Sokağa çıkma yasağı ilanları başladığından itibaren açıklanan 30 büyükşehir ve Zonguldak diye bir ekleme başlığı ile başlayan yasaklardan bahsetmek istiyorum. Ve bu deyimin aslında hâlâ kimseyi şaşırtmamış olmasını belki anlarız. Zira bunca yaşanandan sonra artık şaşırmamak pek doğal gelebilir fakat insan vicdanını incitmemesinden ötürü olacak ki kimse neden Zonguldak da “dâhil’’ diye sorgulamıyor. Korona salgını ile birlikte ülkede alınan tedbirlerle beraber pikniğe çıkma yasaklarından, mezarlıklara dâhi girmelerine izin verilmezken, maden ocaklarından, jeotermal kuyularından, fabrikalara, termik santraller vb. iş kollarının hiçbirinde hâlâ işler durdurulmuş değil. İnsan yaşamını hiçe sayan sermaye, elbette bunu iktidarın bu konuda yasaklayıcı, engelleyici tedbirlerinin olmamasından rahatlıkla işlerini olağan seyrinde sürdürmektedir. Zira iktidarın kendisi sermaye ile birlikte Artvin Cerattepe’den, sonrasında Muğla Çıtlık ormanlarına, korunan alanların yönetmeliğinin değiştirilmesine, Bartın Çayı’nın statüsünün düşürülmesine, Elbistan’da termik santrallerine verilen ruhsata, Fatsa’da altın arama faaliyetlerinin genişletilmesine, Mardin Mazıdağ’da fosfat madenlerine, sonrasında Salda Gölü’ne kadar doğa üzerine talanda anlaştıkları sermaye şirketleri ile birlikte ülkenin her tarafı için yapılan “Evde Kal’’ çağrılarıyla beraber adeta fırsata çevrilmek istenen bir süreci başlatmış ve haliyle bu iş kollarında çalışan tüm işçilerin yaşamını hiçe saymaktadır.
Ve Hicri İzgören’den bir alıntıyla “artık –ölü sayısı…- belirliyor gündemi.”
Evet, dünya gündemi birden değişmeye başladı ve ülkemizde insanlar, her akşam televizyonların karşısına geçip Sağlık Bakanı’nın vaka sayıları ve ölüm sayılarını merakla beklemekte, haliyle yaşam artık sayısal nicelik değerlerle açıklanmaya başladı. İnsan yaşamı bu değerlere sığdırılmışken verilen “30 Büyükşehir ve Zonguldak dâhil 2 günlük sokağa çıkma yasağı” tedbiri ile insanlar can havliyle market, fırın önlerinde birikmeye başladı. Haliyle kimsenin Zonguldak neden dâhil diye sorgulayacak vakti olmadı sanırım. Yaşam, ölümle sınanınca insanlar kendi can dertlerine düşünce, kimse kalkıp diyemezdi yarın Zonguldak’ta bir işçi madene inecek, sonra aynı işçi evine ekmek yerine ölüm getirecek…
Bunlar yaşanırken ülkede adeta maden ocaklarından, termik santrallerden dolayı insan ölümlerinin çok olmasıyla özdeşleşmiş Silopi, Elbistan ve bugün Zonguldak. Geçmişten süregelen doğa talanı üzerine olan bu iş kolları, hava kirliliğinden, kansere, akciğer hastalıklarına kadar ölümlerin öncesinden çok olmasından ve bugün kronik hastalıkların risk düzeyini artırdığı belgelenmişken hâlâ bu konuda engelleyici olunmamaktadır. Ve bugün hâlâ maden ocaklarında, termik santrallerde, jeotermal kuyularında, fabrikalarda çalışan insan yaşamları göz ardı edilmektedir. Öyle ki sanki korona buralara girmiyor gibi normal, sıradan zamanlar gibi işler devam etmektedir ve şimdiye kadar herhangi bir adım atılmamaktadır.
Bu noktada biraz çelişki gibi duran bir durumdan da bahsetmek gerekir, mesela işçilerin kısa süreçte maden ocaklarında, termik santrallerde çalışmalarını istemiyorsak ve yaşamlarını savunacaksak bunun için sadece salgınla başlayan bu süreç için mi dillendireceğiz? Zira bu iş kollarının hepsi doğa talanı ve sonucunda yok ettiği ekosistemlerden, hava kirliliğinden, iklim krizine kadar tetikleyen unsurların bizzat kendisi olmaktadır. Bu sebeple savunmamız gereken insan-doğa birlikteliğini ele alan bir karşı koyuş ve bu çıkışla beraber artık kısa vadede insanların evlerinden bir vicdani tepkisellik geliştireceği argümanların yaratımına ve termik santrallerden, maden ocaklarına kadar bütünüyle hepsinin kapatılmasını gündemleştirmeye ihtiyaç vardır. Uzun vadede ise yaşanan salgın ve sonuçları da ortadayken artık insan-doğa yaşamını önceleyen bir zihniyet yaratımının inşasına girişmek gerektiği ortadır.
Ve son olarak yine Zonguldak’tan bahsetmişken Zonguldak Valisi Erdoğan Bektaş, kentteki 567 pozitif vakadan 137’sinin sağlıkçı olduğunu belirterek “yeteri kadar dikkatli olmadıkları için hem kendilerini sıkıntıya soktular hem bizi sıkıntıya soktular” diye konuşmuştu, devamında sağlıkçıların bize yük olduğu açıklamasında bulundu.
Sorulması gereken yaşam kurtaran sağlıkçıların mı yük olduğu yoksa maden ocaklarına sahip sermaye şirketleri mi?