“Bozuk adalet yeter artık / Acemi ellerle yoğrulan, iyi pişirilmemiş adalet yeter / Yeter katıksız, kara kabuklu adalet / Dura dura bayatlayan adalet yeter.” (Bertolt Brecht)
***
Koronavirüs ayrımcılık yapmıyor diyoruz ama yapılan araştırmalar (The Independent ve BMG) salgının en çok etnik azınlıkları ve yoksulları vurduğunu gösteriyor. Bu durum her ülke için geçerli.
Hayat eve sığar diyoruz ama herkes için sığmıyor. İşçileri üç ay ücretsiz izne gönderiyoruz karşılığında da İşsizlik Fonu adı altında günde 39.24 lira veriyoruz. Yani açlık sınırının bile altında.
Öte yandan aç kalmamak için inşaatlarda, çarşıda, pazarda çalışmaya devam ediyor emekçiler. Mülteci ve sığınmacıların durumu içler acısı.
Evde kal deniyor ama devlet yeterli desteği sağlamıyor. Kimi kurumların yapacakları yardımları da engelliyor fonlar bloke ediliyor. Adaletsiz çark her alanda kendini gösteriyor.
***
İnsan için ekmek ne ise adalet odur. Hani diyor ya Bertolt Brecht: “Halkın ekmeğidir adalet / ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl /adalet de gerekli her gün”
Mevcut mahkûm ve tutuklu sayılarıyla cezaevlerinin kapasitesi göz önüne alındığında salgın hastalığın en hızlı cezaevlerinde yayılacağı düşünülerek kısaca infaz yasası denen, 70 maddelik Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi uzun tartışmalar sonucunda meclisten geçti. Ancak eşit, adil bir infaz gerçekleşmedi.
Sendikalar, meslek örgütleri ve bazı siyasi partiler iktidarı hukuka ve devletin temel yükümlülüklerine uygun davranmaya ve adaletli olmaya davet etseler de bütün çağrılara rağmen adalet ve eşitlik sağlanmadı.
Aslında infaz yasası dense de aslında bunun bir af olduğunu belirtip herkesi kapsaması gerektiğini belirtiyor konunun uzmanları.
Cinsel şiddet, uyuşturucu, kadına şiddet, cinayet suçluları affediliyor ama düşüncesini açıkladığı için, muhalif olduğu için, haber yaptığı için, yazı yazdığı için zaten haksız yere cezalandırılanlar içeride kalıyor.
Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) verileriyle hazırlanan tabloda Türkiye, ülkeler listesinde cezaevlerinde en çok gazeteci bulunduran ikinci ülke konumunda.
Basın özgürlüğü; haber, fikir ve düşünceleri, çoğaltıcı araçlarla serbestçe açıklayabilmek özgürlüğüdür. Bilgi ve düşünceleri serbest olarak toplayıp yorum ve eleştiri yaparak çoğaltabilmek ve bunları serbest olarak yayımlayıp dağıtabilmek haklarını içerir. Bu haklardan yoksun bırakılmış ülkelerde demokrasiden söz edilemez.
Gerçekler görülmesin, ifade edilmesin isteniyor. Oysa medyanın da görevi, gerçeği gösterip bilinmeyeni ya da yanlış algıyı görünür kılmak, bu konuda farkındalık yaratmaktır.
***
Adaletsizlik devam edecek, sömürü devam edecek ama yakınmak yasak, karşı çıkmak ve eleştirmek yasak.
Şimdi sıra, sosyal medya üzerinde yapılacak kısıtlamalara geliyor. Ele geçirilen birçok medyaya sosyal medyayı da ekleyerek eleştirilerin önüne geçmeye çalışılıyor.
Düzenlemenin Twitter, Facebook, Instagram gibi sosyal medya platformlarına ağır yaptırımlar öngördüğünü belirten sosyal medya uzmanları, koronavirüsle mücadele adı altında alınacak ek tedbirleri içeren torba yasa teklifinde yer alan sosyal medya düzenlemesinin zaten kısıtlı olan düşünce ve ifade özgürlüğüne yeni bir darbe olacağını paylaşımların sansür edilmesine neden olabileceğini belirtiyorlar. Yasak üstüne yasak.
Dünyada birçok ülkede kişi hak ve özgürlüğü olarak sıradan eleştiri olarak değerlendirilen ifadeler bizde hakaret olarak değerlendirildiği bu süreçte kişi özgürlüğünü daha da daraltacak böyle bir uygulama yine en çok muhalif görüşleri olan kişi ve kurumları etkileyecek…
Bu alanda bir düzenleme yapılacaksa bu otoriter bir yapıyı pekiştirme adına değil, gerçekten dezenformasyonla mücadele etme adına yapılmalı, düşünce ve ifadeye artı bir engel teşkil etmemelidir.