Kaçınılmaz bir gündemin içindeyiz. Çünkü virüs tek tek bireyleri değil tüm dünyayı sardı. Coronavirüsün görülme ve tespit edilme oranları göreceli olsa da tüm dünyayı sarma gerçeği değişmiyor. Ki coronavirüsü üretip, insanlığın üzerine salanlar da zaten böyle olmasını amaçlıyorlardı. Dolayısıyla bundan sonra da aynı gündem varlığını devam ettirecektir. Ta ki, esas kaynak yok edilene kadar.
Elbette esas kaynak kapitalizmden başkası değildir. Kapitalizm, bir kriz sistemi olarak var olduğu sürece tüm toplumları doğrudan etkileyen salgınlarda varlığını sürdürecektir. Eskiden, yani 20. yüzyılın son çeyreğinden sonra istisnai birkaç örnek hariç klasik sömürge savaşları aşılalı beri kapitalizmin hastalıkları da görünür olmaya başladı. “HİV virüsü”, “kuş gribi”, “domuz gribi”, “sars virüsü” derken, coronavirüs olarak halkların ve toplumların karşısına çıktı. Yorgun düşmüş bir kavram olarak kapitalizm, artık bundan başka bir şey üretemez. Kendisi bir virüs olarak varlığını sürdürme çabası içerisinde olacaktır.
Nitekim daha şimdiden salgını bir fırsata çevirerek toplumları çepeçevre kuşatarak denetimlerini güçlendirme çabası içerisine girmişlerdir. Salgından korunma yöntemi olarak toplumları ikametlerine hapsederken, toplumların toplumsallığının temel dayanağı olan sosyalitesini tümden yok edecek hamleler geliştirmektedirler. Öyleki, tartışılan ve yer yer uygulamaya geçirdikleri “çipli yaşam” tamamen bunu ifade etmektedir.
Çin’in uygulamaya koyduğu “çip”, coronavirüsten daha tehlikeli bir salgındır. İnsanı insan olmaktan çıkaran, sadece egemenlerin denetleyebildiği ve kontrol ettiği robotlara dönüştürme eylemidir bu. “Çip”le sadece insanın hareketi ve eylemleri kontrol edilemeyecek, aynı zaman da tüm canlıların taşıdığı ruhsal doğayı da kontrol edeceklerdir. Bu, insanın emek sürecindeki denetimini aşarak duygu dünyasında yaşayacaklarının da kontrol edilmesidir. Yani bir vardiya egemene çalışıp dinlenmek için ikametgahına çekildiğinde yaşayacakları biyolojik değişiklikleri ve hareketleri de denetleyeceklerdir. İnsanlar ağız tadıyla bir komedi filmi dahi izleyip de gülemeyecekler. İnsanda biyolojik hareketlilik yaratan her şey kontrol edilecektir.
Faşizmin başka tarifi var mıdır acaba? Sadece insanın üretim süreci ve üretim düzeyi değil, aynı zaman da yaşamının özel anları bile ortadan kalkacak. Böylece “özel hayat” bitecek. Sağlığa, eğitime bütçeler kalkacak yerine devleti ve devlet yönetimine hakim olan iktidarları güçlendirecek, hakim kılacak, denetimi, kontrolü sürekli kılacak bilişim teknolojilerine yatırımlar artacaktır. Daha şimdiden coronavirüsle mücadele için halklardan ve emekçilerden fedakarlık isteyen ve bekleyen faşist yönetimler bilişim teknojilerine ayırdıkları bütçeleri yarıştırmaktadırlar. Hemen her ülke şu anda toplumları nasıl denetleyeceğinin hesabını yapmaktadır. Çin, altı yüz bin insana çip taktığını ve bunu hızla geliştireceklerini duyurdu. Böylece kapitalizmin hizmetindeki bilim insanları kapitalizme yeni bir pazar alanı, kâr kaynağı yaratmış oldular.
Her gün ilan ettikleri ölü sayısıyla toplumda yarattıkları ölüm korkusunun ardından şimdi kurtarıcıları yarıştırmaktadırlar. Büyük ilaç şirketlerinin laboratuvarları aşı üretme kampanyası sürdürmektedirler. “Yoktan var olmaz, var olan da yok olmaz” kuralını yok sayarak böyle bir rekabet içerisine girmişlerdir. Oysa bu, çok daha büyük tehlikenin habercisidir. Çünkü aşı üretmek doğrudan ilgili virüsle bağlantılıdır. Virüsün DNA’sından aldıkları numunelerden aşı yapacaklardır. Aldıkları parçanın aşıya dönüşüp dönüşmeyeceği bile belli değil. Alacaklar, bilim adına işleyecekler, başarırlarsa piyasaya sürecekler, başaramazlarsa ne olacak? Aldıklarını yok etme güçleri de yok. Dolayısıyla aşı “bulma” sürecinde virüsün isteyip de bulamadığı fırsatı vermiş olacaklar. Coronavirüsten daha tehlikeli bir canavar ortaya çıkacak.
Türkiye gibi baskıcı yapılanmalar ise salgından daha farklı yararlanma çabası içerisindedirler. 15 Temmuz 2016 gününü “allahın bize bir lütfudur” diyen Erdoğan, coronavirüs salgınını da ikinci bir “lütuf” olarak görmektedir. Coronavirüsle mücadele adına kendi iktidarını daha sağlama alma çabası içine girmiştir. Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşı coronavirüsle birleştirip tamamlamak istemektedir. Bu nedenle Kürdistan illerinde hiçbir önlem almamaktadır. Özellikle zindan gibi bulaşıcılığa en açık yerlerde bile tam bir düşman hukuku uygulamaktadır. Salgından yararlanmak için halkın kendi yarattığı imkanları da ortadan kaldırarak engellemektedir.
Dolayısıyla halkların ve emekçilerin salgınla mücadeleyi esas olarak kapitalizmle mücadeleye dönüştürmesi kaçınılmazdır. Bu anlamda da kapitalist devlet yapılanmalarından hiçbir şey beklemeden ve istemeden kendi öz güçleriyle yaratacakları ortak, kolektif ve komünal bir mücadele seçeneklerinden başka bir imkan ve seçenekleri de yoktur.