Türkiye’de çiftçiler yok sayılırken, Kürt çiftçisi bu durumu misliyle yaşıyor. Çiftçilerin en büyük girdilerinden ‘enerji’ faturaları çiftçinin belini bükerken, Kürt çiftçisi ise ekim yapamaz halde. Diğer yandan mevsimlik tarım işçilerinin hukuku bile yok
Yusuf Gürsucu
İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde maden, inşaat, enerji vb. sektörlerin patronlarına sınırsız destekler açıklayan iktidarın çiftçilere dönük hiçbir desteğinin olmaması büyük sorunları beraberinde getirirken, Kürt çiftçisinin tarım desteklerine DEDAŞ’ın el koyması ve birçok bölgede tohum desteği yapılırken Kürt çiftçisinin bu desteklerden mahrum bırakılması, iktidarın Kürt politkalarından bağımsız olmadığına ve açıkça ırkçılık yapıldığına işaret ediyor. Diğer yandan Kürt mevsimlik tarım işçilerinin, kölelik koşullarında salgın süreci içinde çalışmaya mecbur bırakıldığı açıkça görülüyor.
Tebliğ ile desteklere el konuyor
22 Şubat 2017’de Resmi Gazete’de 29987 sayılı tebliğ ile enerji borçları olan çiftçilerin tarımsal destekleri, enerji borcu olması halinde yapılmaması, desteğin enerji şirketine ödenmesini içeriyordu. Tebliğin 1. Madde 1. Fıkrası şöyle düzenlenmiş: “Bu Tebliğin amacı, 31/12/2015 tarihli ve 29579 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Dağıtım Sistemindeki Kayıpların Azaltılmasına Dair Tedbirler Yönetmeliğinde.. Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak illerinde 2016 yılında tarımsal amaçlı sulamada kullanılan elektrik için; 2017 yılında ödenecek fark ödemesi desteklerine konu ürünlerde çiftçinin alacağı bitkisel üretime konu destek ödemelerine ödeme zamanında bloke konulması” esasları belirlenmiş ve bu durum kalıcı hale getirilmişti.
Hukuk dışı uygulama
Bu tebliğ her yıl yenilenerek uygulamaya konulmaya devam ederken, Türkiye’nin dört bir yanında su birlikleri ile binlerce çiftçinin enerji borçları nedeniyle sıkıntı yaşadığı biliniyor. Bu uygulamanın sadece Kürt çiftçisini kapsaması ise dikkat çekici. Diyarbakır Yenişehir Ziraat Odası Başkanı Süleyman İskenderoğlu, çiftçilerin elektrik dağıtım şirketine olan borçlarının tarımsal destekleme primlerinden kesilmesini olanak kılan kararına karşı dava açmıştı. Geçtiğimiz aralık ayında Danıştay 10. Daire’de görülen davada mahkeme heyeti, oy çokluğu ile uygulamayı hukuka aykırı bularak iptal etti. Ancak buna karşın bu tebliğ uygulanmaya devam ediyor. Bu hukuksuzluğun sadece Kürt çiftçilerine karşı uygulanıyor olması ise, çifte standardın açık bir göstergesi. Geçtiğimiz mart ayında Danıştay kararını yok sayan iktidar ve DEDAŞ, çiftçilerin desteklerine el koymuştu.
Kullanmıyor ama borcu var
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 2020 yılı için verilen mazot, gübre ve tohum desteklerine el konulmasına tepki gösteren Mardinli bir çiftçinin, kullanmadıkları enerji için hesabına el konulduğunu belirtmesi ise uygulamanın bir yağma politikası olduğunu ve Kürt çiftçisi tarımdan uzaklaştırmak için bu uygulamaya bir kaldıraç görevi yükledikleri anlaşılıyor. Desteklerine el konulan çiftçi Mazlum Esen, “Benim abonem yok. Tarlam zaten barajdan sulamalı. Buna rağmen hesabıma yatan desteğin 3’te 2’sine el konulmuş. DEDAŞ, milleti batırmak istiyor. Borcum yok ama desteğime el koyuyor. DEDAŞ’a gidiyoruz, makbuz istiyoruz ama vermiyor. Muhatap arıyoruz, bulamıyoruz. Doğrudan desteğe el koyuyorlar. Bir beyaz kağıt üzerine ‘Borcunuz var’ diye yazıyorlar. ‘Benim arazim barajdan sulamalı’ diyorum. Arazimi başka bir köylünün kuyusuna yakın olmasını gerekçe yaparak, ‘Oradan kullanmışsındır’ diye borç çıkarıyorlar” dedi.
Arazi büyüklüğüne göre fatura
AKP iktidarının desteği ile bölgede enerji kullanımında baz alınan şey, enerji kullanımı değil arazi büyüklükleri olmuştur. Arazi büyüklüğüne göre çiftçiye fatura daha doğrusu bir kağıt parçasına yazılmış borç tutarı çiftçiye tebliğ edilmektedir. Mardinli çiftçinin başına gelenler, bölgenin tamamında yaşanıyor. Urfa’da arazisi üzerine yağmur sularını biriktirmek için ufak bir gölet yapan ve tarımsal sulamada bu göleti kullanan çiftçiye arazi büyüklüğüne göre fatura yollayan DEDAŞ, çiftçinin faturaya itirazını dikkate almamış ve tarımsal desteğine el koymuştu. Hiç enerji hattı olmayan ve enerji kullanması imkansız bölgelerdeki çiftçilere de arazi büyüklüklerine göre elektrik faturaları yollanmaktadır. 2016 yılından bu yana ise enerji dağıtım şirketi olan DEDAŞ, bölgede adeta başkesen bir uygulama ile halkı üretimden soğutmaya başladı. DEDAŞ, daha önce DBP’li belediyelere de benzer uygulamalar yaparak kentleri susuz bırakmıştı.
Kentler de susuz bırakıldı
Bir milyon 600 bin insanın susuz kalmasına yol açan DEDAŞ’ın hukuksuzluğuna yönelik, dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı olan Gültan Kışanak, “Büyük borçlarımız var ödeyemiyoruz, bu nedenle sular kesiliyormuş gibi bir hava yaratmaya çalışıyorlar. Tamamen yalandır. Belgeleri ile kanıtlamaya hazırız. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve bağlı kuruluşu DİSKİ’nin ne sosyal güvenlik kurumlarına, ne vergiye ne de başka bir yere güncel borcu yoktur. Özelleştirme yapıldığı günden bugüne harcadığımız bütün elektriğin parasını tıkır tıkır ödemişiz. Bir tek kuruş borcumuz yoktur. İhtilaflı olan birkaç konu vardır. Bunun da çözüleceği yer ilgili kamu kurumlarıdır, yargıdır, mevzuattır. Bunlar çözülmeden bize tehditle, şantajla bu faturaları kabul edeceksin dayatmasında kimse bulunamaz” sözleri DEDAŞ’ın bölgede iktidarın bir nevi ileri gücü gibi hareket ettiğine işaret ediyor.
İşçiler yok hükmünde!
Mevsimlik tarım işçilerini kapsayan Türk hukuk sistemi içerisinde bir bölüm yok. İşçiler iş kazası, nakil anında kamyonlar veya traktör römorkları üzerinde yolculuk ederken oluşan kazalar sonucu sakat kalması, yaşamını yitirmesi gibi durumların hukuk çerçevesinde hiçbir karşılığı yok. Ölen öldüğüyle kalırken, sakat kalan da kaderiyle başbaşa bırakılıyor. Türkiye’nin onayladığı İLO sözleşmelerinde 24 maddelik içerik ise uygulanmıyor. Mevsimlik tarım işçilerinin sendikalaşması önünde herhangi bir engel yok ancak sendikalar, mevsimlik işçiye yüzünü dönmekten imtina ediyor. Tarım işçilerini adeta köleleştiren çavuş veya dayı sistemi, özellikle Kürt işçilerin en büyük sorunlarından birisi. Toprak sahipleri işçileri değil çavuşları arar. Belli bir ücrette kişi başı anlaşırlar. Bu anlaşmanın detaylarını işçiler bilmez ve çavuş, işçilerin tamamı üzerinden tamamının kazandığı kadar parayı cebine koyarken, işçileri kamyon tepelerinde, traktör sırtlarında, 15 kişilik eski minibüslere 30 kişi bindirerek gelirini arttırır.
Kürt mevsimlik tarım işçileri
Çalışma mevsimi yaklaştığında yollara düşen mevsimlik işçi aileleri, son derece tehlikeli koşullarda uzun seyahatler yapıyor. Yılın yarısını yolculuk yaparak ve tarlalarda çalışarak geçiren mevsimlik işçiler, çok düşük ücretler karşılığında ve oldukça güç koşullarda çalışmaktadır. Kavurucu yaz sıcaklarında küçük çadırlarda konaklayan kalabalık ailelerin, temiz içme suyuna erişimlerinin bulunmaması, salgın hastalıklarla karşı karşıya gelmelerine yol açarken, koronavirüs salgınının sürdüğü koşullarda ciddi yaşamsal tehdit altına alınıyorlar. Hareket halinde oldukları gerekçesiyle Çalışma Bakanlığı’na, kırsal kesimde yaşamadıkları gerekçesiyle de Tarım Bakanlığı’na bağlı olmayan bu nüfus, pratikte devlet tarafından ‘yok’ sayılmaktadır. Muhatap oldukları tek kurum, işçileri takibe alan jandarma. Kürt tarım işçilerinin sadece yüzde 0.80’inin sosyal güvencesi var. Çalışmak için gittikleri bölgelerde kazandıkları çok düşük ücretlere rağmen işçilerin yüzde 88’i ulaşım, yüzde 95’i ise yiyecek masrafını kendileri karşılıyor. Kürt mevsimlik tarım işçilerinin Karadeniz’de fındık toplamak için aldıkları ücret ile Gürcü işçilerin aldıkları ücret arasında ise en az 2 kat fark olması, işçilere yönelik ırkçı tutumu da açığa çıkarıyor.
Kayseri çiftçileri!
Geçtiğimiz günlerde Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Akay, çiftçinin, sulama kaynaklı elektrik borçlarının ertelenmesi gerektiğini belirtti. DEDAŞ’ın sorumluluğu dışında kalan Kayseri ve diğer bölgelerde enerji şirketinin tek yaptırımı abonelerin enerjisini kesmek ve mahkemeye vermek olurken, Kürt çiftçisinin desteklerine direkt olarak el konulması Türkiye’de çifte standardı göstermeye yetiyor. Hüseyin Akay, çiftçinin özellikle ekim aşamasında en büyük ihtiyacının su olduğunu, yeterli yağışın olmadığı durumlarda açılacak su kuyuları nedeniyle ortaya çıkan elektrik faturalarının çiftçi açısından büyük bir sorun olduğunu belirterek, “Vergilerin, sigortaların, beyannamelerin ertelendiği bu ortamda, çiftçiye de bu manada destek verilmesi lazım. Çiftçimizin beklentisi, bu borçların ertelenmesidir” dedi. İktidarın inşaat, maden, enerji, savunma sanayisi gibi kesimlere verdiği sınırsısız desteğin kırıntısının bile çiftçilere verilmek istenmemesinin başlıca nedenlerinden biri sermayenin tarımsal üretimi direkt olarak üstlenmemesinden kaynaklanıyor. Öncelikle Kürt çiftçisinin ve genel olarak küçük çiftçiliğin bitirilmesini hedefleyen tarım politikaları, iktidarın temel politikalarından olduğu için tüm uygulamalar; yasalar ve yönetmelikler üzerinden okunabiliyor.