Kapitalist Modernite; sömürü düzeninin başlangıcından bugüne doğaya bunca saldırı, talandan sonra ve en önemlisi ulus-devlet mantığıyla çektiği sınırlara rağmen doğayı hâlâ zapt edebilmiş durumda değildir. Bugün bir orman yangının yarattığı sonuçlardan, hava kirliliğine ve son yaşanan salgın bunca talana rağmen sonuçları sınırları tanımaz boyutta tüm dünyayı etkilemektedir.
Her yaşanan kriz durumunda muktedir çevrelerin bunu fırsata çevirmek istemesi artık sıradan durumlar haline gelmiştir. Salgının yarattığı acı sonuçlar göz önünde iken sermaye çevrelerinin, iktidar birlikteliği ile doğa üzerindeki talanı da nasıl ahlak tanımaz boyutta olduğunu gözler önüne sermektedir.
Önce, Korunan Alanlar Yönetmeliği değiştirildi ve bununla beraber sit alanları entegre tesislere ve bütünüyle madencilere açılmaktadır. Aynı sürece müteakip yaylaları madencilere açtılar ve bunun için illeri belirlediler. Daha bunlar gündemde iken birkaç gün içerisinde 7 maden sahasının açılmasına ve uç ürün üretimi için tesis kurulması için ihale edilebileceği kararlaştırıldı. Salda Gölü 1. derece doğal sit ve milli park statüsüne sahip olmasına rağmen, millet bahçesi yapmak amacı ile iş makineleri ile Salda’ya girip yıkıma başladılar.
Yine Ege bölgesine üşüşen JES sermaye şirketlerine Eskişehir’de 9 adet jeotermal kaynak arama sahası için ruhsat verileceği açıklandı. Ve iktidar, her bir karşı çıkışta diğer bölgelerde yaptıkları termik santralleri, barajları yaparken istihdam sağladığını söylediğine benzer bir söylemi dillendirmektedir ve bugün JES’ler için yenilenebilir enerji denilerek yutturmaya çalışmaktadır. Hâlbuki yaşananlara bakınca zeytin ağaçları kuruyor ve kanser vakaları yenilenebilir değil, bizzat öldürebilir olduğunu orta çıkarmaktadır.
Ve bundan birkaç gün öncesi Bursa’ya bağlı Yenişehir ilçesi Kirazlıyayla köyü sınırları içindeki alanda Lübnanlı Maden Şirketi Meyra tarafından bakır ve çinko madeni için zenginleştirme tesisi yapılması amacıyla yapılan çalışmalara karşı halk nöbeti başlamıştı fakat korona sebebiyle halk evlerine dağılırken başta belirttiğimiz gibi fırsattan istifade tekrardan ağaç kıyımı için makinelerle alana girdiler. Yine Fatsa’da altın madeni için alan genişletme faaliyetleri tekrardan başladı.
Aynı süreçte iktidar ve sermaye işbirliğinde talanın meşruiyetini sağlayabilmek için aynen Hewsel’de yaptıkları gibi Dicle Nehri’nin de statüsü değiştirilmişti, bugünlerde aynısını Bartın Irmağı için yaptılar. Bartın Irmağı ‘’Kesin Korunacak Hassas Alanlar’’ statüsünde iken bir alta çekerek ‘Nitelikli Doğal Koruma Alanı’’na indirildi. Böylelikle turizme açılmış oldu ve hep yaptıkları gibi bunu da müjde verir gibi açıklamada bulundular.
Sonrasında Muğla Ula’da 30 hektar orman alanının kesim ihalesini çıkardılar ve kesime giriştiler. Ve tabii bunlar yaşanırken son süreçte halka rağmen, bilim çevreleriyle inatlaşarak Kanal İstanbul Projesi tekrar ortaya çıktı ihalesi yine gündeme getirildi.
Yine evde kal çağrısı yapılmasına rağmen Ordu İlkuvez’de çöp alanı haline getirilmiş alana karşı sokağa çıkan insanları da gözaltına aldılar. Tabii haliyle bu normal bir durum değil, çünkü insanlara evde kalmalarını isterken, insanların karşı koyuş gerçekleşmelerini istemiyorlar.
Ve yine kayyum politikaları, salgın süreci ile birlikte belediyelerin ve merkezi iktidarın halk sağlığında ortaklaşmaları gerekirken, halkın seçilmişleri olan Batman, Eğil, Silvan, Lice belediyeleri ile beraber 8 belediyeye daha kayyum atandı.
Haliyle insan sorma gereği hissediyor ‘’salgın mı tehlikeli, iktidar politikaları mı?’’