Zülküf Güneş
İnsan genlerinin kalitesini düzeltmeyi amaçlayan tüm etkinlikler öjenik diye tanımlanırlar. Öjeni Yunanca eugenes (iyi doğan) kavramından türetilerek sağlıklı bireyler ve nesiller yetiştirmeyi hedef almış bir akımdır. 19. yüzyılda Darwin’in de kuzeni olan Sir Francis Galton tarafından tekrar gündeme getirilse de, felsefesi Eflatun’a dayanan bu akım, eugenic isimli sağlıksız ceninleri ayırıp, sağlıklı ceninler yetiştirmenin yollarını arayan bir bilim dalıdır. Galton, eğer insanın çiftleşmesi kontrol altına alınabilirse, insanın birçok özelliğine ait kalıtımın kontrol edilebileceğine ve yapay bir seçilime tabi tutulabileceğine inanmıştı. Pozitif öjeni, tercih edilen özelliklere sahip olan ebeveynleri, daha geniş aileler oluşturmak üzere teşvik etmektir. Üstün zekâ, güzellik, entelektüel başarı ve sanatsal yetenek bunlardan bazılarıdır. Diğer taraftan negatif öjeni, tercih edilmeyen özelliklere sahip olan ebeveynlerin üremelerini kısıtlamaya yöneliktir. Engelli bireyler, düşük zeka seviyesi ve kanuna karşı gelme davranışları bunlara ait örneklerdir.
Bu alandaki tartışmaların etkileri doğrudan doğruya ülkelerin hükümet politikalarına, istihdamın nasıl düzenleneceğinden, ülkeye göçmen olarak kimlerin kabul edileceğine; kimlerin evlenmeye ve nesillerini devam ettirmeye hakları olduğuna kadar birçok uygulamayı etkilemektedir. Kalıtımın öneminin 20. yüzyılın başında anlaşılmasıyla, Naziler 1933’te üstün Alman ırkı yaratmak için ruhsal rahatsızlığı bulunan insanların kısırlaştırılması yasasını çıkardılar. ABD’de de ruhsal rahatsızlığı olanlar, 1950’lere kadar kendi istemlerinin dışında kısırlaştırılıyorlardı. Bu kısırlaştırma, “düşük zekâlılara, bazı engelliler, tecavüzden mahkum olanlara ve suç işlemeyi alışkanlık haline getirmiş olanlara da” uygulandı. Tarih boyunca açık veya gizli birçok ülke ve medeniyet öjeni çalışmalarını farklı şekillerde uyguladı. Kimi ülkeler saf ırk yaratma hayalleri ile bu uygulamaları yaparken, kimileri ise engelliler, düşük zekalılar, sağlıksız, zayıf ve hasta bireyleri yapay seleksiyon(seçilim) yoluyla yerlerine “güzel, güçlü, zeki ve sağlıklı bireyler tercih edildi. Modern dünyada yürütülen biyoteknoloji çalışmalarını bu felsefeden uzak düşünmek imkânsız neredeyse.
Günümüz kapitalist sisteminin emek-sermaye ilişkisi sorgulandığında sermayenin “güzel, sağlıklı, güçlü, ve itaat eden” emekçi profilini, “hasta, engelli, zayıf veya hak arayan” emekçilere tercih ettiği aşikârdır. Son altı aydır dünya üzerinde yaşadığımız küresel salgının hedef kitlesi “yaşlılar, kronik hastalar ve “korumasızlar”” ele alındığında öjeni uygulamasını akıllara getirmek çokta hayalcilik olmaz aslında.
Covid-19’un tüm dünyada bir kaosa neden olması ve ülke ayırt etmeden ölümcül etkilerini göstermesi salgının başında dillendirilen “Laboratuvar virüsü” ihtimalini çok zayıflatmış olsa da iktidarlara ve sermaye yeni rant alanları oluşturduğu önümüzdeki süreçte daha net görülecektir. İktidarlar açısından kısa vadede yarattığı özellikle sağlık sistemi ve gıda kaosunu bir tarafa bırakırsak, Avrupa başta olmak üzere ortalama yaşam süresinin uzun olduğu ülkelerin sosyal güvenlik (emeklilik) sistemlerinde ciddi bir rahatlama yaratacağı muhakkak. Yine kronik hastaların tedavi ve ilaç masrafları devletlere yük olmaktan çıkacak. Diğer taraftan sermaye cephesi ise; solunum cihazı, eldiven, maske ve dezenfektanlar gibi talebin arttığı ürünler üzerinden yeni bir pazara sahip oldu hem de teşvikler, işten çıkarmalar ve özellikle tercih ettiği “güçlü”, “sağlıklı” ve biat eden emekçiler üzerinden emek sömürüsüne devam edecek.
Salgın ile mücadele yöntemleri incelendiğinde özellikle İngiltere ve Hollanda’nın açıktan dillendirdiği ve halkın büyük tepkisinden sonra geri adım attıkları, virüsü topluma yayarak “Sürü Bağışıklığı” stratejisinin çokta masumane bir fikir olmadığını söyleyebiliriz.
Engelliler, kronik hastalar ve yaşlıların bu virüsten daha çok etkilenmesi ve ölüm oranlarının bu gruplarda çok yüksek olması yeni dünya düzeninin Öjeni koçbaşısının Covid-19 olduğu çok düşükte olsa bir ihtimal…