Marianne ile Héloïse arasında yavaş ve sakin bir şekilde gelişen, öte yandan seyirciyi oldukça heyecanlandıran Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi filmi, iki kadının nasıl birer özne haline geldiklerini gözler önüne seriyor
Şilan Bingöl
Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi, 18. yüzyılda geçen bir hikâyeyi anlatıyor. İlk etapta güzel ve güzel olduğu kadar da dramatik bir aşkı anlattığını düşünsek de film ilerledikçe başka birçok çarpıcı konunun içerisinde buluyoruz kendimizi. Dönemin kadına yönelik bakışını çeşitli yönleriyle ele alıyor: İstemediği evliliğe zorlanan bir kadın ve patriarkal sanat dünyasında var olmaya çalışan kadın bir ressam. Portreler arasından geçerek bu iki kadının zamanla ortaya çıkan aşkına tanık oluyoruz. Aşk ve resim sanatı, iç içe geçirilerek oldukça estetik bir şekilde ele alınıyor. Bunun yanı sıra, kimi zaman Orpheus ve Eurydike Efsanesi’nden bahsedilerek kimi zaman müthiş müzikler kullanılarak film başlı başına şiirsel bir hal alıyor.
Filmin konusu kısaca şöyle: Héloïse, ablası intihar ettikten sonra manastırdan evine geri dönen ve annesi tarafından evlendirilmek istenen genç bir kadın. Annesi, Milona’da bulunan damat adayına Héloïse’in bir resmini göndermek ister, bu yüzden de portresini yapmak üzere kadın bir ressamı getirtir. Fakat bu çok da kolay değildir. Çünkü daha önce de bunun için girişimde bulunmuştur fakat Héloïse bu evliliği istemediği için ressama poz vermekten kaçınmıştır. Bu sebeple bu defa ona fark ettirmeyecek şekilde portresi yapılacaktır. Bunun için görevlendirilen Marianne, Héloïse’e fark ettirmeden portresini yapmaya çalışır. Marianne ve Héloïse her gün beraber yürüyüşe çıkarlar. Böylece Marianne onu saatlerce seyretme fırsatı bulur ve geceleri onu resmetmeye çalışır. Bu esnada aralarında bizim de sabırla tanık olduğumuz bir aşk doğmaya başlar. Marianne portreyi bitirdiğinde ise bu eve gelmesinin asıl sebebini Héloïse’e itiraf edip portreyi ilk önce ona göstermeye karar verir.
Aşk, yoldaşlık ve portre
Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’nin en özgün tarafı kadını her yönüyle özneleştirmesi. Sadece kadın oyuncuların olduğu filmde, farklı ama bir o kadar da benzer şekilde patriarkanın nesneleştirmeye çalıştığı iki kadının birbirlerine duymaya başladıkları aşkla beraber özneleşme süreçlerine tanık oluyoruz. Diğer taraftan, filmin başlarında daha pasif şekilde karşımıza çıkan, ev işlerine yardımcı olan Sophie karakteri de film ilerledikçe daha aktif hale geliyor. Marianne ve Héloïse özneleştikçe Sophie’yi de aralarına alıyorlar ve bu üç kadının yoldaşlığı başlıyor. Aralarındaki ilişkilerden yola çıkarak gözlemlediğimiz kadınların özneleşme haline, daha farklı boyutuyla resim sanatı ve portreler bağlamında tanık oluyoruz bir de.
Héloïse farkında olmadan yapılan portresini gördüğü zaman, Marianne’in derin bakışlarının sebebinin bu portre olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğruyor, üstelik portresini de beğenmiyor ve bu sefer ona modellik yapacağını söyleyerek Marianne’dan portresini tekrar yapmasını istiyor. Bu noktada filmin, Avrupa resim sanatı tarihinde kadınların yıllarca model olarak nesneleştirilmesine de itiraz ettiğini söyleyebiliriz. Zira Marianne, Heloise’in portresini yaparken ikisinin tam olarak aynı yerde oldukları, eşit olduklarına dair sahnelere ve diyaloglara şahit oluyoruz ve Héloïse’in bir model olarak özneleşmeye başlıyor.
Görme biçimleri
John Berger, Görme Biçimleri belgeselinin, kadınların Avrupa resim sanatı tarihinde model olarak nasıl nesneleştirildiklerine odaklanan ikinci bölümünde, tam da bu konudan bahsediyor: “Erkek hep bakan, kadın hep bakılandır. Berger; kadınlar, nasıl göründüklerini, nasıl görünmeleri gerektiğini anlatan bakışlara maruz kalırlar ve onlara yönelik her bakışın arkasında bir hüküm vardır” der. O, bu noktada, Avrupa resim sanatı tarihinde kadınların çıplak tablolarından yola çıkarak, onların model olarak nasıl nesneleştirildiklerini anlatır. Fakat ona göre bu, “çıplaklık” değildir esasen. Çünkü çıplak olmak insanın sadece kendisi olmasıdır ve başkası için değildir. Öte yandan “nü” olduğunu öne sürdüğü bu tablolarda, kadınlar teşhir edilmektedirler. Erkeğin bakışıyla ve özneleşmesiyle beraber, kadın nesneleştirilmiş durumdadır ve kendi değildir artık.
Berger, “Çocukluk yıllarından itibaren sürekli olarak gözlemlenmesi öğretilen ve buna razı edilen kadın, kafasında sürekli olarak kendisinin dışarıdan nasıl gözüktüğüne dair kendi oluşturduğu imgeyi düşünür” der ve bu noktada, “ayna”dan bahseder. Ona göre kadının maruz kaldığı bakışlar, bir aynadan yansıttığı kendi bakışlarıdır artık. Zira aynaya bakarken kadın, tıpkı portre modelliğinde olduğu gibi, nesneleştiği bir durumun içerisinde bulur kendisini. Bu noktada Berger, kadının elinde aynasıyla resmedildiği ve kadının kendisi olamadığı “nü” tablolardan bahseder ve şu çıkarımda bulunur: “Erkek tarafından sadece bir ‘görünüş’ olarak ele alınan kadın, eline yerleştirilen aynaya bakarken kibrin sembolü haline gelir ve erkek, kendi zevki için çıplak resmini yaptığı kadını, ahlaki olarak suçlar.
Berger’in belgeselde odaklandığı “kadının model olarak nesneleşme hali”, filmin bir diğer sahnesinde yerle bir edilir. Ayrılmalarına kısa süre kala, iki kadını yatakta çıplak olarak görürüz. Marianne küçük bir yüzeye bu sefer kendisine ait olacak ve hep saklayacağı Héloïse’in resmini çizer, ona da kendisinin bir resmini isteyip istemediğini sorar, “evet” yanıtını alınca da küçük bir aynayı Héloïse’in çıplak bedenine yerleştirir ve aynaya bakarak boş bir kitap sayfasına, Héloïse’in saklayacağı kendi resmini çizmeye başlar. Marianne, sadece suratının gözüktüğü küçük aynaya bakarak kendi yüzünü resmeder. Öte yandan, çizdiği bedeni ise karşısında çıplak olarak yatan Héloïse’e aittir. Erkek bakışının olmadığı, kadının “nasıl görünürüm” duygusundan sıyrıldığı, iki kadının ortaklığıyla öznellikleriyle yapılan bu resim, Berger’in bahsettiği, kadının maskesiz ve sadece kendisi olduğu “çıplaklık” halini sembolize eder âdeta.
Marianne ile Héloïse arasında yavaş ve sakin bir şekilde gelişen, öte yandan seyirciyi oldukça heyecanlandırarak filmin içerisine çeken eşcinsel aşkın yanı sıra, resim sanatı üzerinden tanık olduğumuz bazı sahneler, iki kadının nasıl birer özne haline geldiklerini gözler önüne seriyor.
Künye
Orijinal isim : Portrait de la jeune fille en feu
Yönetmen : Céline Sciamma
Oyuncular : Noémie Merlant, Adèle Haenel, Luàna Bajrami
Yapım : 2019, Fransa
Süre : 122 dk.