Devlete olan güvenin salgın öncesinde başladığını ancak salgın süreciyle birlikte bu güvensizliğin daha da yaygınlaştığını belirten Psikolog Cemre Can Aşlamacı, dayanışma ihtiyacının ortaya çıktığını söyledi
Koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle dünyada şimideye kadar 2 milyon 244 bin vakanın olduğu ve 154 binin üzerinde kişinin de yaşamını yitirdi. Türkiye’de ise, son açıklanan verilere göre, bin 769 kişinin hayatını kaybettiği ve 78 bin 546 vakanın tespit edilidğini açıklandı. Yeni ölümlere yol açması ve salgına karşı halen bir tedavi yönteminin bulunamamış olmasının yarattığı belirsizlik hali, ortaya atılan komplo teorileri, asılsız haberler, kulaktan kulağa yayılan şehir efsaneleri ile toplum içinde ciddi bir kaygı ve korkuya neden oldu. Salgınla birlikte toplumun geneline yayılan belirsizlik halinin birey üzerindeki etkisini, yetkililerin salgına karşı aldıkları önlemlerin bireydeki yansıması ve salgına karşı dayanışmanın önemini Psikolog Cemre Can Aşlamacı Mezopotamya Ajansı’ndan Naci Kaya’ya konuştu.
‘Devletlerin politikaları güvensizlik kaygısını arttırıyor’
Dünya genelinde salgından önce de kapitalist sistemden kaynaklı bir belirsizlik halinin mevcut olduğunu söyleyen Psikolog Aşlamacı, sistemsel krizin bir nedeni olarak doğan salgın ile bu belirsizlik halinin derinleştiğini dile getirdi. Bilinmeyenin ve belirsizliğin ise toplumda kaygı yarattığını belirten Aşlamacı, sistemsel olduğunu vurguladığı belirsizliğin çözümün ise, “toplumsallıkta aranması” gerektiğini ifade etti. Devletlerin salgın sürecinde izledikleri politikaların insanlardaki güvensizlik duygusunu kat be kat arttırdığını belirten Aşlamacı, devletlerin salgına karşı önlem olarak insanların önüne koyduğu izolasyondan da eşit düzeyde yararlanmasına imkan sunmadığını kaydetti.
Kaygı ve korkunun neticesi
Psikolog Aşlamacı, toplumun geneline yayılan kaygı halinin doğallığında korkuyu beslediğini da ifade etti. Aşlamacı’ya göre, İçişleri Bakanlığı tarafından alınan ilk sokağa çıkma yasağı ile birlikte oluşan tablo tam da yurttaşlarda oluşan bu kaygı ve korkunun neticesi. Aşlamacı, bunu şöyle açıkladı: “İnsanlar çok doğal olarak korkularıyla hareket ediyor. İki saat kala yasak açıklayan yetkililerin, iki gün sonra bu yasağı uzatıp uzatmayacağını bilmiyorlar. İnsanların karşılarında pervasızca karar alan, değiştiren, halkının ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağına bir cevap vermeyen bir yapı var. Bu güvensizlik insanları panikle hareket etmeye sevk ediyor. Bu durum kişilerin akıllarıyla, bilgileriyle açıklanacak bir konu değil; bir toplumsal ruh hali. Bu kararı verenler de, bu ruh halinin ortaya çıkaracağı sonuçlarından sorumludur.”
‘Devlet sorgulanıyor’
Salgından önce de Türkiye’deki yurttaşların devlet kurumlarına olan güvenini yitirdiğini dile getiren Aşlamacı, yaşanan intihar vakalarının bu kapsamda okunması gerektiğini vurguladı. Salgın süreciyle birlikte bu güvensizliğin daha da yaygınlaştığının söyleyen Aşlamacı, “Halkın devlete olan güvensizliği derinleşti. İnsanlar, ‘devlet şirketlerin milyarlarca TL’lik vergi borçlarını gerektiğinde tek kalemde silerken, halktan iban numarası isteyecekse o zaman bu kurum niye var’ diye sorguluyor. Tabii bu sorgulamanın sonuçları da oluyor. Devletin sınıfsal karakteri kişilerde travmatik sonuçlar yaşanmasına neden oluyor. Bu sınıfsal karakter karşısında kişiler de tüm toplumun sağlığı için beraber çözüm üretmeye, kendi kaderlerini ellerine almaya yöneleceklerdir. Bugün de bunun arayışları ve örnekleri yaşanıyor” dedi.
‘Dayanışma ihtiyacı açığa çıkmıştır’
“İnsan asıl gücün, toplumsal dayanışma çerçevesinde örgütlenmek olduğunu daha iyi anlayacaktır” diyen Aşlamacı, şöyle devam etti: “Dayanışma eğilimine sahip olan toplum, kapitalist sistemin sebep olduğu emeğe yabancılaşmayı, yalnızlaşmayı bu süreçte daha iyi görüyor ve gerçekten yaşamak için birlikte çözüm üretmek, birlikte harekete geçmek gerektiğini kavramaya başlıyor. Zaten halk olarak kendi içimizde dayanışmayı biliyoruz; ama bunu sürekli ve örgütlü hale getirmenin ihtiyacı daha çok açığa çıkmıştır.”
‘Kaygı ve korkunun panzehri dayanışmadır’
Bu yüzden kişilerdeki kaygı ve ona paralel gelişen korkunun ancak dayanışma ile aşılabileceğini söyleyen Aşlamacı, dayanışma duygusunun kişilere büyük moral verdiğini vurguladı. Bu duruma kendisinin de gönüllü olduğu Kadıköy Dayanışma Ağı’nda yaşadığı tecrübelerden örnekler veren Aşlamacı, “Kaygı ve korkunun panzehri dayanışmadır. Dayanışma ağıyla irtibata geçen ihtiyaç sahibi komşular da, emeğiyle katkı sunan gönüllüler de ‘dayanışma bize insan olduğumuzu hatırlattı’ diyorlar” diye konuştu.
İSTANBUL