Bir insan borsası her zaman vardı. Bazen sert olarak görünen, bazen biraz daha yumuşak ama hiçbir zaman ortadan kalkmayan bir borsa. Mesela Ortadoğu’da savaşta ölen insan sayısı ile Fransa’da saldırılarda ölen insan sayısını karşılaştırın ve aynı zamanda her ölen insanın doğurduğu etkiye bölün, borsada kaç Fransa’da ölen, kaç Ortadoğu’da ölen eder bulun. İki bilinenli bir denklem bu.
Fransa yerine ABD, Almanya, Ortadoğu yerine Afganistan, Guatemala filan koyabilirsiniz ve hele de Afrika…
Sadece savaşta değil depremde kaybedilen hayatlar için de geçerlidir bu. Ve bu yüzden yıllardır beklenen İstanbul depremi hep konuşulur. Mesela Van’da bir deprem olursa da, bunun İstanbul depremini tetikleyip tetiklemediğidir asıl mesele. Bu sadece İstanbul’un daha kalabalık olması ve bir deprem karşısında daha çok insan ölme olasılığı değildir. Mesela bir çığın altında Van’da 41 kişinin hayatını kaybetmesi gibi benzeri ‘kaza’ diyemeyeceğimiz bir kaza, İstanbul’da olsaydı, -bugün dünyada yaşadığımız her şeye rağmen- her şey bu kadar çabuk unutulur muydu?
Bir İstanbul ölüsü kaç Van ölüsü ediyor? Sarsıcı bir etkisi olabilir bunun ve size acımasız gelebilir ama ben sadece var olanın altını çizmeye çalışıyorum.
Yoksa ateş düştüğü yeri yakıyor ve nedense ölüm de hep bizden yana düşüyor usta…
Bu insan borsasının eşitsiz durumu koronada devam ediyor aslında. Yani bir başbakan, bakan, ünlü teknik direktör, aktör filan, hemen korona olup olmadıklarını anlayabiliyorlar. Fakat borsanın daha alt basamağındakiler, bu hastalık modasının farkına bile varamadan, sıradan bir zatürre ile ölüp gidiyorlar. Günlük hayatımızın eşitsiz gelişim yasasının, ölüm karşısında, eşitsiz ölümümüze sirayet etmesi bu.
Gerçi ne fark eder diyeceksiniz, öldükten sonra neden öldüğümüz ama bir modernizm hastalığı bu. İllaki her şeye bir neden bulucağız. Yoksa sanki hep yaşayacakmışız geliyor bize.
Bu yüzden, mesela İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un koronadan yoğun bakıma kaldırılması karşısında, kendimi zorladım ama üzülemedim galiba.
Dünya güzellik yarışmalarındaki finalist dilekleri gibi, ‘Hiç kimseler ölmesin’ diyemiyorum sanırım…
Belki Azrail’in de devrimci olanı vardır…