Cezaevlerinde görüş yasakları 30 Nisan’a kadar uzatılırken, pandemi sonrası içeriden ilk mektuplar da gelmeye başladı. Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde bulunan Mustafa Kocatürk 30 Mart tarihli mektubunda şöyle diyor: “24 Şubat 2020 günü kaldığımız hücreye sorunları yerinde öğrenip-gözlemleyip çözüm üretmek amacıyla geldiklerini söyleyen Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyeleriyle yaptığımız görüşme sonrasındaki gün başta Yeni Yaşam gazetesi başta olmak üzere posta ile adımıza gönderilen abonesi olduğumuz dergi ve gazeteler herhangi bir yasaklama-toplatma kararı olmamasına rağmen fiilen yasaklandı. Bilirsiniz duvarların öte yanında başlayan küçük bir esinti bu tarafta her daim fırtına-kasırga olarak kendisini hissettirir. Koronavirüs salgınının ilk resmi ölüm vakasının açıklanmasından bir gün sonra, dışarıdan az çok doğru haber alabildiğimiz televizyon kanalı olan Tele 1’in yayını kesildi ve yerine onlarca benzeri olan Ülke TV’yi koydular.
Şu ana kadar cezaevlerine yönelik resmi yasak önlemleri temelinde Adalet Bakanlığı tarafından yalnızca aile ve avukat görüşlerimizin yasaklandığını-sınırlandırıldığı duyuruldu. Bu yasaklama kararı açık görüşler için bir noktaya kadar anlaşılabilir ancak camlar ardından telefonla yapılan kapalı görüşü de yasaklamaları mağduriyet yaratmaktan başka bir şey değil. Cezaevi idaresi virüs salgınına karşı mücadele adı altında sohbet, açık alanda spor, atölye gibi tüm etkinliklerimizi yazılı ya da sözlü hiçbir bildirimde bulunmadan iptal etti. Şimdi hücrelere kapatılmış durumdayız. Hücre dışına yalnızca telefon için çıkabiliyoruz.
Devlet kararı ile tecrit ve karantina altında tutulması gereken insan için belli bir süre olarak 14 gün belirlenmişken, bizler içinde bulunduğumuz şartlar gereği zaten sıkı bir karantina koşullarındayız. Dış dünya ile tek temasımız cezaevi personeli gardiyanlardır. Dolayısıyla onlar üzerinden gerekli önlemler alınması gerekirken, bu yeterince yapılmıyor ve işin kolayına gidilerek bize tecrit içinde tecrit yaşatılıyor. Bunu bizim sağlığımızı düşünerek yaptıkları inandırıcı değildir. Çünkü sürekli bir bahaneye dayanarak hücrelere girmekten geri durmuyorlar.
Aylık olarak yapılan genel arama dışında yasal, mantıklı hiçbir gerekçesi olmayan baskın aramalarda kalabalık gardiyan grubuyla hücrelere giriyorlar. Salgın hastalık nedeniyle bizleri 24 saat hücrelere kapatanlar, dış dünya ile iletişimimizi en aza indirenler mesafe, hijyen, temas gibi hayati önemde olduğu söylenen kuralları hiçe sayarak bunu yapıyorlar. Ayaklarında galoş gibi önlemler olmadan hücrelere girmekten ve üst aramaları yapmaktan, tüm eşyalarımıza elden geçirmekten geri durmuyorlar.
Cezaevi idaresinin koronavirüs tedbirleri adı altında aldığı önlemler yetersizdir. Birkaç günde bir hücre içinde bizden başka kimsenin temas etmediği elektrik düğmelerine, kapı koluna dezenfektan püskürtülürken ardı ardına birçok tutuklu-hükümlü insanın temas ettiği telefon ahizeleri hiçbir şekilde dezenfekte edilmiyor. Koronavirüse karşı dezenfekte önlemi için şu ana kadar verdikleri iki su bardağı çamaşır suyu ve sıvı deterjan, kişi başına birer paket de Hacı Şakir sabundan ibaret. Sıvı dezenfektan talebimize ise hücre dışında tutulması şartıyla para karşılığı alabileceğimiz cevabı verildi.
“Cezaevlerinde hiçbir pozitif vaka bulunmamaktadır” açıklaması yapılıyor ama şimdiye kadar bize hiçbir tarama, test yapılmadı. Böylesi açıklamalar gerçeği yansıtmıyor. Birlikte kaldığımız kardeşim Resul Kocatürk’ün astım, akciğerde nodül, otoimmum Hebatit, Hipotroid gibi birden fazla kronik hastalığı var. Dolayısıyla Covid-19 salgınına karşı ciddi risk grubundadır. Virüs bulaşma riskini en aza indirebileceği önlemler alabilmesi için cezaevi müdürlüğüne 23 Mart 2020 günü yazdığı dilekçeye acil olarak maske, kolonya, sıvı dezenfektan ve benzeri malzemeler talep etti. Bu dilekçeye cevap dahi verilmedi.”
* * *
Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Medeni Tarlan şöyle diyor: “Ameliyatımın üzerinden yaklaşık olarak 75 gün geçti. Kısmen de olsa kendimi toparlayabildim diyebilirim. Bir aydır kemoterapi görüyorum. Bununla birlikte 28 günlük ışın tedavisini görüyorum. İki haftasını geride bıraktım ama kalan iki haftanın ise bayağı beni zorlayacağı açık görülüyor. Çünkü belirtiler onu gösteriyor. Ameliyat konusunda bunları söyleyebilirim. Bir diğer rahatsızlık ise ayağımdaki damar tıkanıklığının olmasıdır. Yaklaşık dört aydır süren bir rahatsızlıktır. Tedavim devam ediyor. Şimdilik kan sulandırıcı iğne ve istirahatle geçeceğini söylüyorlar. Ama ciddi bir iyileşmenin de olduğunu söyleyemem. Yine de eskiye oranla iyidir.”
* * *
Balıkesir-Burhaniye T Tipi Cezaevi’nde bulunan Nedim Öztürk, ölüm orucundaki Helin Bölek, İbrahim Gökçek ve Mustafa Koçak’a yapılan zorla müdahale hakkında yazmış: “Mustafa Koçak, kaldığı Şakran T Tipi Cezaevi’nden zorla kaçırılıp, hastaneye götürülüyor. Mustafa burada insanlık dışı uygulamalara maruz kalıyor. Düşünün 33 kiloya düşmüş bir insana işkence yapmayı erdem bilerek birileri hiç utanmadan ellerinden geleni artlarına koymamışlar. Mustafa’ya ilk an hemen serum takılmış, Mustafa çıkarıp atınca, bu sefer el ve ayaklarını yatağa bağlamışlar. Mustafa da ağzıyla dişleyip sökmüş. Bu kez de kafasını bağlamışlar ve öyle vermişler serumu. Tecavüz dahil birçok işkence yapmışlar. Tüm bu yaşananlara rağmen teslim alamadıkları Mustafa’yı hapishaneye götürmüşler. Ertesi günü de Şakran’dan Kırıkkale F Tipi Cezaevi’ne götürmüşler.”
Bolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan İlhan Kaya da, ölüm orucunda bulunan Helin, İbrahim ve Mustafa’dan söz ettiği kartında, “Mustafa zorla kaldırıldığı hastanede zorla müdahale işkencesine maruz kaldı. Onu direnmekten vazgeçirmek için ellerini, kollarını ve dahası başını kelepçeleyip 73 kez serum takmaya çalıştılar. Bunlar yetmedi! Cinsel saldırıda da bulunuldu kendisine. İşittiği en aşağılık hakaretler, küfür ve tehditler gördü. Şimdi vücudunun her yanı morluklar içinde” diyor. (Mektup ve kart, Helin Bölek’in yaşamını yitirmesinden önce yazılmış)
* * *
Afyon 1 nolu T Tipi Cezaevi’nde bulunan Yusuf Birkan’ın 17 Şubat 2020 günü bana göndermek istediği mektubu, iki hafta sonra pul eksik denilerek kendisine geri verilmiş. Pul tamamlandıktan sonra gönderilmesi gereken mektup, 9 Mart 2020 günü yeniden geri verilmiş. Sebebi yine aynı: Pul eksik… Bunun üzerine, Yusuf Birkan mektubunun arkasına bir şeyler ekledikten sonra, yeniden postaya verilmesi için ertesi gün yani 10 Mart 2020 günü idareye verdiği mektubu, bu kez bana 8 Nisan 2020 günü ulaştı. Yusuf Birkan, Bandırma 1 nolu T Tipi Cezaevi’nden 12 Şubat 2020 günü Afyon 1 nolu T Tipi Cezaevi’ne sürgün edilen ilk 18 kişiden biri. Sürgün edilenlerin hepsi Afyon’a geldiklerinde tek tek odalara konulmuştu. Sonra diğerleri koğuşlara verildi; ancak sadece Yusuf Birkan’la birlikte İsmail Çevik ve M. Siraç Keskin, tekli olarak kalmaya devam ediyorlar. Aldıkları müebbet hapis cezaları “ağırlaştırılmış” olmadığı için hücrede tutulamayacak kişiler durumundalar. Nitekim bu konuda idareye “Bizi niçin hücrede tutuyorsunuz; bunun kararını bize yazılı olarak verin de, biz de ilgili yerlere hukuken itirazda bulunalım” diyorlar. İdare, bu konudaki kararın yazılmakta olduğunu iddia ediyor; ancak henüz bu karar kendilerine tebliğ edilemedi.
NOT: Ermenek M Tipi Cezaevi’nden Kadir Bahadır’ın mektubuna -bu hafta köşe çok uzun olduğu için- haftaya değinebileceğim.
MEKTUBU GELENLER:
————————————-
Yusuf Birkan – Afyon 1 nolu T Tipi Cezaevi
İlhan Kaya – Bolu F Tipi Cezaevi
Nedim Öztürk – Burhaniye T Tipi Cezaevi
Kadir Bahadır – Ermenek M Tipi Cezaevi
Mustafa Kocatürk – Kırıkkale F Tipi Cezaevi
Medeni Tarlan – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi
Posta Kutusu: 253
Yenişehir
ANKARA
e-mail: aykol267@gmail.com