Covid-19, ekonomik işleyişi büyük oranda durdurdu; Döviz piyasası, hizmet sektörü askıda. Borsa ve sanayi rölantiyede. Son günlerin en flaş sorusu olarak bu kapitalizmin sonu mu? Her ne kadar neoliberal sistem, coronavirüsün sert darbeleri ile şimdilik sersemlemiş olsa da yeni durumla ilgili yoğun bir mesai içinde olduğunu tahmin etmek zor değil. Sermaye çoğalma ihtimali olmadan bir tek gün yaşayamaz. Coronavirüsün miladı haline geldiği bu dönemin neye evrileceği ise tam anlamıyla öngörülebilir değil. Çünkü her şey belirsizlikle yüklü. AB’nin geleceği dahil! Kesin olan ise sürecin hiç olmadığı kadar dijital hayatın etkisinde seyredeceği. Şu günlerde bu tam anlamıyla test ediliyor denilebilir. Bu olağanüstü dönemde gıda, sağlık, ekoloji kadar dijital iletimin giderek toplumda su ve ekmek kadar ihtiyaç yarattığı keşfedildi. Fiziki mesafenin korunması kuralının dayattığı esnek/evde çalışma yeni sürecin esas iş yasası haline gelirse, asıl dayanağını bu dijital gelişme oluşturacak. Bankalar başta birçok sektör bunu test ediyor. Sendikal hareket için de belirsizliklerle dolu. Bir diğer ifadeyle sendikaların sonu mu? Her ne kadar esnek çalışma sendikal örgütlenmeyi tehdit eder görünüyorsa da dijital dönemin yaratacağı incelikli sömürü ve olumsuz koşullar her halükarda yeni bir dayanışma ihtiyacını da beraberide getirecek. Üzerinde kafa yorulması halinde örgütlenme gerçek anlamda, ilk ortaya çıkışındaki saiklere dönerek, bütünlüklü bir dayanışmaya dönüşebilir. İlk kez bu kadar iletimin sağladığı olanaklar sayesinde örgütlenme evlerin içine kadar nüfuz etme imkanına sahip olacak. Ve bu platformda, ötekilenen tüm kesimler bir araya gelebilir. Bu bir araya geliş ilk adımı acil ihtiyaçlar üzerinden yapılacak küçük yardımlar ile başlar. Sonra bir bakmışsınız devasa bir dayanışma dönüşmüş olur.
Kayıtsızlık politikası!
İktidarın, “Af Yasası”yla somutlanan ayrımcı ve ötekileştirdiklerini kayda değer görmeyen anlayışının ekonomik cephede de farklı bir seyir izlemeyeceği öngörüsü gerçekleşmek üzere. Peş peşe gelen paketlere sinmiş ayrımcı anlayış en çok da görüntünün dışında tutulan yoksul kesimler konusunda kendini el veriyor. Emekçilere yönelik kısmi çalışma ödeneği ve işten çıkarılanlar için ortaya konulan günlük 39.24 TL’lik destek paketinin dışında kalan yani iş güvencesinden yoksun (%33) 9 milyon kayıt dışı çalışandan bahsediyoruz. 4 milyon 362 bin işsizi saymıyorum bile. “Biz bize yeteriz” dendikten sonra herkese neden asgari bir gelir güvencesi vermekten ısrarla kaçındığının cevabı da burada yatıyor? Kayıt dışı kalmasına göz yumduğu kesime devlet bir kez daha kayıtsız yaklaşıyor. Kim bunlar? Daha çok küçük esnafın yanında günlük yevmiye ile çalışanlar, simit satanlar, ayakkabı boyacıları, tablacılar, temizlik işçileri, ev temizlikçileri, muavinler, yük indirip bindirenler, ev taşıyanlar ve daha niceleri. Onları ücretinden başka geçinecek durumda olmayanlar yani işçiler özellikle de asgari ücretli ve altında ücret alan 5 milyonu aşkın kişi izliyor. İşsizlik fonunun ne kadar yeteceği belirsiz. Yıllardır işçilerin verdiği aidatlarla büyük mali varlıkları olan işçi konfederasyonları da kayıtsız işçiye karşı kayıtsız. Şu ana kadar ciddi bir dayanışma girişimi duyulmadı. HDP’nin “kardeş aile” kampanyasının bir benzerini sendikaların neden “kardeş işçi kampanyası”nı organize etmediği anlaşılmış değil. İktidarın yaklaşımı bağımlılık üzerine kurulu. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanlığı’ndan bin TL yardım. Adı üstünde hak değil de yardım! Asıl endişe veren önümüzdeki dönemde tablonun daha da ağırlaşacağı. Coronavirüse karşı daha çok korunaksız olan kesimleri daha zor günler bekliyor demektir. O yüzen dayanışma acil.
Dolar almış başını gidiyor
Dünya ekonomisi için zorda, Türkiye için daha bir zorda denilebilir. Bunların başında dolar ve euro cinsinden artan dış borçlar ve yapılacak geri ödemeler var. 2020 ödenmesi veya döndürülmesi gereken toplam tutarı 48.5 milyar dolar. Bunun 8.4 milyar doları kısa vadeli borçlar, geri kalan 40 milyar doları ise uzun vadeli borçlar. Bu rakamın neredeyse 18 milyar doları nisan (6.2) mayısta (6.4) ve haziranda (5.2 milyar dolar) edenecek. ABD Merkez Bankası’nın 1.9 milyar dolarlık piyasaya operasyonu da etki etmedi. Türk ekonomisi için tersine bir rüzgara döndü. 14 Mart’da 6.32 TL olan dolar kuru, bir ay sonra 6.90’a ulaştı. Yani ödenecek dış borç miktarı yüzde 9 arttı. Bu da bütçesi açık veren Türkiye için yeni vergi ya da zam demektir. Ya da yeni borçlar; yani IMF. Bu yüzden Ocak 2020’de dünya genelinde 64 dolar olan brend petrol fiyatı bugün 20 doların altına inerken aynı dönemde bizde benzin fiyatı ancak 7.09 TL’den 5.20’ye düştü. Özetle brent petrol üçte iki, benzin üçte bir ucuzlamış.