Türkiye’de derin bir kriz var ve bunu savaş ile çözmek istiyor. Koronavirüsün barındırdığı bütün tehlikelerle ciddi ilgilenmek ve tedbirler almak yerine siyasi aktörler daha çok örtülü savaşlarının perdesi olarak kullanıyorlar.
Cezaevlerinden mafya, uyuşturcu, çete ve cinayete cürüm edenlerin affedilmesi aslında devletin bir kanadının isteği üzerineydi. Ayrıca bu devleti de güçlendirir. Çünkü örgütsüz kişisel hesapların peşinde olanlar yaptıklarıyla devlet otoritesini sorgulamaz. Aksine meşruiyet kazandırır, güçlenmesini sağlar, bürokrasisine işlerlik kazandırır. Oysa siyasi tutsaklar zaten devleti sorguluyorlar ve otoritesini veya biçimini red ediyorlar. Bırakılan tutukluların potansiyel çoğunluğu lümpen, milliyetçi, ırkçı yapıları destekler.
İçişleri bakanının istifa etmesi, ardından görevde tutulması da güç mücadelesi ile ilgiliydi ve Erdoğan’la ittifak eden kanadın ısrarıydı ve bu iç mücadelenin de bir parçasıdır.
Nihayetinde CHP büyük belediye başkanlarının sınırlandırılması ve haklarında dava sürecinin başlatılması da bir başka hamledir. Belli ki, içeride daha birçok daha birçok çatışma ve karmaşanın yansımasını göreceğiz.
Ekonomik kriz ve çözümsüzlük
Ekonomi cephesinde içeride ve dışarıda IMF’ye gidilmesi için baskı yapılıyor. Eğer IMF’ye gidilirse sarayın bütçesi, savaş harcamaları, yandaşların finansmanı, özel ihale ve iltimasların hepsi biter ki bu Erdoğan’ın siyaseten tamamen bitmesi, en iyi ihtimalle terminolojideki söylemiyle topal ördeğe dönüşüp Çiller’in kaderine razı olmasıdır.
Erdoğan ve ekibi ise ekonomide uluslararası bankalara gitmek, petro-dolar sahibi spekülatörlerden yüklü miktarda parayı tefeci usulüyle temin etmek, karşılığında Türkiye’de diledikleri varlıkları almalarını temin edecek yol bulma arayışındalar. Bugüne kadar böyleyleydi ama bu sistem yeterli finans akışı sağlamıyor. Özellikle Körfez ülkeleriyle çelişki nedeniyle sıkıntı yaşanıyor. Çünkü bu ülkelerdeki sermaye hem sıcak para sahibi hem de sıcak paraya yön verenlere direktif verecek kadar güçlüler ve şu an Osmanlı hayali kuran, Arap coğrafyasını işgal etmeye çalışan Erdoğan’a mesafeliler.
İçsel krizin dışsallaştırılması
Binlerce yıllık klasik siyasetin tecrübesine göre içsel krizi çözmenin en iyi yollarından biri krizi dışsallaştırmaktır, ihraç edip, başkalarını da ortak etmektir. Böylece içeride safları sıklaştırıp farklı sesleri susturmanın imkanı oluşurken, çözümsüzlüğe başka ülkeleri, siyasi ve ekonomik güçleri dahil ederek krizin maliyetini onlara ödetmek mümkün. Mülteci krizi yaratma en son örnekti. Libya’daki savaş, Akdeniz gerilimi, Rojava’nın işgali ve şimdi de Başur’da Kürtleri çatıştırma ve yerleşme gayretleri bariz örneklerdir.
Mesela, devlet yetkilileri askeri destek karşılığında Libya yönetiminden milyarlarca para aldı. İdlib’e büyük yığınak yapılıyor. Bununla aslında Türkiye savaşın hacmini büyütmek, krizi derinleştirmek ve NATO’yu bir biçimde krizin içine çekmek istiyor
Kürtleri çatıştırma hayali
Başur’a yöneliminde de iç içe geçen birkaç hedefi var.
Mesela PKK’yi askeri olarak sınırdan uzak tutup meşgul etmek, siyasi olarak da diğer Kürt siyasi hareketlerine karşı hizbe dönüştürmek, toplum içerisinde saygınlığını zedelemek.
KDP’yi PKK ve KYB’ye karşı destekleyip, onlar üzerinde güç oluşturmasını, bundan dolayı da KDP’nin kendisine ekonomik, askeri ve siyasi bağımlılığını arttırmak, savaş maliyetini de KDP’ye ödetmek.
KYB’yi baskı altına almak, kendisine istihbari, politik ve ekonomik olarak bağlanmasını sağlamak, hatta onun üzerinden Kerkük’e uzanmak.
Yine ABD ve NATO’ya da eğer İran’a yönelik bir cephe açacaksanız, bir güç ve ittifak alanı oluşturmak istiyorsanız buyurun ben emrinize amadeyim, hem askeri gücümle askerliğinizi yapmaya, hem de bölgedeki aktörler üzerindeki denetimimle size hizmet vermeye hazırım. Haliyle beni siyasi, askeri ve ekonomik olarak destekleyin demektedir.
Tabii Irak’ta Sünni, Şiiler ve İran’la da ilişkili değerlendirilecek çıkar planları da var. Sonuçta bölgede olmakla, kozları eline almak hem dışarıda hem de içeride birtakım avantajlar sağlayabilecektir.
Siyasette gücü aşan kozlar
Ancak Türkiye’nin siyasi aktörleri bu planları gerçekleştirme gücüne ve becerisine sahip değiller. Nihayetinde her cephede zorlanıyorlar. İdlib tam bir yenilgiydi, bundan sonrası da farklı olmayacaktır. Mülteci kozu elde patladı. Libya fiyaskoya dönüştü.
Başur’da ise daha geçen yıl boşa düştü mevcut politika. Bradost alanında yerleşmek ve halkı boşaltmak için büyük çaba harcadı. KDP de destek verdi. Ama sınırlı birkaç tepenin dışında pek bir etkinlikten bahsedemeyiz. Bu yıl da Kandil’i çevreleme girişimi gündemdedir. Ama daha ilk hamlede elde patladı. Kamuoyu baskısı, siyasi ve askeri dengeler KDP’nin bu alanda çok da yürüyemeyeceğini gösteriyor. PKK’nin de öyle hizbe dönüşmesi, provokasyona gelmesi mümkün değil. Gündemini ve planlamasını kendine göre yapan tecrübeli bir örgüt olduğu bilinmektedir.
Savaşmak isteyen Erdoğan’ı savaşsızlık bitirir
Kanaatimce muhalifler için bu yıl yapılması gereken Türkiye’nin iç gündemini saptırmamaktır. Aksine daha çok yoğunlaşmak ve örgütlü bir biçimde direnmektir. Cezaevlerinde aydınlar ve siyasi tutsaklar hep gündemde olmalı. Ekonomik ve siyasi kriz, yolsuzluk, işsizlik, mafya ve rant sermayesine karşı mücadele yükseltilmeli. Kürtlerin, Alevilerin, Müslümanların, mültecilerin, işsizlerin, emekçilerin, mağdurların gündemi egemenlerin planlarına ve güç mücadelelerine payanda olmak değil, kendi gündemini dayatmaktır.
Ve özellikle savaş karşıtlığının haykırılması gerekir. Yurt dışındaki tüm askeri güçlerin çekilmesi, emperyal heveslerin bitirilmesi, içeride ve dışarıda demokratik yolların tercih edilmesi için ciddi çalışma muhaliflerin önünde duruyor.