Cezaevlerinde bulunan adli mahpuslardan 90 binini tahliye etmesini sağlayacak olan İnfaz Yasası’nda indirim getiren yasa, Meclis Genel Kurulu’nda 14 Nisan günü sabaha karşı kabul edildi. 330 milletvekilinin katıldığı açık oylamada, 279 milletvekili teklife “evet” oyu verirken, 51 milletvekili “ret” oyu kullandı. Teklifin son maddesi görüşülürken Meclis’e gelen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “kabul” oyu verdi. Meclis’teki muhalefet partilerinin böylesi bir yasanın kabul edilmesini önlemesinin sayısal bakımdan mümkün olmadığının bilinmesine rağmen, son oylamaya bu kadar az muhalefet vekilinin katılması sosyal medyada -biraz da haklı olarak- tepki topladı.
Türkiye’de, şu anda “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adıyla tüm dünyada başka bir örneği olmayan bir devlet modeli var. İçeride ve dışarıda otoriter bulunan bu sistem hakkındaki tartışmalar, bunun ne tür demokrasi olup-olduğu hakkında değil, ne kadar totaliter olduğu üzerine. Bu yüzden, Meclis’in ne kadar göstermelik bir yapı olduğunu bir yana koyarsak, AKP-MHP iktidarı yerine geçmek isteyen muhalefet partilerinin, bunu hak etmek için “biz iktidara gelirsek parlamenter sistemi geri getireceğiz” demekten öte bir şeyler söylemeleri gerekiyor.
Bu tartışmada İyi Parti ve Saadet Partisi’ni ayrı tutacağız. Çünkü İyi Parti yönetimi, AKP-MHP ittifakı bozulursa, MHP’nin yerini doldurabileceğini açık ya da kapalı ifade eden ve bu yüzden AKP ile temel konularda tartışmaya giremeyen bir yapı. Saadet Partisi’nin ise, AKP içinde kırıntı halinde bile olsa kalabilmiş olduğu sanılan Milli Görüş çizgisine seslenemediği ortaya çıkmış bulunuyor. Yani AKP, birkaç yıl içinde tuzla-buz olsa da, oradan ayrılıp, siyasete devam edecek olanların yeni adresinin Saadet Partisi’nden çok, yeni kurulan partiler olacağa benziyor.
AKP-MHP iktidarından kurtulmak isteyen seçmenler, Ana muhalefet partisi olarak, yeni iktidarın en büyük adayı olan CHP’ye güvenebilirler mi? AKP-MHP’nin azalan oylarının, CHP’nin oylarını yükseltmediğinden hareketle, güvenemediklerini söyleyebiliriz. Peki, bu durumu ülkemizdeki seçmen profiline yükleyebilir miyiz? Yani “halkımızın her zaman en az yüzde 60’ı sağcı, en fazla yüzde 40’ı solcu” deyip, kaderimize mi küseceğiz? Yoksa CHP’nin olması gerektiği gibi sosyal demokrat ya da merkez solda bir parti olmasını mı talep edeceğiz? Böylesi bir talep olduğu söylenebilir ama mümkün mü?
Neredeyse devletin tüm kurumlarından ‘ayıklandığı’ halde, halen kendisini devletin asıl sahibi olarak gören CHP yönetimiyle, ne gerçek muhalefet yapmak mümkün ne de gerçekten iktidara aday olmak. Biraz da bu yüzden olsa gerek, CHP yönetiminin iktidar olmak diye bir derdi yok. Bir iktidar bu kadar dökülürken, CHP yönetimi eleştiri ve getirdiği önerilerle iktidara indirici darbeler vuramıyor. Sayısal üstünlüğü ile söz konusu infaz indirimi yasası geçeceği belli ama CHP’li milletvekilleri, iktidarı bu yasa konuşulurken, ne denli yıprattı? Neredeyse hiç! Çünkü HDP’li siyasetçilerin içerde olmasını neredeyse AKP-MHP iktidarı kadar normal buluyor. Savaşa karşı çıkmıyor-çıkamıyor.
O nedenle, biz -eğer yapabilirlerse- CHP’nin içine demokrasi getirmeyi ve iktidara aday olmayı partinin kendi seçmenlerine ve kadrolarına bırakalım ve bu yazının esas bölümüne gelelim: HDP, bu ve buna benzer birçok yasanın tartışmalarına az milletvekili ile katılıyor. Deniliyor ki, Meclis’i ciddiye almıyorsanız, niçin oradan tamamen çekilmiyorsunuz? HDP ile ilişkimin sadece seçmen düzeyinde olduğu biliniyor ve bu yüzden burada söylediklerim sadece beni bağlıyor. Benim gözlemim şöyle: HDP, Meclis’i önemsiyor ki, seçimlere katılıyor. Dahası sadece belirli bir bölgenin değil, tüm Türkiye’nin sorunlarını çözmeye aday olduğunu defalarca belirtmiş bulunuyor.
HDP, iktidarın canını en acıtacak çıkışlar ve konuşmalarla Meclis’teki görevlerini aksatmamaya çalışmakla birlikte, esasen seçim bölgelerinde bulunmayı tercih ediyor. Yani o gün Meclis’te olmayan HDP’li bir vekilin, başta kendi seçim bölgesi olmak üzere, yurt içinde ya da yurt dışında bir yerdeki bir sorun ya da panelde görevli olduğundan emin olabilirsiniz. Seçmenlerin ya da daha doğru deyişle halkın her zaman -iyi günde ve kötü günde- yanında olmak için bir günde birkaç düğün ve birkaç taziyeye katılan bir milletvekilinin psikolojisini nasıl koruyabildiğini hep merak etmişimdir.
Tek başına HDP’den aday olmak, hatta belediye başkanı ya da vekil seçilmek, ölüm dahil başınıza gelebilecek her türlü kötülüğü göze almak demek iken, “Meclis’te o gün neden yoktunuz” diye eleştirenleri insafa davet etmek isterim. Elbette HDP’nin iç işleyişinde daha fazla demokrasi nasıl olabilir, il ve ilçe yönetimleri, belediye başkan adayları nasıl daha demokratik seçilmeli, diye tartışma yürütülebilirsiniz. Öyleyse buyurun HDP’ye katılın ve bunları partinin organlarında tartışın! Bu arada, sakın ama sakın AKP-MHP iktidarının ülkeye ve halklara yaptığı kötülükler de unutulmasın.