Koronavirüs salgını nedeniyle çay tarımında ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Her yıl çay toplamaya giden 40 bin yabancı işçi bu yıl gelemiyor. Diğer yandan sermaye bu durumu fırsata çevirme peşinde
Yusuf Gürsucu/ İstanbul
Doğu Karadeniz’in başlıca üretimleri olan fındık ve çay üretimlerinde sıkıntılar yaşanacak. Fındık bahçelerinde çalışacak Kürt tarım işçileri için özel izinle bölgeye gelebileceği açıklanırken, çay üretiminde çalışan ve her yıl bölgeye gelen 40 bin Gürcistan ve Azarbeycan yurttaşı işçiler bu yıl sınırların kapalı olması nedeniyle çay bahçelerinde çalışamayacak. Rize, Giresun, Trabzon ve Artvin illerini kapsayan Doğu Karadeniz bölgesinde 830 bin dekar alanda çay üretimi yapılıyor. Yaklaşık 1 milyon üretici aile, çay fabrikalarındaki işçiler ve mevsimlik tarım işçileriyle birlikte yaklaşık 2 milyon insan çay üretimlerinde çalışıyor.
‘Çay tarım kurulu kurulmalı’
Çayın ilk sürümünün Mayıs ayında yapılacak olması koronavirüs salgını nedeniyle üretimde çalışacakların sayısını oldukça düşürüyor. Salgın nedeniyle ihtiyaç duyulan emek gücünün karşılanması mümkün görünmüyor. Bu nedenle çoğu bölge dışı kentlerde yaşayan çay bahçe sahipleri çoluk çocuk bölgeye akın etmesi bekleniyor. Ancak bu akın, salgının artmasına yol açma riski bu yolu da tıkayan özellik barındırıyor. Çay üreticilerinin sorunları çayı toplamakla bitmiyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, geçtiğimiz günlerde koronavirüs meselesi üzerinden derhal bir çay tarım kurulu kurulması gerektiğini açıkladı. Sarıbal, “Bölgedeki sivil toplum örgütleri, akademik odalar, ÇAYKUR ve yetkili kamu kurumlarının, sendikaların çay üreticilerinin içinde bulunduğu bir kurul derhal kurulmalıdır, ortak kararlar alınmalıdır” dedi.
‘Çay fiyatı açıklanmalı’
Dünyada en çok çay tüketen ülkenin Türkiye olduğunu ve AKP döneminde çay ithal edildiğini dile getiren Sarıbal, “Bizim ülkemiz, çay ülkesidir, bu ülkenin değil yüzbinlerce ton, bir tek kilogram bile çay almasını tarımcı, çiftçi, siyasetçi olarak kabul etmiyoruz” ifadesini kullandı. Çayla ilgili tedbir alınmaması halinde, ciddi riskler ortaya çıkacağını vurgulayan Sarıbal, “Bugünlerde bir gübreleme yapılması gerekiyordu, ne yazık ki yapılamadı. Neden? Koronavirüsün bölgeyi etkilemesi, sokağa çıkma yasakları, karantina nedeniyle bugün gübrelemeler eksik yapıldı. Çapalamaların, yabancı ot temizliğinin yapılması gerekiyordu, bunlar da yapılamadı. Biz böyle bir dönemde çay sezonuna giriyoruz” dedi. Sarıbal, çayda taban fiyatın derhal açıklanması gerektiğini, kota, kontenjan ve randevulu sistemin kaldırılması gerektiğini ifade etti.
Krizi fırsata çevirmek
AKP iktidarının genel politikalarından biri olan krizi fırsata çevirme anlaşıyışı sermayenin genel tutumlarından biri olduğu bilinmektedir. Rize Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Erdoğan, yaptığı açıklamada aynı anlayışı ortaya koyarak, “Çay ürününü üretici nasıl kendi emeği ile toplar ve yurt dışına giden paralarımızın ülkede kalması için ne yapabiliriz, diye düşünürdük. Bunun için bazı dönemlerde ‘Şirket kuralım’ dedik. Bazı arkadaşlarımız kooperatif çalışmaları yaptı. Ancak olmadı. Bu dönemden faydalanabiliriz. Bazı krizleri fırsata çevirme şansımız var. Bunu fırsata çevirip çay sektöründen her yıl 100 milyon dolar civarında bir paranın çıkışına da engel olmuş oluruz” diye konuşması dikkat çekerken, asıl hedeflerinin bu sözlerle maskelenmeye çalıştığı anlaşılıyor.
En büyük tüketici
Türkiye Doğu Karadeniz Bölgesi’ndeki Rize, Artvin, Trabzon ve Giresun illerinde yaklaşık 830 bin dekar alanda 1 milyon üretici aile tarafından yapılan yaş çay tarımında, yıllık 1 milyon 100 bin ile 1 milyon 300 bin ton arasında değişen miktarda ürün elde ediliyor. Üretilen yaş çayın 151’i özel sektör, 46’sı ÇAYKUR’a ait 197 fabrikada işlenerek, yılda ortalama 230- 250 bin ton kuru çay elde ediliyor. Dünya Çay Komitesi’nin hazırladığı ‘Dünya Çay Raporu’ sonuçlarına göre, yılda kişi başı en çok çay tüketen ülkeler sıralamasında 3.5 kilogram ile Türkiye ilk sırada yer alıyor. Dünya çay üretiminde ise 2 milyon 270 bin ton ile Çin 1., 1 milyon 210 bin ton ile Hindistan 2., 475 bin ton ile Kenya 3., 329 bin ton ile Sri Lanka 4., 250 bin ton ile Türkiye 5. sırada yer alıyor.
Çaylıklar amaç dışı kullanıma!
AKP hükümetinin eski Tarım Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, Türkiye’de çay bahçelerinin ortalama 2 ila 2.3 dönüm arasında değiştiğine dikkat çekerek şu sözleri sarf etmişti: “Dünya artık 5 bin dönümden aşağı tarım yapmıyor. Çayın esas anavatanı Rize. Mutlaka sözleşmeli bir şekilde bu alanları büyütmeli. 100 dönümden aşağı olmamak kaydıyla, emin olun buna destek verilip çayın özel sektör eliyle işletilmiş olsa inanıyorum ki çok daha büyük bir mesafe kat ederiz.” Fakıbaba’nın sözleri çaylık alanların çiftçilerin elinden alınıp şirketlere devretme hedeflerini ortaya koyarken çaylıkların amaç dışı kullanımı da kolaylaştırılıyor.
Dar alana sıkıştırılmak isteniyor
AKP hükümetinin tüm bölgelerde uyguladığı politikalar Karadeniz bölgesinde çok özel hedefler eşliğinde devam ediyor. HES’lerle başlayan doğanın katledilme süreci, turizm adı altında ‘Yeşil Yol’ ve yaylalara getirilen imar affı gibi yağma girişimleri ile işaretleri görülen maden sahaları için atılan adımlarla sürüyor. Çay üretimlerinin 2018 yılından itibaren ‘organik’ üretime geçme zorunluluğu ertelenmişti. Eğer uygulanırsa, çay üretimlerinde yüzde 70- 80’lere varan rekolte düşüşleri yaşanacak. Bu süreçte çay bahçelerinin el değiştirilme baskıları ortaya çıkacak ve Varlık Fonu’na devredilen, her yıl zarar ettirilen ÇAYKUR’un devre dışı kalmasıyla birlikte, Ünilever’in Lipton’u gibi çay tekelleri piyasanın tek hakimi haline gelecek.
Çay tekelleri at koşturuyor
Türkiye’de çay politkalarına yön veren ÇAYSİAD üyelerinin neredeyse tamamı çay ihracatçılarından oluşurken, tek ‘üretici’ üyesinin ise Lipton firması olması dikkat çekici. Dünya çay tekeli olan Unilever’in Lipton markası Türkiye’yi önemli en büyük pazarı olarak değerlendirdiğini açıklamalarında belirtiyor. Firma, Kenya’da 147 bin hektar alanda çay üretimi yapıyor. Kenya’da ve Seylan’da çay üretiminin tamamını kontrol eden şirketin 20 çay bölgesi ve 8 fabrikası bulunuyor. Lipton reklamasyonlarında ithal getirdikleri çaylarla Karadeniz çaylarını harman yaparak özel tatlar elde ettiğini açıklarken, gelecek süreçte bölgede üretilen çayların sadece katkı malzemesi olarak değerlendirlmek istendiğini gösteren çok önemli işaretler var.
ÇAYKUR özelleştirilme kıskacında
Dönemin Özelleştirme İdaresi Başkanvekili Ahmet Aksu 2012 yılında, Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT) özelleştirilmesine devam edileceğini belirterek, “PTT, BOTAŞ, TİGEM ve ÇAYKUR’un özelleştirilmesinin gerekli şartlar oluştuğunda gündeme geleceğini ve bu kurumların da özelleşeceğini” açıklamıştı. Aksu’nun açıklamasında yer alan TİGEM hariç 3 kurum Varlık Fonu’na devredildi. ÇAYKUR’un yıllardır zarar ettirilmesi aynen şeker fabrikaları gibi ÇAYKUR’a ait 40’tan fazla fabrikanın satılmasının gündeme gelmesi girilen ekonomik kriz döneminde muhtemel olarak niteleniyor. Bu tehditdi bir başla tehdit takip ediyor. ÇAYKUR’un Varlık Fonu aracılığıyla teminat olarak kullanıldığı CHP’li vekillerce iddia edilirken, bu teminatın neleri içerdiği ise bilinmiyor.
Çay kenti çay ithalatçısı oldu
Türkiye’de çay üretiminin en çok yapıldığı Rize, geçtiğimiz yıl 17 bin 260 ton kuru çay ithalatı ile Türkiye’de en çok çay ithal eden ili oldu. AKP iktidarı tarafından belirlenen düşük yaş çay alım fiyatıyla üretici mağdur edilirken, üreticinin üretimden uzaklaştırılmaya çalışıldığı görüldü. Rize’den ithal çaya 47 milyon dolar harcanması ve kuru çay ithalat miktarının çok yüksek olması halen üretimde direnen üreticiyi endişeye sürüklerken, üretici bu sürecin nereye varacağını elleri bağlı izlemek zorunda kalıyor.
Türlü türlü oyunlar
Çay üzerinde türlü türlü oyunlar kuruluyor. Bu oyunların kurucuları olan şirketlerden başta Lipton olmak üzere birçok dünya tekeli şirket sıraya giriyor. Bunun en önemli göstergesi ise Of Çayı satın alan Jacobs firması. Fakıbaba, 2018 yılı başında Rize’de katıldığı Çay Sektörü Değerlendirme Toplantısı’nda ise Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rize, Trabzon, Artvin ve Giresun’da organik çay tarımına geçileceğini açıklamıştı. Çay tarımını ‘organik çay’ gibi adımlarla dar alanlara hapsederek üretim dışına çıkarılacak araziler için farklı planlar hazırlanırken, Türkiye’nin çay ihtiyacı ise çay tekellerinin eline bırakılıp ithal çayla pazara hakim olmaları sağlanıyor.