Son birkaç günde gelişen ve Kürtlük adına utanılacak birkaç olayı hatırlayalım.
17 yıl İran’da zindan yatan Mistefa Selimi fırsatını buldu, firar etti, Güney Kürdistan’a sığındı. Pencewin’de YNK tarafından yakalandı, İran’a teslim edildi ve İran da Selimi’yi idam etti.
Selimi’nin üyesi olduğu PDK-İ ne mi yaptı? Güney iktidarının yaptığı baskılar nedeniyle Selimi’nin Güney Kürdistan’da değil de Rojhilat’ın Bane kentinde yakalandığını söyleyerek, ne denli iradesizleştirilmiş bir örgüt olduğunu ortaya koydu. Akıl alır gibi değil.
Yetmedi, kamuoyunun baskısı nedeniyle YNK açıklama yaptı ve “İran ile -nasıl oluyorsa- dostane bir ilişkilerinin bulunduğunu ve bunu sürdürmek zorunda olduklarını, Selimi’yi de bu nedenle iade ettiklerini” utanmadan söyledi.
Hafter’in sözcüsü Mismari, Suriye’den Libya’ya Türkiye tarafından DAİŞ’li, Nusracı çetelerin yanı sıra Roj Peşmergeleri’nin de getirilerek kendilerine karşı savaştırıldıklarını, “nasıl olur da Kürtler Türk Devleti ile birlikte hareket eder” diyerek şaşkınlığını dile getirdi. Güya Rojava için kurulan ama 2017 Mart’ında Şengal’de gazetecileri, kadınları ve gerillayı katleden Roj Peşmergeleri’nden bahsediyor.
PDK ‘koronavirüse karşı mücadele’ gerekçesiyle Kandil ile Karox bölgesi arasındaki Wertê Boğazı’na güç getirerek PKK ile savaşın eşiğine geldi. Yetmedi yakınlarındaki gerilla noktalarının koordinatlarını tepelerindeki Türk keşif uçaklarına vererek buraların savaş uçaklarınca vurulmasını sağladı. Böylelikle Türk keşif ve savaş uçakları eşliğinde ‘askeri konumlanma’yı gerçekleştirdi. İlginç olan şu ki, Türk askeri de aynı şekilde konuşlanıyor. Ne yazık ki Türk askeri ile peşmergenin Kürdistan’da bir yere yerleşmesi aynı şekilde gerçekleşiyor. Ne utanılacak bir tablo!
PDK’nin başkenti Erbil’i DAİŞ’e karşı koruyan ve bir yıla yakındır PDK ambargosundaki Maxmur’da Türk Devleti’nin hava saldırısı sonucu üç genç kadın yaşamını yitirdi. İşin ilginç tarafı Irak Devleti katledilenlerin sivil, PDK basını ise HPG’li olduklarını söyledi. Ne tiksinti verici bir tablo!
Evet, ne yazık ki bunlar Kürdistan’ın bir parçasını yöneten, dahası devletleştireceğini söyleyen bir yönetimin icraatları. Ne haince ve zavallıca!
Ne yazık ki bu işbirlikçi bile olamayan iradesiz duruş, genetik bir kodlamaya dönüşmüş durumda. Eğitmenleri onlara tek başına ayakta kalmanın imkansız olduğunu, etraflarındaki devletlerin büyük ve güçlü olduklarını, o nedenle ailesel ve bölgesel çıkarları korumak için hiçbir ahlaki değer gözetmemeleri gerektiğini, varlıklarını ancak böyle koruyabileceklerini vb söylemişler. Onlar da böyle davrandıklarında doğruyu yaptıklarını düşünüyorlar.
Tüm bu onursuzlukları Kürt kazanımlarını tehlikeye atmamak için yaptıklarını, hatta Kürt Özgürlük Hareketi’nin ise yaptıklarıyla Kürtleri tehlikeye attığını söylüyorlar. Halbuki geçmişten günümüze Kürtleri tehlikeye atan ve Kürt kazanımlarını en onursuz bir şekilde başta sömürgeciler olmak üzere herkese peşkeş çeken kendileridir.
Ne yazık ki bunlar, efendilerine en dip noktadan ve onursuzca bağlılık göstermeyi diplomasi olarak bilirler. Diplomasiden anladıkları, sömürgeciler başta olmak üzere efendiler tarafından selam verilmektir. Halkın örgütlü gücüne dayanmak akıllarına hiç mi hiç gelmez. Birinin Türkiye, diğerinin İran karşısındaki duruşu her şeyi gözler önüne sermeye yeterdir.
Ne yazık ki, Kürdistan’ın tümüne karşı değil, sadece Başûr’a karşı kendilerini sorumlu görürler. Burayı ise aralarında bölüşürler. Nitekim KDP bazen hakkında sınır dışı kararı aldığını Süleymaniye sınırlarına bırakır ve böylelikle sınır dışı etme işlemi gerçekleşmiş olur. Hayret edeceksiniz, ama ne yazık ki bu gerçek! Küçücük Başûr’da bile halleri böyledir. Kürdistan’ı ve Kürtleri sömürgecilerin ve efendilerin gördüğü gibi görürler, Kürtlerin bir ulus ve Kürdistan’ın da bütünlüklü bir ülke olmaması için özel görevli gibiler. Zihniyetinde ve ruhlarında Kürtler kendileri iken, Kürdistan da hakim olabildikleri yer kadardır. Böylelikle sömürgecilerin ve efendilerin kurmuş olduğu düzeni olduğu gibi meşrulaştırırlar.
Bir de utanmadan, tüm bu yaptıklarını dünya ve bölge dengelerini gözetmek olarak adlandırırlar. Bu işbirlikçi duruşu kökünden reddeden Özgürlük Hareketi’ni ise “diplomasiyi bilmemek” ile “dünya dengelerini gözetmemek” ile suçlarlar.
Sürekli “Kürt halkının kendi başına bir şey yapamayacağını, Kürtlerin var olabilmek için mutlaka kendilerine, dışarıdan ‘avukat’lar bulması gerektiğini” söyleyip dururlar ve ne yazık ki bunun için her şeyi en kötüsünden peşkeş çekerler.
İşte Kürtlerin en büyük talihsizliği bu zihniyettir. Kürtlerin hali hazırda özgürlüğüne ulaşmasını engelleyen en büyük engel de budur. Ne yazık ki bu duruş Başûr’da yetmiyormuş gibi, tüm Kürdistan’a efendilerinin hamiliğinde yayılmak isteniyor. Kürdistan’ın genelinde ve her bir parçada engellenen ulusal birlik çalışmalarının altında bu zihniyet ve duruş vardır. Bunun ardında da sömürgecilik ve daha büyük efendiler vardır.
Çare, başta Başûr olmak üzere tüm halkımızın bunlara dur demesidir. Zira bunlar utanmadan halk adına hareket ettiklerini söylüyorlar. O halde halkımız bu onursuzlukları yapamayacaklarını bunlara göstermelidir.