AKP-MHP ortaklığıyla yasallaşan infaz paketi kapsamında tahliye olan mafya lideri Çakıcı’nın Erdoğan ve Bahçeli’ye teşekkürü akıllara 90’lardaki devlet-mafya ilişkisini getirdi. DTK, HDK ve CHP, gazetemize değerlendirdi
Elif Aydoğmuş
AKP ve MHP’nin Meclis’ten geçirdiği, hukukçular ve muhalefet tarafından anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bulunan infaz indiriminin siyasi tutukluları kapsamaması fakat çete liderleri, çok sayıda katil ile dolandırıcıları kapsayıp tahliye etmesiyle yoğunlaşan tartışmalar devam ediyor. Bunlar arasında en çok tartışılan isim ise mafya ve organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı oldu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin uzun zamandır, Çakıcı’yı da kapsayan af yasasını gündeme getirmesi kamuoyu tarafından, söz konusu infaz indiriminin aslında Çakıcı affı olarak yorumlanmasına neden oldu. Tahliye olan Çakıcı, daha önce “kendisini sevmem” dediği ve hakaret ettiği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Bahçeli’ye saygı ve minnet belirttiği mektubu kamuoyu ile paylaştı. Çakıcı ve AKP-MHP iktidarı arasındaki bu flörtleşme akıllara özellikle 90’lı yıllardaki mafya-devlet ilişkilerini getirdi. 1990’larda Kürtlere yönelik savaşta mafya önemli rol oynamış, devleti bizzat mafyanın yönettiği bir süreç yaşandığı analizleri yapılmıştı. Susurluk kazası da devlet-mafya ilişkisinin simgesi olarak hala hafızalarda. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Berdan Öztürk, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Yürütme Kurulu Üyesi Maşuk Öztekin ve CHP PM üyesi Gamze Taşçıer, AKP’nin iktidarını korumak için, mafyayı cezaevinden çıkarmak gibi birçok şeyi yapabildiğini söyledi.
İnfaz indirimi kılıfında af
Bugün yaşananların 1990 yıllarda Bölge’de yaşananlardan farklı olmadığını söyleyen DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, Türkiye’deki iktidarların kendi bireysel çıkarları için milliyetçi şovenist duyguları kullanıp, çetecilerle iç içe geçmesinin her dönemde söz konusu olduğunu ifade etti.
Bahçeli’nin Çakıcı özelindeki af konusunu uzun zamandır dillendirdiğini bir kez daha hatırlatan Öztürk, Bahçeli’nin bunun için uygun zamanı bulamaması nedeniyle koronavirüsü fırsata çevirdiğini söyledi. Toplumun virüs nedeniyle sokağa çıkamadığı bir dönemde geçildiğine dikkat çeken Öztürk, MHP ve AKP iktidarının tam da bu sebeple affı “infaz indirimi” ismiyle yeniden gündeme getirip yasallaştırdığını söyledi.
‘Devleti çeteler yönetiyor’
Öztürk öte yandan Erdoğan’ın devleti görünürde yönettiğinin altını çizerek, “Mevcut iktidar derin devlet ve çeteci anlayışa teslim olmuş durumda. Erdoğan’ın değil Doğu Perinçek ve Bahçeli gibi isimlerin istedikleri hayata geçiriliyor” diye konuştu. Yönetimde asıl etki sahibinin çeteciler olması nedeniyle Çakıcı gibi çete liderlerinin, uyuşturucu baronları gibi toplumu zedeleyen kişilerin serbest bırakıldığını söyleyen Öztürk, şunları ekledi: “Aslında bu devletin bir yönetememe ve kendisini bu tür çetelerle var ettiğinin göstergesidir. Büyük bir çöküşün göstergesi. Son 5-6 yıldır mevcut iktidar kendini Kürt düşmanlığı üzerinden ve muhalefet üzerinde baskı araçlarını kullanarak sindirmeye çalışma politikalarıyla belli bir noktaya kadar getirdi. Ama şu virüs döneminde Kürt düşmanlığı üzerinden bir söylem geliştiremiyorlar. Özellikle son 5 yılda Kürt düşmanlığıyla üzerini örtmeye çalıştıkları dibe vurmuşluk koronavirüsle birlikte ayyuka çıkmaya başladı.”
‘Çakıcı’yı sigorta görüyorlar’
İktidarın, sürekli “beka” sorunu gibi ifadelerde bulunarak hastalıklı zihniyetini yansıttığını söyleyen Öztürk, başta Kürt halkının talepleri olmak üzere muhalefeti sindirmek adına her adımı mubah gördüklerini belirtti. Çakıcı ve Bahçeli ilişkisinin de geçmişe dayandığına vurgu yapan Öztürk, şöyle devam etti: “Yarın öbür gün bir karışıklık çıktığında silahlandırdıkları insanları ortalığa salacaklar. Bu devletin geleneğinde bir JİTEM’ci anlayış var. Bu anlayış işte bütün bu çeteleri bir araya getirip faili meçhuller adı altında insanlarımızı katleden anlayıştır.“ Devletin tüm kurumlarının içinin boşaltıldığını ifade eden Öztürk, “Devleti yönetenler bile birbirlerine güvenmiyor. İşte bu yüzden Çakıcı gibi çeteleri yanlarına çekip yarın öbür gün kendi varlıklarını korumak için bir sigorta olarak kullanıyorlar.”
AKP’nin uzun zamandır bir “çete” haline geldiğini söyleyen Öztürk, “Osmanlı Ocakları gibi farklı farklı dernek ve vakıflar üzerinden silahlanma olduğunu biz çok iyi biliyoruz. Bunlar basına da yansıyor. Çürümüşlük, ahlaksızlık, siyasetsizlik bu. Bugüne kadar gizleyemeye çalışsalar da bu son düzenlemeyle birlikte çok açık şekilde ortaya çıkmış durumda” diye konuştu.
İktidar savaşının sonucu
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun geçtiğimiz pazar günü twitter hesabı üzerinden yayınladığı istifa metnine ilişkin de konuşan Öztürk, “Başlayan iktidar savaşını net gösteriyor. Yarın öbür gün bir ihale birine kalacak, işte bu ihalenin kime kalacağı mücadelesini yürütüyorlar. Yani bütünlüklü bakıldığında böyle değerlendirilebilir. Abdullah Çatlılardan bu döneme değişen pek bir şey olmasa da yeniden faili meçhullere dönebilirler. Öyle sıkışıklar ki çözüm bulamıyorlar; işte bu yüzden çözümsüzlükte çözüm arayacaklar, eskiyi tekrar ediyorlar. Güvenlikçi politikaları deniyorlar o olmadı mı çetelere başvuruyorlar” derken, bu politikanın da sonuç vermeyeceğini söyledi.
‘Mafya ile aleni ortaklık’
HDK Yürütme Kurulu Üyesi Maşuk Öztekin de, Erdoğan’ın 2018’de kendi grup toplantısında Bahçeli’nin Çakıcı’yı da kapsayan af talebine “Devlet kendisine karşı işlenen suçlarda af yetkisine sahip ancak kişilere karşı işlenen suçlarda af yetkisine sahip değildir” sözlerini hatırlatarak şöyle dedi: “Cezaevinden çıkardıklarının hepsi kişilere karşı suç işleyenlerdir. Çakıcı’nın suçları saymakla bitmez sadece eşinin katledilmesinden bile müebbet almış birini cezaevinden çıkarmak arkada çok büyük bir faşist ittifakın oluştuğunu gösteriyor. Bu ittifak çok aleni bir şekilde MHP’nin her dediği olmasıdır. Fiili iktidar MHP’dir. MHP bu iktidarın en büyük pay ortağıdır. Bunun meyvesini Çakıcı’yla gördük. Temel amaç tüm muhalifleri susturmak. Mafya ile aleni bir ortaklık söz konusu.”
‘Birilerine özel düzenleme’
CHP PM üyesi Gamze Taşçıer ise infaz indirimiyle yapılmak istenenin tutukluları koronavirüse karşı korumak olmadığının altını çizerek, sadece kendilerinin işlerine yarayacak birilerini kurtarmaya çalıştıklarını söyledi. Çakıcı’nın Erdoğan’a ve Bahçeli’ye teşekkür mektubuna ilişkin Taşçıer, “Çakıcı o teşekkürü etti çünkü Erdoğan ve Bahçeli bunu hak etti. Bu bir infaz düzenlemesi değil AKP’nin MHP ile birlikte parlamentodan geçirdiği bir af tasarısı. Birilerine özel bir düzenleme yapıldığı gerçek. Bahçeli gidip bizzat Çakıcı’yla görüştü, fotoğraf paylaşıldı nihayetinde, gelen tepkiler üzerine bu af tasarısı geri çekilmişti. Şimdi ise bu virüs fırsat olarak görülüp böyle bir şey yapıldı” diye konuştu.
Çakıcı’nın Erdoğan’a hakaret ettiği için aldığı cezayı da hatırlatan Taşçıer, son olarak şunları söyledi: “AKP’nin bugün Çakıcı’yı cezaevinden çıkarıyor olması iktidarda kalabilme çabasıdır. İktidarda kalabilmek için her türlü tavizi verebileceğine, mafya liderlerini bile açıkça görmezden gelineceği bir süreci yaşıyoruz. Yani yeter ki biz iktidarda kalalım anlayışının bir yansıması Çakıcı’nın tahliyesi. Parlamentoda karar alabilmek için MHP’ye ihtiyacı var dolayısıyla da MHP’nin tavrı belirleyici oluyor. Adaletin olmadığı bir yerde bu tarz kişilerin varlığı kaçınılmaz. Daha önce Sedat Peker eline silah alıp iktidarı eleştiren kişileri aleni tehdit etti ve haklarında bir işlem yapılmadı. Bu saatten sonra da bu tarz görüntülerle karşılaşmak çok da şaşırtmamak lazım.”
Susurluk kazası neydi?
Susurluk kazası 3 kasım 1996’da saat 19.25 sularında Balıkesir-Bursa karayolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen trafik kazası sonucu, devlet-polis-mafya ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren skandal. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarından. Kazanın ardından kamuoyu, “devlet, siyaset, mafya” üçgeninde yasa dışı ilişkilerin ortaya çıkartılmasını talep etti. “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” ismi verilen sivil toplum eylemleriyle ve medyanın desteği ile üstü örtülen ilişkilerin ve faaliyetlerin açıklanması talep edildi. Dönemin DYP Urfa milletvekili Sedat Edip Bucak, İstanbul Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ile 1970 doğumlu Gonca Us’un içinde yer aldığı Bucak’a ait 06 AC 600 plakalı Mercedes marka siyah renkli otomobil, Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı kamyona çarparak trafik kazası yaptı.
Kazada, Mercedes’i kullanan Hüseyin Kocadağ, üzerinde Mehmet Özbay kimliği bulunan Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay sahte kimlikli Gonca Us ölmüş, DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak kurtulmuştu. Birinci Susurluk Raporu, MİT tarafından hazırlanmış ve doğruluğu üzerinde pek çok kuşkular bulunan bir rapordur. Birinci Susurluk Raporu üzerine Başbakan Mesut Yılmaz Başbakanlık Müsteşarı Kutlu Savaş’a yeni Susurluk Raporu hazırlattırmıştır. Meclis tarafından görevlendirilen Mehmet Elkatmış başkanlığında CHP’den de Fikri Sağlar’ın katıldığı Susurluk komisyonu da bir rapor hazırlamıştır. Kutlu Savaş’ın raporunda devlet-mafya ilişkileri ortaya konulurken, başta Musa Anter olmak üzere birçok cinayette devletin resmi sorumluluğu olduğuna dair bilgiler yer almış, devletin mafya ile iç içe olduğu kayıtlara geçmişti. Dönemin önemli figürlerinden Mehmet Ağar da bu mafya ilişkilerinin merkezinde yer almıştı. O dönem İçişleri Bakanı olan Ağar, istifa etmişti. Ağar bu dönem de gölge İçişleri Bakanı olarak görülüyor.