Salgın nedeniyle yüz binlerce iş yeri kapandı, on milyonlarca emekçi, küçük üretici, esnaf işsiz, gelirsiz kaldı. Böylesi bir dönemde, yerel yönetimlerin en temel yaşamsal ihtiyacını karşılamaktan dahi yoksun kesimlere yönelik yardım çabaları, AKP iktidarı tarafından “paralel yapı” olarak nitelendiriliyor ve yardımlar engelleniyor.
Birçokları AKP’nin bu tavrını “şaşkınlıkla” karşıladı. Yani nasıl olur da hükümet yerel yönetimlerin halka insani yardımda bulunmasını, neredeyse bir terör eylemi olarak niteler ve engellerdi?
Vaziyet şaşılmayacak gibi değil tabi ama şaşıranlara şaşırmamak da elde değil! AKP’nin kendinden olmayan yerel yönetimlere yönelik bu yaklaşımı yeni değil ki…
15 Temmuz darbe girişimi gerekçesiyle ilan edilen OHAL sonrasında Türkiye’nin birçok büyükşehir, il, ilçe belediyesine benzer suçlamalarla kayyım atandı. Halen onlarca belediye başkanı bu suçlamayla yani halka verdikleri belediyecilik hizmetleri, terör eylemi gibi gösterildiği için bugün cezaevinde. Dahası tacizciler, tecavüzcüler, uyuşturucu satıcıları, mafya babaları koronavirüs salgını nedeniyle salıverilirken, halkın seçtiği belediye başkanları, salgının kol gezdiği cezaevlerinde tutulmaya devam ediyor.
Tüm bunlar, salgın sürecinde iktidarın yerel yönetimlere yönelik “akıl dışı” tavrını normalleştirmez elbette. Ama ötekileştirmenin, Kürt halkına yapılan haksızlık, hukuksuzluk karşısındaki vurdumduymazlığın sonucunda “iğne ancak kendine battığında şaşırma” haline de değinmeden geçemedim.
AKP’nin önceleri DBP ve HDP’li belediyeleri şimdi ise tüm muhalif belediyeleri işlevsiz hale getirmeye çalışan tutumunun, muhalefetin elindeki yerel yönetimleri iktidarına karşı tehdit olarak görmesinden kaynaklandığı aşikâr. İyi de, devlet erkini (yasama-yürütme-yargı) tek başına elinde bulunduran bir iktidar, yerel yönetimleri neden hâlâ tehdit olarak görür?
Bu sorunun yanıtını en iyi bilen, AKP kadroları ve başta da Tayyip Erdoğan’dır, kuşkusuz. AKP’nin de içinden geldiği Milli Görüş geleneği, Cumhuriyet’in -görüntüde de olsa- laik devlet yapısı içinde “marjinal” kabul edilmiş ve diğer tüm muhalif siyasetler gibi çeşitli biçimlerde engellenmiştir. AKP’ye bu engelleri aşarak tek başına iktidar olma yolunu açan, “Refah Partisi olarak girilen 1994 seçimlerinde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere yerel yönetimlerin kazanılması”dır. Başta İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan olmak üzere daha sonra AKP’yi oluşturacak kadrolara bu seçimi kazandıran ise “1980 sonrasında devletin neoliberal politikalarla sosyal politikaları terk etmesinin karşısına, yerel düzeyde -inanç temelli de olsa- sosyal yardımı içeren bir programı çözüm olarak ortaya koyan (Milli Görüş Belediyeciliği olarak da isimlendirilen) anlayış olmuştur.
AKP, iktidara geldikten sonra da yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve sosyal yardımların yerel yönetimler eliyle yürütülmesi anlayışını sürdürmüştür. Örneğin, “Kamu yönetiminin güç ve yetkilerinin merkezde toplanması yerine, olabildiğince fazla yetki, görev ve fonksiyonların yerel yönetimlere devredildiği ve birçok devlet fonksiyonlarının yerinden yönetim esasına göre gerçekleşebileceği bir devlet anlayışına süratle geçilecektir” ve “Partimiz, merkezi devletin yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve özel sektör ile işbirliği yapmasını sağlayarak sosyal devlet hizmetlerinde verimliliği, sürati ve kaynak kapasitesini artıracaktır” ifadelerinin yanı sıra “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na uygun olarak, anayasal sistemimize yerel yönetim hakkının dahil edilmesi” taahhüdü de halen AKP parti programını süslemektedir.
Yani AKP’yi 18 yıldır süren iktidara, Erdoğan’ı ise tek adam koltuğuna taşıyan süreçte neoliberal politikalarla toplumun sorunlarına çözüm üret(e)meyen piyasacı devlet anlayışına karşılık, sosyal yardımları içeren yerel yönetim anlayışının önemli katkısı olmuştur. Öte yandan yerel yönetimlerin önemine vurgu yapan beyanları, bir dönem AKP’nin liberal çevreler ve AB’nin desteğini alarak, iktidarını güçlendirmesini de sağlamıştır.
Daha açık bir ifadeyle, AKP ve Erdoğan, bugün devleti tüm kurumlarıyla elinde bulunduruyorsa; bu büyük ölçüde, şimdilerde “paralel yapı” suçlamasıyla engellemeye çalıştığı anlayış sayesindedir.
Peki ne olmuştur da AKP, kendisini bugünlere getiren ve tüm belgelerde deklare ettiği anlayıştan keskin bir dönüş yapmış ve hatta bu anlayışı neredeyse terörist bir eylem olarak görme/gösterme noktasına gelmiştir?
Açıktır ki AKP’nin bugün kendisinden olmayan yerel yönetimleri iktidarına tehdit olarak görmesinin nedeni “bir zamanlar iktidara gelmesine olanak sağlayan anlayışın, kendisine karşı kullanılmasına engel olmak istemesi”dir. Zira bugün AKP, kadrolarının 90’ların başında karşı çıktığı neoliberal, merkeziyetçi devletin ta kendisi olmuş; sermayenin çıkarlarını ve kendi iktidarını korumaya çalışırken topluma ve onun ihtiyaçlarına tamamen yabancılaşmıştır! İktidarını demokrasinin kırıntılarının bile olduğu bir ortamda sürdürebilmesi imkansız hale gelmiştir. Kendisine karşı olan ya da üzerinde egemenlik kuramadığı düşünceler gibi belediyelere de tahammül edememektedir!