Çocuğun insan hakları; her bir çocuğun mutlu, onurlu, sağlıklı ve barış içerisinde yaşamasını öngörür. Çocukların sadece insan oldukları için sahip olduğu haklardan ve özgürlüklerden söz eder. Devletlerin çocuk haklarıyla ilgili üç temel yükümlülüğü bulunur.
Bu yükümlülükler BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan tüm ülkeler için geçerlidir. BM ÇHS’ye göre devletler çocukların mutlu, onurlu, sağlıklı ve barış içerisinde yaşaması için bu üç yükümlülüğünü yerine getirmek zorundadır.
İlk yükümlülük devletlerin kendisinin, çocukların hakkını ihlal etmemesidir. Örneğin bir kamu görevlisi olan bir polisin herhangi bir gösteri sırasında “orantılı” ya da orantısız güç kullanarak çocukları öldürmemesi, yaşam hakkını güvence altına almasıdır. Ya da bir başka kamu görevlisi olan doktorun görevini ihmal etmeyerek çocuğun tedaviye erişimini geciktirmeyerek, çocuğun sağlık hakkını güvence altına almasıdır. Özgürlüğünden yoksun bırakılarak, tutuklanmış bir çocuğun kurumda infaz koruma memuru tarafından işkenceye maruz kalmaması, okuldaki bir öğretmenin çocuğa şiddet uygulamamasıdır.
İkinci yükümlülük ise devletlerin çocukların haklarını üçüncü kişilerin ihlalinden korumasıdır. Yani bir babanın çocuğuna şiddet uygulamasını, Leyla ve Eylül gibi kaçırılarak öldürülmesini, ülke içerisindeki bir çatışmada yaşamını kaybetmesini, asker olarak kullanılmasını önlemesi, yakınları tarafından cinsel şiddete maruz bırakılmasını, evlendirilmesini ve çalıştırılmasını engellemesidir.
Üçüncü yükümlülük ise devletlerin pozitif yükümlülüğüdür. Yani çocukların hak ve özgürlüklerinin yaşama geçmesi için devletlerin her türlü düzenlemeyi yerine getirmesi. Örneğin çocukların örgütlenme özgürlüğünü kullanabilmeleri için dernekler kanununda değişiklik yapması, trafik kazalarında ölmesinler diye iyi bir mühendislik planlaması gerçekleştirmesi, gelişim hakları yaşama geçsin diye çocuk dostu kentler kurması, bilgi edinme özgürlüğü için medyaya erişimlerini kolaylıkla sağlaması gibi…
Sadece BM Çocuk Hakları Sözleşmesi değil Avrupa insan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da devletlerin pozitif yükümlülüklerinden söz eder. Sözleşme; devletlerin bu yükümlülüğünü “bir hakkı güvence altına almak için gerekli tedbirleri alması” olarak tanımlar. Geçtiğimiz hafta İtalya hükümeti, bebeklerin arabada unutulup hayatlarını kaybetmesini önlemek için alarmlı bebek koltuklarını zorunlu hale getireceğini açıkladı. Bunun sebebi -Türkiye’de de olduğu gibi- İtalya’da araba içerisinde unutularak yaşamını kaybeden bebeklerin olması.
İtalya Ulaştırma Bakanı Danilo Toninelli yaptığı açıklamada, bebeklerin arabada unutulmasını önlemek için uyarı sistemiyle donatılmış bebek araba koltuklarının zorunlu kılınacağını duyurdu. Uyarı sistemi özel bir sensör taşıyan, bebek içerideyken otomobil kapısı kapatılırsa alarm veren koltuklardan oluşuyor. İtalya’da zorunlu kılınacak bu koltukların zaten satışta olduğu ancak yaygın olarak kullanılmadığı belirtilirken, Ulaştırma Bakanı, ailelere bu tip koltukları edinmeleri için 200 euroya varan vergi indirimleri sağlayacaklarını söyledi.
Tüm bunlar İtalya hükümetinin çocuğun insan hakları alanındaki pozitif yükümlülüğünü yerine getirme iradesini gösteriyor. Sistematik olarak gerçekleşen bir yaşam hakkı ihlalini önlemek için önce yasal düzenleme yapıyor, ardından yasal düzenlemenin yaşama geçmesi için teşvik oluşturuyor. Bu şekilde sistematik olduğu bilinen, ihmal sebebiyle yaşanan yaşam hakkı ihlalini önlemeye çalışıyor. Üstelik bu yaptığı bir lütuf da değil. Dedik ya “yükümlülük”…
Peki ya Türkiye? Türkiye’de çocuğun insan hakları alanında pozitif yükümlülükler yerine getiriliyor mu? Sorunun yanıtını örneklerle birlikte bulalım: Eğer tam olarak yerine getiriyor olsaydı; İstanbul’da anaokulunda üzerine lavabo düşerek yaşamını kaybeden 6 yaşındaki Efe gibi her yıl en az 20 çocuk okullarda fiziksel güvenlik sebebiyle, Evin bahçesindeki havuza düşerek yaşamını kaybeden 3,5 yaşındaki Pamir gibi her yıl en az 101 çocuk kentsel ve kırsal alanlarda, Sivas’ta intihar ederek yaşamını kaybeden 16 yaşındaki Mustafa gibi her yıl en az 35 çocuk intihar ederek, Sakarya’da evde üzerine televizyon düşerek yaşamını kaybeden iki yaşındaki Muhammet gibi her yıl en az 20 çocuk aynı şekilde, Aydın’da bir düğünde sırasında kullanılan pompalı tüfek ile yaşamını kaybeden 11 yaşındaki Güray gibi her yıl en az 30 çocuk, Tokat’ta evde yalnız kalan ve sobadan çıkan yangın sonucunda 5 yaşındaki Berkay Hüseyin, 1 yaşındaki Aleyna ve 2 yaşındaki Berilsu gibi en az 40 çocuk yaşamını kaybeder miydi? Yanıtı oldukça açık, öyle değil mi?