Dilhan Yılmaz-Neğşirvan Güner/İstanbul
25. yılını bir dizi konser ile kutlayan Kardeş Türküler’den Vedat Yıldırım sorularımızı yanıtladı. Yıllardır hep çoğalmaya ve çoğaltmaya çalıştıklarını ifade eden Yıldırım, ‘Memleket bizim sahnemiz gibi olsaydı bambaşka olurdu o zaman’ dedi
Mezopotamya coğrafyasından Balkanlara kadar çok kültürlü bir coğrafyanın zenginliğini müziklerinde yaşatan Kardeş Türküler, 25. yılına giriyor. Kardeş Türküler 25. yıla özel konser serisi ile Avrupa dahil birçok yerde dinleyicileri ile buluşacak. Bu konserlerin İstanbul ayağı, 29 Temmuz saat 21:00’de birçok sanatçı ile birlikte Most Uniq Açıkhava Konserleri kapsamında gerçekleşecek. En kalabalık konser organizasyonlarından birini gerçekleştirecek olan Kardeş Türküler’e sahnede Ayşenur Kolivar, Candan Erçetin, Çıplak Ayaklar Kumpanyası, Dalepe Nena, Ertan Tekin, Gürcü Sanat Evi Çoksesli Korosu, Mehmet Erdem, Mikail Aslan, Onur Şentürk, Pakrat Estukyan, Sayat Nova Korosu, Taribad-ı İsyan gibi sanatçılar eşlik edecek. Kardeş Türküler’den Vedat Yıldırım ile bir dizi konserle taçlandırdıkları 25 yıl serüvenleri hakkında konuştuk.
Müzik yolculuğunuzun 25. yılını birçok sanatçının da katılacağı bir konserle kutluyorsunuz. Kardeş Türküler 25 yılda neler yaşadı, neler yaptı?
Biz hepimiz biraz yolda piştik, ilk Boğaziçi Üniversitesi’nde bir araya geldik. Boğaziçi’nin evrensel bir yapısı vardı, sadece ders çalışmaya gidilen, meslek öğrenilen değil bir kültür, bilim yuvasıydı aynı zamanda. O yüzden ODTÜ olsun, Boğaziçi olsun buralardaki kültür kulüpleri çok önemliydi. Biz de folklor kulübünde bir araya geldik ve Kardeş Türküler projesi ortaya çıktı. Kardeş Türküler projesiyle birlikte de profesyonel müzik hayatına girdik, biz böyle yavaş yavaş pişmeye başladık bu yolda. Sonrasında ise buradaki toplulukları tanımaya başladık. Ermeni, Gürcü, Lazlar, Alevi, Kürtler, Sunniler ki sunnilerin müzik ritüelleri var onları tanımaya çalıştık. Birçok bölgede derlemeler yaptık, Hakkari’de, Balkanlarda, Romanların yaşadığı bölgelerde, o yüzden de hep öğretici bir süreçti. Bu yolda hep çoğalmaya çalıştık, çünkü birikim çok önemli, mutfakta olmak çok önemli. İnanç tek başına yetmiyor. İnançla öğrencilik arasında iyi bir bağın olması gerekiyor ki daha verimli daha güçlü olsun.
Bu konserde bizimle beraber sahnede yer alacak sanatçıların bir çoğu ile daha önce çalıştık. Bir kısmı zamanında Kardeş Türküler’deydi, şimdi kendi projeleri var. Örneğin Ayşe Kolivar Karadeniz Müziği yapıyor, Mehmet Erdem zamanında Kardeş Türküler ile birlikte çalıştı. Candan Erçetin’le zaten arada ortak konser veriyoruz. En son bir tane şarkı yaptık beraber hatta klibi yayınlanacak. Halklar Korosu var sembol bir koro, Gürcü dostlarımız var orada yine zamanında onlarla da sahne paylaştık.
Bu coğrafyada zaman israfı çok. Tek tek diyen bir kafa var bu coğrafyada, biz de buna rağmen hep çoğalmaya ve çoğaltmaya çalıştık. Ve gerçekten bu bizim yaptığımız daha keyifli ve daha zevkli. Çünkü birçok dil var birçok makam var, bir çok dans var. Biz bunun tadını çıkarıyoruz, halkların çoğunluğunun tadını çıkarıyoruz. O yüzden bizim için çok keyifli bir yolculuktu. Yolculuktu derken devam edecek tabi (gülüyor). Toplumsal barışa farklılıklarımızla bir arada yaşama kültürüne ihtiyacımız var. Bu sürekli örselendi, çelme takıldı. O yüzden biraz çetrefili bir yol ama yine de çok mutlu ve müteşekkiriz.
Müzikal yolculuğunuzun 25. yılından geriye dönmek gerekirse eğer neler değişti bu yolculukta? ne eksildi ya da çoğaldı?
Aslında bir dejavu duygusu var. Yine mi başa dönüyoruz gibi bir duygu var. O çelme takıldı dediğim şey o aslında, sürekli toplumsal barışı zedeleyen, kutuplaşmaya sürüklenen… Bunlar hep inişli çıkışlı oldu. Yine de hiçbir şey değişmedi diyemeyiz. Çok kazanımlar da oldu. Eskiden varlık yokluk meselesi tartışılırken şimdi bunlar kısmen geride kaldı. Ama tabi burada da nasıl varlar tartışma da o aslında, Bununla mücadele etmek gerekiyor.
Kardeş Türküler Boğaziçi Üniversitesi’nde kuruldu. Geldiğimiz süreçte Boğaziçi üniversitesinde öğrenciler baskı altında, hatta tutuklandılar bile. Kardeş Türküler’in kurulduğu üniversiteden öğrencilerin tutuklandığı bir üniversite. Ne söylemek istersiniz?
Oradaki gençlerle halen bir araya geliyoruz, Onlar bize destek oluyor biz onlara destek oluyoruz. Baskı durumu sadece Boğaziçi’ne özgü bir şey değil, üniversiteler şuan teknokrat okullarına döndü. İnsanlar sadece ders için orada bulunuyorlar, kampüs hayatı çok azaldı. Kampüs isminin bile yerini yerleşke aldı. Bilim kültür yuvaları meselesi memlekete çok da parlak değil artık. Biz bir üniversite grubu olmamıza rağmen, eskiden birçok üniversiteye gidip konser verirdik. Şuan gidemiyoruz, oralar da ticarileşti, üniversite festivalleri de taşeron firmalarla birlikte alternatif müziklerin yer almadığı, ‘piyasa’ müziğinin daha ön plana çıkartıldığı yerler haline geldi.
Ama buna rağmen üretim de var. Sanatın tarihi biraz da baskıların tarihidir aslında. Politik bir baskıdan bahsetmiyorum sadece, insanın varoluşunda da vardır o baskı. Devlet kurumu, aile kurumu, kadın erkek ilişkileri bunlar da var işin içinde.
Dönemin şartlarına göre çalışmalarınız da şekilleniyor mu?
Tabiki şekillendiriyor, Örneğin ilk albümde ‘Jin Hebun’ vardı. Nizamattin Arıç bestelemişti sözleri Cigerxwin’e ait olan bir eser. Yaşamı ve varoluşu, o ruh halini, isteği anlatan bir şey. Sonra ‘Kerwane’yi söyledik göçle ilgili. Sonra Newroz şarkılarımız oldu. Sonuçta bir fanusun içerisinde değiliz, hayat neyse biz de oradan gücümüzü almaya çalışıyoruz. Kardeş Türküler sadece biz değiliz aslında. O yüzden hep şöyle diyoruz; memleket bizim sahnemiz gibi olsaydı bambaşka olurdu o zaman.
Yol albümünüzden biraz konuşalım. Albümde Pontusca ve Boşnakça birer şarkı yer alıyor…
Boşnakça albümde ilk kez yer aldı, Karadeniz Rumcası yani Antik Yunan’da Romeika (Pontusça) diyorlar, onu ilk kez seslendirdik. Her albümde böyle bir şey yapmaya çalışıyoruz. Türkiye’de iki bin Rum kaldı, nerden nereye gelmişiz. Ama bu boynumuzun borcu, hiçbir ayrım gözetmeksizin bütün kültürel zenginlikleri sahneye taşımaya gayret edeceğiz.
Yol albümü 25. yılınızı tanımlıyor diyebilir miyiz?
Hala bir yolculuk halindeyiz. Ve nereye götüreceği de belirsiz. Ama bir sonraki albümümüz daha çok kendi bestelerimizden oluşacak. Beste yapmakla birlikte bizim asıl sorumluluğumuz geleneksel mirası bu günlere taşımak. Mevlana’nın ‘Artık yeni şeyler söylemek lazım’ diye bir sözü var. Tam da bu noktaya işaret ediyor. Onun için bugünün dilini de kurmak gerekiyor. Tabiki gelenekten çok faydalanıyoruz. Aşık geleneğinden tutun dengbêj geleneğine kadar. Bedri Rahmi Eyüpoğlu söylüyordu: ‘Ne zaman bir türkü dinlesem şairligimden utanırım’. Neşetlerin ‘Evirim ahirim sensinler’, Kürtlerdeki ‘Ez pir bum dil pir ne bu.’ Bütün bunlar bin yıllardır imbikten süzülerek gelmiş. Biz de gücümüz buralardan alıyoruz.
- yıl konserleri devam edecek mi?
Evet. Ağustosta güneye ineceğiz. Bodrum, Datça’da da var. Sonbaharda ise diğer ilerde olacağız. Bir de Avrupa turnesi olacak. O da ekim-kasım gibi. Ama 25. yıl konserlerini daha önce Amed, Mardin ve Urfa gibi kentlerde verdik.
Kendinizi rahat ifade edebiliyor musunuz ?
Kendimizi ifade edecek bir alan yok ki. Medya kalmadı, televizyon kalmadı. Sadece artık direkt insanlara ulaşmak bizim için çok önemli oldu. Sosyal medyayı bir iletişim ağı olarak kullanıyoruz. Oralar bizim gücümüz. Sözümüzü söylebildiğimiz bir alan haline geldi.
25 yıllık serüveninde tekrar yaşamak istediğiniz dönem hangisiydi? Bende kaldı dediğiniz…
Konser için Ermenistan’a gittik. Hrant Dink’in bir vasiyeti vardı. Sayat Nova Korosu ile birlikte 80 90 kişi gittik. Suriye’ye gittik. Şam’da konser verdik. 8 yıl önce düşünebiliyor musun. Hewler’e gittik. Oraları görmek, Suriye’yi Halepi çok güzeldi. Halep’in savaş sonrası, o gezdigimiz fotografları gördük çok hazin. Diyarbakır Newrozu çok güzeldi. Yıllar önce 2 bucuk milyon insanın karşısına çıktık. Dehşet bir durum. Bunlar dünyanın en büyük festivalleri aslında.
Bu dönemi nasıl degerlendiriyorsun kültür sanat anlamında?
Sıkıntılı bir dönem. Her şey tepe taklak. Bir kaos dönemi ama bizim de söyleyecek sözümüz var her zaman. Sözlerimiz bitmez. Çok normal bir memlekette, coğrafyada yaşadığımızı kimse iddia edemez herhalde. Ama bunlar aynı zamanda bizi güçlendiriyor. Üretime dönüşüyor.
Bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Böyle gitmez. Bu dönem sonuçta sıkıntılı bir dönem. Siyasi olarak, ekonomik olarak, barış ortamı olarak. Ötekileştirme hat safhada. Yunanistan’daki yangın örneğinde gördünüz. Sosyal medyadaki ırkçılık had sahadaydı. Ayrımcılık, ırkçılık çok artmış durumda.
Aynı zamanda film müzikleri yapıyorsunuz. Devam ediyor mu?
Dasdas’ta sahnelenen Yakaranlar’ın müziğini yaptık. Bir tiyatro oyunu için daha yapacağız. Bir Cemal Süreya ile Ahmed Arif karşılaşmasını ele alan bir tiyatro oyununun müziğini yapacağız.
‘Kardeş Türküler belgesel projesi var’
Yönetmen Çayan Demirel ve ekibi tarafından bir belgesel projesi yapılıyor. Talihsiz bir durum yaşadık sevgili Çayan hastalandı bu süreçte ama sadece İşin kurgu kısmı kaldı. Çekimleri falan bitti yani.
Sanat ticari, siyasi alana sıkıştırılıyor
Harbiye Açıkhava Sahnesi’ne uzun zamandır çıkmıyorsunuz. Nedeni nedir?
Oralar artık çok zorlaştı. Kültür sanat politikalarından kaynaklı çıkamıyoruz birçok yere. Biz üniversitelere de gidemiyoruz ki artık. Çok sıkıntılı. Fazıl Say örneği var. ‘İstenilmeyen insanlar’ gibi bir durum yarattılar ki Say açıklama yapmak zorunda kaldı. Kültür sanat alanları ticari ve siyasi eğilimlerin çakıştığı bir alan haline geldi. Bu da kültürel hegemonyanın kurulması ile açıklanabilir.
Son olarak eklemek istediginiz bir sey var mi?
Güzel bir konser olacak. Daha önce beraber sahne aldığımız birçok dostumuz da orada olacak. Burada herkes kendi kültürüne aşık. Festivallerin çoğunda Türkçe’den başka dil yok. Halbuki neler var bu topraklarda. Kadir kıymet bilmek gerekiyor. Bütün kültürlerin ortak bir alanda bulucağı bir konser vereceğiz. Bu anlamda güzel bir konser olacak.