlarının hunharca tahribine, hangi nedenle olursa olsun derhal son verilmelidir.
- Toprağı ve suyu kullanılamaz hale getiren siyanürle altın ve diğer maden aramaları derhal yasaklanmalıdır.
Tarım alanlarının sanayi, yerleşim vb. nedenlerle yok edilmesine olanak verilmemelidir. - Tarım sektörü teşvik edilmeli, çiftçiler desteklenmeli, yerli tohum odaklı tarım geliştirilmeli.
- Akarsuların ve yeraltı sularının ticari amaçla tüketilmesine son verilmelidir.
- Göllerin ve denizlerin kirletilmesi ve hangi amaçla olursa olsun doldurulması engellenmelidir.
- Sanayi üretimi ciddi bir disiplin altına alınmalıdır. Eski, kirli teknolojilerle üretim durdurulmalıdır. Gelişmiş temiz teknolojilerle doğayı kirletmeyen nitelikte ve ölçekte üretim esas alınmalıdır.
- Havalandırma ve atık su sistemleri, bilimsel ve teknolojik gelişmişlik çerçevesinde virüslerin oluşması ve yaygınlaşmasına olanak bırakmayacak nitelikte çözümler geliştirilerek yenilenmelidir.
- Sağlık sistemimiz “Koruyucu hekimlik” temelinde yeniden yapılandırılarak geliştirilip güçlendirilmelidir.
- Krizin yoğunlaşarak yayılmasını önlemek ve mücadele sürecini olabildiğince kısaltarak kayıpları azaltmak için bilimsel olarak öngörülen tedbirleri öngörüldüğü ölçekte ve zamanında uygulamaya, evde kalmaya, krizle mücadele eden sağlık emekçilerine ve yaşamı sürdürülebilir kılma çabası içerisinde yaşam riski altında hizmet üreten emekçilere destek olmaya devam edilmelidir.
‘Haydi hep beraber görev başına’
Yaşanmakta olan küresel krizle birlikte ve sonrasında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Böylesi krizlerin tekrar yaşanmaması için insanın, sahibi olduğunu zannettiği doğanın parçası olan canlıların sadece bir türevi olduğunu unutmadan, Doğa ile barışık, farklıların bir arada yaşadığı, temelinde üretim odaklı, kaynakların kullanımında eşitlik, hak ve hukuk anlayışının egemen olduğu ekolojik, katılımcı demokratik bir yaşam biçiminin geliştirilerek yerel ve küresel ölçekte egemen olmasını sağlamak bugünün insanlığının önünde ertelenemez zorunlu bir görev olarak durmaktadır. O zaman, haydi hep beraber görev başına.”