15 Temmuz gecesi, Saray ve deri değiştiren eski derin devletin sahipleri tarafından oluşturulan koalisyonun İçişleri Bakanı oldu S. Soylu. Bir daire müdürü kadar bile etkisi olmayan diğer bakanlardan farklı olarak, Mehmet Ağar şefaatiyle kabineye girdi ve kök saldı… RTE, iktidarını koruma ve sağlamlaştırma karşılığında eski düşmanlarıyla ‘dost’ oldu. Eskinin kılıç artıkları da tek adam rejimi ekseninde oluşturulan İslamo-faşizmi benimsemekte güçlük çekmediler. MHP’li siyasi figürlerin (yani derin yapının kökü dışarıda olan aktörleri) her gittikleri ortamda devletteki bütün iplerin kendi ellerinde olduğunu söylemeleri boşuna değil. Toplumu zehirleyen “Türk-İslam sentezi”ni büyütürken 12 Eylül darbecileri, rahmetli Barış Manço’nun şu şarkısını mırıldandılar “ellerimle büyüttüğüm/solar iken dirilttiğim…” Türk-İslam fikri, İslam inancını ırkçı-faşist-militer eksende meşrulaştırıcı olarak kullanan katıksız faşist bir fikirdir. “Tek millet, tek din, tek dil, tek mezhep” tek’erlemesinin kaynağı buradan gelir. AKP, Türk-İslam sentezinin temsilciliğine soyunduğu anda AB’yi, Hira Dağı’nı, Sefa Merve tepesini bırakıp; Ötüken’e vardı. “Ergenekon”dan çıkanlarla buluştu. RTE, İttihat Terakki Cemiyeti’nin elinde biçare kalan padişahlar gibi, ayağının altındaki ipek halının çekilmemesi için binlerce hassas dengeyi sarsmamak zorunda artık.
Sarayın var olduğu yerde entrikalar, ölümlü iktidar mücadeleleri elbette olacaktır. Mülkü korumak, mülk edinmekten daha zor ve maliyetlidir. Saray hizipleri içinde Pelikancılar ve S. Soylu’nun temsil ettiği derin ekip arasında kıyasıya bir mücadele olduğu bir sır değil. “Padişahımız çok yaşa” sloganı eşliğinde padişah sonrası için ölümüne savaşıyorlar. Berat Albayrak okumuş, zeki, genç imajı vermeye çalışsa da, (burası çok önemli!) zengin-kudretli kayınpeder bulmak ve Power Point sunumu dışında bir başarı pırıltısı sergileyemedi şu ana kadar. “Dolar 7 TL oldu” dediğiniz anda Pelikancılar “algı operasyonu” diye veryansın ederken, S. Soylu tweet atanları anında gözaltına aldırıyor. “Terörle mücadelede çok başarılı” olduğu söylenerek pohpohlanan S. Soylu’nun başarısı tweet atanları yakalamak, seçilmişleri tutuklamak, HDP’li belediyeleri kayyım yöntemiyle gasp etmek, suç işleyen kolluk kuvvetlerini kollamak… Damat, bir yandan ekonominin çanına ot tıkıyorken, diğer yandan S. Soylu muhalefeti bastırma tekniklerini ilerleterek Tek Adam Rejimi’nin polis şefliğini yapıyor. Biri parayı elinde tutarak, diğeri JÖH, PÖH vb. kuvvetleri arkalayarak bir iktidar boşluğu anını bekliyorlar. Damat yönetiminde ekonominin büyük bir çöküşe gittiği aşikar, S. Soylu yönetiminde de, devlet kurumları Moğol istilasına uğramışçasına iğdiş ediliyor. Anayasa-kanun vb. yazılı metinler ayak bağı ilan ediliyor.
Sağcı zihniyete göre başarı; Kürt, solcu, Alevi ve farklı renkte olanın sırtında sopa kırmaktır. S. Soylu’nun “teröre karşı başarılı” görülmesinin (artistik hareketler dışında) sebebi budur. Teknolojinin ilerlemesi sonucunda İHA – SİHA gibi hava araçlarının kullanılması S. Soylu’nun hanesine bonus olarak yazılıyor nedense. Bu propagandanın gazına gelenler S. Soylu’nun evinin bahçesinde İHA-SİHA imal ettiğini zannedecek durumdalar! Mobese kameralarını S. Soylu’nun icat ettiğini bile “düşünenler” olduğunu söylemek abartılı olmaz. Kürt siyasi hareketine ve devrimcilere en kapsamlı saldırı 1999-2000 yıllarında Ecevit başbakanlığında yapılmıştır. Bugüne kadar AKP’nin tek yaptığı şey inkâr-imha siyasetini vasat olarak sürdürmektir. S. Soylu, kötü şöhretini yasal kurumlara karşı kanunsuz, kuralsız yaptığı operasyonlara borçludur. “AKP’den hesap sormazsam namerdim” dedikten hemen sonra, AKP’den hesap sormaya çalışanları çökertmek için yetkisini kullanan kişiye RTE’nin güvendiğini düşünmek saflık olur. Sarayda güven değil çıkarlar, zorunluluklar vardır ve zamanı geldiğinde vazgeçilmez zannedilenleri hatırlamak bile büyük günah sayılır. S. Soylu’nun dandik istifa şovundan sonra Saray Koalisyonu bitimsiz iç kavgalara doğru yuvarlanacaktır. Dahiliye Nazırı’nı istifa ettirmek için fırsat kollayan Pelikancılar çoktan “Mühür kimdeyse Süleyman odur” dediler… Sarayın dehlizlerinde mühür kapma kavgası devam ederken, ekonomiye çökenler ile devlet kurumlarına çökenler “diriliş” masalları anlatsalar da, “çöküş” çok önce başladı. Toplumsal mücadele kendine yeni yollar bulamadığı sürece “çöküş” her zaman olduğu gibi ezilen halklar ve emekçilerin üstüne olacaktır. Saraya kimin vezir olacağı, kimin gideceği saraylılar için mühim olabilir, emekçiler için mühim olan ise saraysız, sömürüsüz bir gelecek kurmanın gereçlerini icat etmektir.