Düşük ücret, kötü barınma koşullarına bu yıl salgın da eklendi. Mevsimlik tarım işçileri yine salkım saçak yollara düşüyor. Bu defa tehdit çok daha büyük. Açlık baki, buna bir de salgın eklendi…
Hüseyin Kalkan/İstanbul
Bugünlerde yolunuz Kürt kentlerine düşerse kamyon kasalarını, traktör römorklarını salkım saçak kadınlı erkekli, genç yaşlı insanların doldurduğunu görürsünüz. Daha doğrusu görürdünüz. Bu yıl durum biraz değişik. Koronavirüs salgını nedeniyle işçilerin artık seyahat için, zorunlu izin belgesi almaları gerekiyor. Kağıt üzerinde yasaklanmıştır, açık kasalarda, traktör römorklarında insan taşımak. Ama daha lüksüne verecek para olmadığından yine doldururlar kamyon kasalarını. Bir kazada beşerli onarlı yaşamlarını yitirirler. Ve “cahillikleri”nin kurbanlı oldukları söylenir. Bir küçük haber olurlar boyalı basında. Urfa’dan gelirler, Adıyaman’dan gelirler, Diyarbakır, Mardin’den, Şırnak’tan gelirler. Kısaca Kürt kentlerinin dört bir yanından gelirler.
Tarımda makineleşme ile birlikte yoksul Kürt köylüsü ucuz iş gücü olarak kullanılmış, hasatı yapılan tarım ürününe bağlı olarak çeşitli kentlere taşınmıştır. İlk bahardan güzün ortalarına kadar süren bu göç, sonbaharda tersine döner, Kürt işçiler geldikleri topraklarına geri dönerler.
Yakılan köyler, sürülen köylüler
İş güvencesi yoktur, emeklilik hakkı yoktur, sağlık güvencesi yoktur, çalıştıkları süreler boyunca derme çatma çadırlarda kalmak zorundadırlar, bu yüzden hijyen koşullarına uymaları mümkün değildir.
90’li yıllardan sonra daha çok insan mevsimlik tarım işçisi olmak zorunda kaldı. O yıllarda korucu olmayı kabul etmeyen 3 bin Kürt köyü yakıldı, 5 milyona yakın insan topraklarını terk etmek zorunda bırakıldı. Köylerin boşaltılması ve yakılmasından sonra, bu insanların önemli bir bölümünün de mevsimlik tarım işçisi olmaktan başka çaresi kalmadı. Topraklara korucular el koyarken, toprağın asıl sahipleri yollara düştü.
Virüs mü açlık mı?
Bu yıl bütün bunlara bir de koronavirüs salgını eklendi. Daha ilk adımda virüs kapma tehlikesi ile yüz yüze bırakıldılar. Çalışmaya gitmeleri izne bağlandı. Bunun için İl Pardemi kurullarında ‘Zorunlu Seyahat Belgesi’ almaları koşulu getirildi. Ama bu belge verilirken öyle bir kargaşa yaratıldı ki bütün insanlar aynı anda valiliklerin ve kaymakamlıkların önüne yığılmak zorunda kaldı. Tıpkı 10 Mart’taki sokağa çıkma yasağında yaşananlar, yaşandı. Sonra yandaş medya fiziki (ki onlara sosyal diyor) mesafe kurallarına uymadığı için bu insanları hedef gösterdi. Neredeyse virüsün yayılmasından sorumlu tuttu.
İçişleri Bakanlığı mevsimlik tarım işçilerinin yaşam koşulları ile ilgi uzun bir listeyi de kapsayan bir genelge yayınladı. (Merak edenler bu genelgeye internette ulaşabilirler)
Çoğu zaman içecek suya bile ulaşmakta zorlanan işçilerin bu koşullara uymaları mümkün değil. Zaten işveren barınma ve yaşama koşullarına ilişkin bir katkıda bulunmamaktadır. Gittikleri bölgede ırkçı ön yargılara maruz kalan işçilerin de hijyen bir yaşam sağlama imkanları son derece sınırlı.
TÜİK’in 2018 verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 5 milyon mevsimlik tarım işçisi bulunuyor. Bu rakamların güvenli olduğunu söylemek mümkün değil. Tarım işçileri ailece çalışmaya gitmektedir, bebekler hariç en yaşlısından en küçüğüne kadar-okul yaşına gelmemiş çocuklar bile çalışmaktadır/çalıştırılmaktadır. Böyle bakarsak en az 15 milyon insan tarım işçisi olarak çalışmaktadır. Eğer bu insanlar mevsimlik işçi olarak çalışmaya gitmeseler açlıkla karşı karşıya kalacakları için bu şekilde çalışmak zorundadırlar. İşçilerin yaşam ve çalışma koşullarını, uzmanlarla ve işçilerle konuştuk.
Salgın ve yoksulluk kıskacı
İçişler Bakanlığı’nın mevsimlik tarım işçileri ile ilgili yayınladığı genelgede, İl ve İlçe Hıfzıssıhha Kurulları kararları doğrultusunda sürecin yönetilmesi için mevsimlik işçilerin konaklayacağı tesis, konteynır, çadırlarda yatak aralarının en az bir 1,5 metre olması, sosyal alanlarda 1,5 metre olan kişiler arası sosyal izolasyon mesafesinin korunması, kapalı alanın sıklıkla havalandırılması, bu yapılamıyorsa yatak aralarındaki mesafenin en az 3 metre olması gerektiği belirtiliyor.
KESK’e bağlı, Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (Tarım Orkam-Sen) Merkez Yürütme Kurulu üyesi Onur Cemil Akar, uzun süre mevsimlik işçilerle birlikte çalışmış, yaşam koşullarını paylaşmış, onları sendikalaştırmaya çalışmış bir sendikacı. Bu nedenle mevsimlik tarım işçilerinin yaşam ve çalışma koşullarını iyi biliyor. Akar, İçişleri Bakanlığı’nın korona günlerinde çalışma koşullarını düzenlemeye yönelik genelgesinin uygulanabilir olmadığını belirtiyor. Akar, konuya dair sorularımızı yanıtladı.
- İçişleri Bakanlığı mevsimlik işçilerinin nakil ve çalışma koşullarını kapsayan bir genelge yayınladı. Sizce işçilerin bu koşullara uyma şansı var mı?
Çalışma koşullarında derken biz bir yanılgıya düşüyoruz. Tarım emekçilerinin çalışma ve yaşam koşulları diye bir şeyden söz etmek mümkün değil. Yılda 4-5 ay bu insanlar, insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu kabul edilecek bir yaşam ve çalışma koşulu değil.
Salgınla birlik ortaya çıkan 1,5 metre ya da 2 metre fiziki mesafe zorunluluğu, mevsimlik tarım işçilerinin bugünkü
koşullarında uygulanabilir değil. Hem bulundukları yerde çalıştıkları yere gitme koşulları, hem barınma koşulları buna uygun değil. Genelgede belirtilen çadırların en az iki metre birbirine uzak olması, çadırlar içinde yataklar arasında 3 metre mesafe olması kuralı uygulanamaz.
Bu koşulların uygulanması için işçilerin maddi olarak desteklenmesi gerek. Yıllar önce Tarım Bakanlığı da tarım emekçilerinin yaşam koşularının düzeltilmesi ile ilgili, bir genelge yayınladı. Denetlenme olmadığı için hiçbir etkisi olmadı. Aslında bu tür genelgeler bu durumu meşrulaştırıyor. Genelge yayınlandı mı koşullar değiştiği gibi bir algı oluşuyor. Ancak işveren kendini bu genelgelere uymak zorunda hissetmiyor. Bu genelgeler çoğu zaman böyle bir algı yaratmak için yayınlanıyor.
- Yolculuk ve barınma koşullarını biraz daha detaylandırabilir misiniz?
İşverenle emekçiler arasında aracılar var. Bu kişiler aracılığı ile iş bulunuyor. O kişiler işçilerden belli bir komisyon alıyor. Taşınma genellikle kamyon kasasında ya da traktör römorkunda oluyor. Bunun ücreti de işçiden kesiliyor. Bazen şehirler arası otobüsle gitmek söz konusu oluyor, ama işçi bilet parasını ödemeyi kabul ederse bu mümkün oluyor. Bu yeni durumda bir değişiklik olacağını sanmıyorum. Kapalı araçlarla taşınsalar bile ‘sosyal mesafe’ denilen şeyin sağlanacağını sanmıyorum. Sosyal mesafeden dolayı seyahat daha pahalı hale geldi ve emekçilerin bunu karşılama gücü bulunmuyor. Yine salkım-saçak diye tabir edeceğimiz bir şekilde taşınacaklardır.
- Barınma koşulları nasıl?
Öncelikle mevsimlik tarım işçilerinin barınma koşullarında asgari hijyeni sağlamaları çok zor. Çünkü, içecek suya bile ulaşımları yok. Atıklarını ata bilecekleri bir yere yakın değiller. Kanalizasyon yok, çöplerini atacakları bir çöplük yok. Çalışmaya gittikleri yerlerde tarım emekçilerine ikinci sınıf insan muamelesi yapılıyor. Yerleşim yerine yakın konaklamaları istenmiyor. Bu nedenle tarım işçileri herhangi bir altyapının bulunmadığı bir kırsalda konaklamak durumunda kalıyorlar. Bu da bütün hijyen koşullarının ortada kalkmasına neden oluyor. Suyun olmadığı, atığın giderilmediği bir yerde hijyenden söz etmek çok zor.
- Bu yıl ücretlerde bir artış bekleniyor mu?
Bize gelen bilgiler göre salgın nedeniyle birçok kişi işsiz kaldı. Bu işsizler mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak istiyorlar. Bu durum mevsimlik işçiliğe rağbeti artırıyor. Muhtemelen işveren bu durumdan yararlanarak ücretleri düşürmeye çalışacaktır. Mevsimlik işçilerin büyük çoğunluğu örgütsüz olduğundan buna karşı koymaları mümkün olmayacaktır. Bu durumda ücretlerin artması değil düşmesi beklenir.
‘Evi kim bulmuş’
Bu dosya için bazı tarım işçileri ile de görüştük. Konuştuğumuz işçiler çalışma ve yaşam koşullarını bütün çıplaklığı ile anlatıyorlar. Tarım işçisi Emin Karagöçer, İçişleri Bakanlığı’nın pandemi genelgesine dair şunları söylüyor: “Genelgenin koşullarına uymamız mümkün değil, biz tarlaya ya traktör römorkunda ya da dolmuş tip araçlarla geliyoruz. Bu araçlarda söylenen mesafeyi uymamız mümkün değil. Tarlada çalışıyoruz, çalışırken 1 metre ya da 1,5 metre mesafe bırakmamız mümkün değil. Keşke bu koşullar sağlansa da biz daha rahat ve temiz çalışabilsek.”
Kendi kurdukları çadırlarda ailece kaldıkların belirten Karagöçer, bu çadırlarda kimi zaman 10 kişinin kaldığını söylüyor. Yevmiye usulü çalışan tarım işçilerinin bu yıl muhtemelen 75 TL alacaklar ve bunun için günde 11 saat çalışacaklar. Emin Karagöçer, sabah saat 6’dan, akşam 17’e kadar çalıştıklarını söylüyor.
Görüştüğümüz diğer bir isim ise Mehmet Akdağ Cırık ise hem çiftçilik yapıyor, hem işçilik. “Babadan kalma küçük bir limon bahçem var” diyor. Anlattıkları tarım işçilerinin ne kadar zor koşullarda çalıştıklarını gösteriyor. İşverenin sağladığı araçlarla salkım saçak tarlaya getirildiklerini anlatıyor. Şimdiye kadar kimsenin kendilerine salgınla ilgili tedbirleri anlatmadığını söyleyen Cırık, içme suyunun traktörlerin arkasına bağlanan su tankları ile getirildiğini, bu suyun hem içmede hem de temizlikte kullanıldığın belirtiyor. Cırık, her çadırda bir ailenin barındığını, 5×6 metre bir çadırda kalanların sayısının kimi zaman 10 kişiye kadar çıktığını belirtiyor.
İbrahim Karagöçer’de Urfa’da gelmiş çalışmaya. Adana’nın Karataş ilçesine bağlı Tuzla bölgesinde çalışıyor. Traktör römork ile tarlaya geldiklerini söyleyen Karagöçer, römorka bazen 40-50 kişinin bindiğini söylüyor. Karagöçer, karpuz, domates, biber çapalamak ve toplamak işinde çalıştıklarını, mevsimi geldiğinde pamuk ve narenciye bahçelerinde çalıştıkları söylüyor.
“Evde mi kalıyorsun çadırlarda mı” sorumuzu İbrahim Karagöçer şöyle yanıtlıyor: “Evi kim kaybetmiş ki biz bulalım. Tabi ki çadırlarda kalıyoruz.” Çalışmaya gelenlerin çoğunlukla, Urfa, Diyarbakır, Mardin ve Şırnaklı olduğunu belirten Karagöçer, tarım işçileri içinde Suriyelilerin de olduğunu sözlerine ekliyor. Çadırlarda yatakların arasında 2 metre mesafe bırakılması gerektiğini salık veren genelgeyi hatırlattığımızda ise “Bu mümkün değil, keşke mümkün olsa. Bu ev değil çadır. Ev olsa bir oda da çocuklar, bir odada gençler, birinde ana-baba kalırdı. Bildiğin bir çadırdır. Bir çadırın içinde bazen 10 kişilik bir aile kalıyor” diyor.
Tedbirler için finansal destek gerekiyor
Kalkınma Atölyesi, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun kurumlarında biri. Atölyenin yakından izlediği alanlardan birisi mevsimlik tarım işçilerinin çalışma ve barıma koşulları. Kalkınma Atölyesi’nde Ertan Karabıyık’ın uzmanlık alanı mevsimlik tarım işçileri. Karabıyık, salgın günlerinde, tarım işçilerinin çalışma koşulları ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
Yapılan resmi açıklamalardan mevsimlik tarım işçilerinin çalışma bölgelerinde alınacak tedbirler açıklandı. Bu tedbirler ne kadar uygulanabilir?
Bakanlık tedbirleri ile il tedbirleri arasında çok büyük benzerlikler var. İl düzeyinde alınan tedbirler uygulamanın kimin tarafından yapılacağını belirtiyor, ancak nasıl ve hangi kaynakla yapılacağına işaret etmiyor. Ayrıca esas olan maliyetlerin hem işçi hem de çiftçi için nasıl karşılanacağı belirtilmiyor. İllerdeki uygulama detaylarını henüz bilmiyoruz. Ancak bu tedbir kararlarının öngörülen gibi uygulanması için finansal destek lazım. Bir de eşgüdüm, koordinasyon ve yeterli insan kaynağı.
- Bu iş kolunda faaliyet gösteren sendikalar, işçilerin haklarını almaları için yeterince çaba gösteriyorlar mı?
Bu iş kolunda sendika yok ve sendikal çalışma da yok. Olması da en azında şimdilik mümkün değil.
Destek gerek
Elfedin Güzel uzun süre mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmış, şimdi aracılık yapıyor. Güzel, bakanlığın açıkladığı koşulları uymalarının mümkün olmadığını söylüyor. Barınma şartların çok kötü olduğunu, işverenin gösterdiği bir yerde barındıkların ya da derme çatma çadırlarda kaldıklarını söylüyor. Güzel’e göre de bu şartlarda fiziki mesafeyi korumak mümkün değil. Salgının ortaya çıktığı bu yeni durumda için kimsenin kendileri ile görüşmediğini söyleyen Elfedin Güzel, mevsimlik tarım işçilerinin genellikle başka bir geliri olmayan insanlardan oluştuğunu ekliyor. Gençlerin dershane parasını karşılamak veya okul harçlığı için mevsimlik tarım işçiliği yaptığını söylüyor. Bazı işverenlerin paralarını vermediğini, şikayetçi olduklarında ise polisin kendilerine ‘Gidin mahkemeye verin’ dediğini, ellerinde resmi bir belge olmadığı için mahkemeye gidemedikleri söylüyor.