Rize’de AKP ilçe yöneticisi Gamze Pala birkaç gün önce katledildi. Aynı saatlerde Semine Eylence, boşandığı erkeğin işkencesine uğradı. Bu iki olay gerçekleşirken benzer suçlardan cezaevinde olan erkekler serbest bırakılıyordu
Nevin Cerav
Rize Fındıklı AKP İlçe Başkan Yardımcısı Gamze Pala, Savaş Dalançıkar isimli erkek tarafından IŞİD’vari bir şekilde katledildi. 15 Nisan akşamı Rize’deki Fındıklı Sabancı Öğretmenevi’nde gerçekleştirilen cinayette, uzun süredir Pala’yı rahatsız eden Savaş Dalançıkar önce Pala’ya silahla ateş etti, daha sonra yaralı haldeki Pala’yı bıçakla boğazından keserek öldürdü. Cinayetin ardından Gamze Pala’nın başında bekleyen fail Dalançıkar, ihbar üzerine olay yerine gelen polis tarafından gözaltına alındı. Olay yerinde yaşamını yitirdiği belirlenen Pala ise otopsi için Rize Adlı Tip Kurumu’na kaldırıldı.
Fail Savaş Dalançıkar’ın, Gamze Pala’yı defalarca taciz ettiği, ısrarla takip ettiği ortaya çıktı. Pala’ya mesajlar gönderen, telefonla arayan ve sürekli takip ederek karşısına çıkan Dalançıkar’ın her defasında reddedildiği halde tacizlerine devam ettiği, sosyal medya hesaplarındaki isminin yanına da “Gamze” yazdığı öğrenildi. Feminist avukatların, kadın örgütlerinin birçok kez gündeme getirdiği “ısrarlı takip suç olmalı” uyarılarının da Gamze Pala olayı ile ne kadar önemli olduğu bir kez daha gözler önüne serildi.
Reddedilmeyi sindirememiş!
Fail Savaş Dalançıkar ilk ifadesinde reddedilmeyi kabul edemediği için de öldürdüğünü söyledi. Dalançıkar, emniyetteki sorgusunun ardından geniş güvenlik önlemleri altında sevk edildiği Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’nce tutuklanarak Kalkandere L Tipi Cezaevi’ne gönderildi.
Olayın tam da AKP ve MHP ortaklığıyla çıkarılan yeni infaz ceza yasasıyla kadın katillerinin, çocuk tecavüzcülerinin bırakıldığı zamana denk gelmesi dikkat çekti. Toplumun büyük bir kesiminin tepkisine rağmen yasalaşan ceza infaz düzenlemesiyle, kadınlara yönelik suç işleyen, suç işlemek isteyen faillerin cesaretlendirildiği birçok kez dile getirilmişti. Gamze Pala’nın katledilmesinin ardından, AKP Rize Fındıklı Belediyesi Kadın Meclisi Başkanı Fatma Hanedar da “Olayı duyduğumuz andan itibaren çok büyük üzüntü yaşıyoruz. Kadınlara yönelik yapılan saldırıların sona ermesini istiyoruz” diye konuştu.
Alıkoyma, darp, işkence
Gamze Pala’nın öldürülmesinden bir gün önce de Esenyurt’ta Semine Eylence isimli kadın 5 yıl önce boşandığı Recep Y. tarafından kaçırıldı, saatlerce darp edilerek işkenceye uğradı. Bırakıldıktan sonra polise giderek şikayette bulunan Eylence, yaşadığı işkenceyi sosyal medya hesabından yazarak paylaştı. “3 yıl önce de aynı şeyi yapmıştı. İfadesi alındı, salındı. Bugün de yine aynı” diyerek yardım isteyen Semine Eylence, Recep Y. Tarafından ölümle tehdit edildiğini de söyledi. Eylence’nin şikayetiyle gözaltına alınan Recep Y., sevk edildiği Küçükçekmece Adliyesi’nde mahkemece tutuklandı.
AKP-MHP ortaklığıyla yasalaşan ceza infaz yasası nedeniyle kadına yönelik suç işleyen birçok fail serbest bırakılmaya başlandı ve kadına yönelik şiddet ile cinayetler son hız devam ediyor. Kadın örgütleri, infaz düzenlemesinin bırakılan faillerin “yarım bıraktıkları işleri tamamlayacakları”, yeni suçlar için erkeklere cesaret vereceği ve işleyecekleri suçların da infaz düzenlemesi sayesinde daha az ceza alacakları konularındaki uyarıları hayat bulmaya başladı bile. İnfaz yasasının uygulanmaya başladığı sırada yaşanan Gamze Pala cinayeti ile işkenceye uğrayan Semine Eylence’yi kadınlara sorduk. Gazete Duvar yazarı Berrin Sönmez ve HDP Kadın Meclisi’nden Bedriye Yorgun, Gamze Pala cinayeti ile Semine Eylence’ye uygulanan erkek şiddetini yeni ceza infaz yasası çerçevesinde değerlendirdi.
‘İnfaz yasası cesaretlendirdi’
Sözlerine özellikle de korona karantina günlerinde şiddete uğramalarının ihbarını yapamayan kadınlara dikkat çekerek başlayan Berrin Sönmez, ilgililerin bunu düşünmesi gerektiğini söylüyor. Kadınların evlerinde “Celladıyla baş başa olmak gibi bir durumda” bırakıldıklarını vurgulayan Sönmez, şu soruları soruyor: “Bu kadınlar telefona ulaşabiliyor mu, rahat konuşabiliyor mu? Bu hayati ayrıntılar düşünülüyor mu yetkililer tarafından?” Salgın döneminde birçok ülkede kadına yönelik şiddetle ilgili uygulamaları örnek gösteren Sönmez, “Kadın bakanlığı
olan ülkeler bu konuda daha duyarlı ve çok daha pratik önlemler alabiliyorlar. Bizim ülkemizdeki aile bakanlığının biraz bu konuda kafasını yorması gerekiyor” uyarısında bulunuyor. “İnfaz paketiyle İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmayışı, 6284 sayılı kanun aleyhine kampanyalar birleşiyor aslında, kadına yönelik şiddetin artmasında. Kadınların erkek şiddeti karşında korunmasız olduğunu görüyoruz. Yasa ve sözleşme uygulanmadığı için. Zaten pervasızlardı şimdi bir de içeriden bu şiddet faillerinin çıkacak olması gerçekten dışarıda şiddet eğilimini arttırıyor erkeklerin. Cezasız kalacaklarını ya da çok az bir ceza alacaklarını biliyorlar ve kendilerini en ufak bir şekilde hukukun kısıtlamadığını düşünüyorlar” diyen Sönmez, infaz yasasıyla bırakılacak olan fail erkeklerin kadınlar ve çocuklar açısından nasıl bir tehlikeyle yüz yüze bırakıldıklarının da altını çiziyor.
‘AKP’li Pala yaşıyor olabilirdi’
Rize’de AKP Fındıklı İlçe Başkan Yardımcısı Gamze Pala’nın öldürülmesini değerlendiren Berrin Sönmez, şunları söylüyor: “Küçük bir yerde ilçe başkan yardımcısı olmak önemli bir konum. Böyle önemli konumda olan bir kadın bile kendisini koruyamıyor. AKP iktidarı kendi partilisini koruyamıyor erkek şiddetinden. Bunların hepsi İstanbul Sözleşmesi uygulanmadığı için. Zaten yaşanıyordu. Ama üstüne infaz paketinin cezasızlık getiren maddeleri ve şiddet faillerinin serbest bırakılması da cesaretlendirdi erkekleri gerçekten. İstanbul’da bir kadının şiddete uğraması olayına da baktığımızda, çok sayıda kabarık suçu olan bir eski eşten bahsediyoruz. Bu eski eşin işkenceye varan alıkoyma, işkence boyutunda rehin alıp şiddet uygulaması, evlilik süresince de bu işkenceyi sürdürmüş olduğunu görüyoruz.” Yasalarda yer alan bazı kanunların da uygulanmadığını, ya da suç kapsamına alınmayan bazı eylemlerin olduğunu dile getiren Sönmez, katledilen Gamze Pala ile işkence gören Semine Eylence vakalarında da bu suçların yer aldığına işaret ediyor: “Israrlı takip ceza kanununa girmediği için İstanbul Sözleşmesi’nde yer almasına rağmen, uygulanmıyor. Bir suç olarak tanımlanmadığı için. Aslında bu ısrarlı takip suçu tanımlanmış olsa ceza kanununda en başta birçok şiddet önlenir, birçok kadın ölümden kurtulur. O nedenle ısrarlı takip boyutunda durdurulması lazım bu suçların. Israrlı takip boyutunda durdurabilseydi, eğer uygulanabilseydi İstanbul Sözleşmesi, AKP’li İlçe Başkan Yardımcısı Gamze Pala bugün hayatta olabilirdi.”
AKP içerisinde de şiddet var
Sönmez son olarak, erkek şiddetinin zaman zaman çocukları ve erkekleri de hedef aldığın hatırlatarak yaşanan şu olayı örnek veriyor: “Biz şunu da gördük; Yeni Akit Genel Yayın Müdürü bir erkek şiddetinin kurbanı oldu, kendisi de bir erkek olmasına rağmen. Damadı tarafından öldürüldü. Neden? Şiddet gerekçesiyle boşanmak isteyen kızını damadıyla barıştırmaya gittiğinde o damadın öfkesinden kendisi de nasibini aldı. AKP iktidarına bağlı olan taraftarların bu gerçekleri görmesi ne yazık ki pek mümkün olmuyor ya da görenler, düşünenler seslerini çıkaramıyor. Ülke içinde bir otoriter rejim var ya, o otoriter baskıcı rejimin kat be kat fazlasını, zannediyorum AKP içerisindekiler, AKP yöneticileri tarafından kendilerine yönelik yaşatılıyor. Bunu görüyorlar, hissediyorlar ve seslerini çıkaramıyorlar.”
‘Dertleri insan yaşamı değil’
HDP Kadın Meclisi üyesi Bedriye Yorgun ise son yaşanan iki kadın olayı ile ilgili geniş açılardan değerlendirmelerde bulundu. Birkaç gün önce öldürülen AKP’li Gamze Pala cinayetinin ne münferit ne de tesadüf olmadığını dile getiren Yorgun, ceza infaz düzenlemesinin katilleri cesaretlendirdiğini ifade ediyor. “Kadın düşmanlığı ataerkil egemenlikçi kendine münhasır bir ideolojidir. İktidar partisinde siyaset yapmanız da katledilmenizin önünde engel olamaz” diyen Yorgun, cinayeti kınayarak şöyle devam ediyor: “Aileye ve bütün
kadınlara başsağlığı diliyorum. Olayı gerçekleştireni ve zihniyeti nefretle kınıyorum. Biz kadınlar biliyoruz ki ne kınamak, ne teşhir etmek, ne de söz kurmak yeter! Dünya ölçeğinde ağır bir kriz yaşayan erkek egemen kapitalist sistem, başta kadınlar olmak üzere, tüm halklara karşı büyük bir ideolojik, ekonomik, siyasal ve kültürel saldırı ve savaş yürütmekte, köleliği dayatmaktadır. Kadınların yaşamlarına, mücadelelerine, kazanımlarına kökten bir savaş açılmış durumdadır. Bu son infaz yasasındaki düzenlemeyi de böyle okumak gerektiğini düşünüyorum. Bu “infaz” adı altında çıkardıkları düzenlemeyi daha önce de gündeme getirmişlerdi. Her zaman her durumu fırsata dönüştürme yaklaşımlarını korona bahanesiyle yine ortaya çıkardılar. Dertleri insan yaşamı olsaydı, zindanlarda bulunan herkesi kapsayacak bir düzenleme yaparlardı. Korona bizlerin evlere hapsolmasına neden oldu, onların bu düzenlemeyi çıkarmalarının da kılıfı olup çabuklaştırdı.”
‘Yapılanı teşhir etmeliyiz’
Bedriye Yorgun, yaşanan son gelişmeleri şöyle değerlendiriyor: “Türkiye’de yaşamın her alanında kadın emeğinin katmerli sömürüsü, günde en az bir kadının öldürülmesi, nafaka hakkına el konularak kadını erkeğe mecbur bırakmaya yönelik hayata geçirilmeye çalışılan uygulamalar, İstanbul Sözleşmesi’nin işlevsiz bırakılması, emek ve mücadele ile elde edilen eşbaşkanlık sisteminin kayyum atanmasına gerekçe yapılması, makro düzeydeki faşist, ırkçı ve sağ politikaların mikro düzeydeki yansımasıdır. Türkiye’de cinsiyetçi sistemin fikri, zikri ve eylemi ayrıştıran, böl- parçala- yönet politikalarının, erkek egemen kapitalist sistemin tarihsel olarak; dönemsel olaylar ve sonuçlar üzerinden yan yana gelişlerini, yapılanları teşhir etmenin yetmediği açıktır. Kadınlar olarak güçlü örgütlülükle, enternasyonal, ortak mücadele ve dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğu acıktır.”
‘Her şeye rağmen pes etmeyelim’
Kadınların kendilerine yönelik her türlü şiddetin karşısında örgütlü bir şekilde karşı durmak zorunda olduklarının önemli olduğunu hatırlatıyor Yorgun ve birlikte, planlı, sürekli ve kararlı bir mücadele vermek gerektiğini vurguluyor. Bu örgütlü mücadeleyi verirken bir de önemli bir uyarıda bulunuyor Yorgun, diyor ki, “En önemlisi mücadelemizi kategorileştirmeden, bütünlüklü olarak ele almak durumundayız. Çünkü mevcut iktidar ayrıştırıcı bir anlayışla hareket etmekte, gündem belirlemekte ve sonuç almaktadır. O halde bizim de, bizlere yöneltilen saldırıları bütünlüklü ele alan ve her zeminde, birbirimizin farklılıklarına saygı duyarak, mücadeleyi bir bütün olarak yürütmemiz gerekiyor.”
Kadınların hali hazırda şiddete, cinayetlere, ev içi emeğe, nafaka hakkına, çocuk istismarına ve daha pek çok soruna karşı mücadele yürüttüklerini söyleyen Yorgun, bu mücadelenin kazanımlarının bir gecede yok edildiğine dikkat çekiyor, “Bu infaz yasasıyla çıkarılan erkeklerin, ceza almaları için kadınlar davalarına müdahil oldular, mahkemelerine katıldılar, erkek yargının adaletli kararlar vermeleri için çaba sarf ettiler. Ama bakın yapmış oldukları bir yasal düzenlemeyle bu erkeklerin hepsini serbest bıraktılar.”
Her şeye rağmen pes etmemek gerektiğini de belirten Yorgun, “Ne yapsak da olumlu sonuç alamıyoruz, başarılı olamıyoruz” dememek gerektiğinin önemli olduğunu söylüyor. Yorgun, “Daha bilinçli hareket etmeli, makro düzenlemelerin sadece mikro uygulamalarıyla uğraşmak yerine, makro düzeydeki zihniyetle de mücadele çerçevesinde birlikteliği yeniden yakalamak durumundayız. Daha güçlü, daha kararlı, daha örgütlü ve sürekli bir birlikteliği yakalamayı esas almalıyız. Bundan böyle bir sonuç çıkarmak zorundayız” şeklinde konuşuyor.
Daha güçlü daha örgütlü
Korona salgını başladığında belli belediyelere kayyumlar atandığını, oradaki kadın kazanımlarına el konulduğunu da sözlerine ekleyen Yorgun, şu ifadelerde bulunuyor: “Bunu bir idari yönetimi ele geçirmenin ötesinde değerlendirmeliyiz. Bir annenin evladının bedeninin parçalarını kargoyla göndermenin insanlık suçu işlemedeki ölçüsüzlüğünü görmek ya da boşanmaya karar vermiş bir kadının nafakasız bırakılarak yaşam kaygısını arttırmanın, erkeği mağdur gösterip, meşrulaştırma çabalarını ya da ev içi emeğin sömürülmesi, açlıkla terbiye etme, milliyetçi söylemlerle savaş politikalarını yürüterek her türlü demokratik hak gaspını insan ve kadın hakları gaspını, sayamayacağımız birçok hak ihlalinin zihniyet kalıplarını iyi görmemiz, bu kadarı da olmaz dedirten zamanları çoktan aştığımız dönemlerde olduğumuz unutulmamalı.”
Sözlerine yine mücadeleye vurgu yaparak devam eden Bedriye Yorgun, son olarak şöyle konuşuyor: “Yeniden kadını ve toplumu özgürleştirecek mücadele hattımızı, kadınların fakatsız bir araya gelmesinin yollarını bulmak gerektiğini düşünüyorum. Kadın özgürlük mücadelesi, dönemsel ve temsili olmaz. Faşizme karşı ortak bir kadın iradesinin açığa çıkarılması gerekir. Bu Türkiye’nin demokratikleşmesine de önemli katkı sunacaktır. Bugüne kadar ki mücadele bellek ve deneyimlerimizden çıkaracağımız derslerden yola çıkarak; önümüzdeki dönemlerde çok daha fazla saldırıyla karşı karşıya kalacağımız, işimizin çok daha zor olacağı gerçeğiyle, kendimizi hem zihni, hem de yeni mücadele biçimleriyle, daha güçlü bir şekilde sokaklarda olacağımız günlere hazırlanmalıyız.”